Kazandıran Önderlik çizgisidir

Forum Haberleri —

Tecrit protestosu

Tecrit protestosu

  • Önder Apo her fırsatta öz örgütlülüğün yaratılması gerektiğine dikkat çekti. Örgütlü bir halk yenilmez, bu ispatlanmış bir gerçekliktir. Sadece duygu birliği, gönül birliği yetmez. Güç birliği şarttır. Bu da örgütlülükle var olur.

CÜNEYT MERCAN

Defalarca kanıtlanmıştır bu. İnancı ve bağlılığı kendi pratikleşmesi ile yaratmıştır. Önderlik ile halk, önderlik ile tüm PKK camiası arasındaki büyük ve sarsılmaz manevi bağın kaynağı da bu somutluktur. Körü körüne bir inançtan söz edilemez. Önderlik yanılmamış, yanıltmamıştır. En anlaşılmaz sorunların yaşandığı, iletişimin izahatı olanaksızlaştırdığı anlarda bile takipçilerini onun ardından kararlılıkla yürüten ispatlanmış bu hakikattir.

Apoculuk söz ve eylemi buluşturan ölçüdür

Herkes pratikleştiği kadardır, sözü önemli bir gerçekliğe tekabül eder. Söz çok güzel olabilir, çok iyi dile gelebilir ama yaşamda karşılığı nedir, ne kadar yaşamı etkilemiş, değiştirip dönüştürmüştür? Yani pratikte bir karşılık üretmiş midir, ona bakılır.

Önderliğin en büyük özelliklerinden biri dönüştürücü etkisidir. İyi düşün, iyi söyle, iyi yap düsturu bir bütünlüğe işaret eder. Büyük ve zorlu mücadelelere soyunduğunu iddia edenlerin çok büyük çoğunluğu bu gerçeğin farkındadır. Farkında olmak hakkının layıkıyla verildiği anlamına gelmez. Sorunlar da burada baş göstermeye başlar. İyi düşünülüp, iyi söylenmiş ve iyi yapılmışsa sonucu pratikte görürüz. Sadece lehinde olanlar değil, aleyhinde olanlar da bu gerçekliği görürler. Güneş balçıkla sıvanmaz, sözü tam da böylesi durumlar için söylenmiştir.

Önder Apo'nun pratiği, önderlik gücü işte bu nedenle, tüm psikolojik savaş bombardımanlarına rağmen gölgelenemiyor. Eylem, söz’den öncedir Önder Apo’da. Söylediği zaman söylenen şey ya gerçekleşmiştir ya da gerçekleşme yoluna koymuştur. O nedenle "Apocular dedi mi yapar” sözü hala halk arasında anlamını korur. Halk bu realite sebebiyle, denilip yapılmayan bir durumla karşılaştığında, bu durumu yadırgamakta ve sorgulamaktadır. Çünkü Apoculuk söz ve eylemi buluşturan bir ölçü olmuştur. Bu hakikat ve dönüştürücü, güven verici etkisi tarihsel bir miras yaratmışken, eylem ile söyleme yer değiştirmek, yer değiştirmekle kalmayıp salt söylemle oyalanmak, onu eylem de buluşturmamak, bu tarihsel mirasa zarar verir. İlk Apocuları toplum içinde etkili kılan en temel husus, yaşamlarıydı. Söze göre temsiliyete kavuşmalarıydı. Halk güzel şeyler duymak ister elbette, ama daha çok o güzelliğin pratikleşme hali onda güven yaratır. Hangi sahada olursa olsun, bir geriye gidiş bir erezyon varsa, üstünü biraz kazıdığımızda bu hakikatle karşılaşacağımızı hepimiz biliyoruz.

Örgütlü bir halk yenilmez

Bir seçim süreci yaşandı, yankıları hala sürüyor. Eğer doğru, güçlü bir halk örgütlülüğü, dinamik bir örgütlülük her alanda yaratılabilmiş olsaydı seçim sonuçları bu denli negatif bir etki üretmezdi. Bir nevi odak sapması yaşandı ve bu, bugünün sorunu değil maalesef. Bu, siyasal olanın tümden önemsiz olduğu anlamına gelmez, olması gerekenden daha fazla önemsendiği anlamına gelir.

Önder Apo her fırsatta öz örgütlülüğün yaratılması gerektiğine dikkat çekti. Örgütlü bir halk yenilmez, bu ispatlanmış bir gerçekliktir. Sadece duygu birliği, gönül birliği yetmez. Güç birliği şarttır. Bu da örgütlülükle var olur. En alttan en üste kadar bu örgütlülüğü yaratmak, eğitmek, kendi kadrolarını yaratır hale getirmek, yaşamın her alanında öz yeterliliğe ulaşmalarını sağlamak bütün bu yapılar arasında  koordinasyonu diri tutmak ve tam bunlar kadar önemli ve vazgeçilmez olan kurumsallığı var etmek ekmek kadar, su kadar yaşamsal hususlardır. Önderlik, söylemekle kalmadı, buna alan açtı, zemin yarattı.

AKP’nin hiçbir zaman için çözüm niyeti olmadı. Oyalamak, yeni ve kapsamlı bir savaşa hazırlık için zaman kazanmak istedi. 2010'da kaleme alınan Önderlik Savunmaları’nın beşinci cildinde  AKP’nin niyeti çok net bir şekilde ortaya konulmuştu. Önderliği bütünlüklü okumamak, doğru anlamamıza da engel olur. Pergelin sabit ayağından gözleri ayırıp diğer ayağına odaklanmak, stratejiden kopuk bir politik seyre yelken açmak anlamına gelir. Kaldı ki Önder Apo her fırsatta uyarıcı olmaya devam etti. Uyarmakla kalmadı, yapıcı, inşa edici, yönlendirici rolünü o daracık mekandan yapmaya azami düzeyde gayret gösterdi. En başta koca bir külliyat yarattı. Alternatif bir paradigmayı ortaya koymakla kalmadı. Geçmişi, günceli analiz etti, geleceğe ışık tuttu. Bu günleri işaret ettiği hangi konuda yanıldığı, kimse gösterebilir mi? Tam üç yıl önce yazmıştı o satırları.

Önder Apo'nun en önemli üç stratejik hamlesi

Politik müdahaleleri çok önemliydi. Yapılmak isteneni görüyordu. Siyaset konuşacak, silahlar susacak diyenler, en azından oyunlarını inandırıcı kılabilmek için asgari düzeyde siyasal alana göz yummak zorunda kalacaklardı. Bu iyi bir fırsattı. HDP böyle bir süreçte yaratıldı. Rojava, Şengal hamleleri böyle bir sürecin ürünüydü. Önder Apo'nun en önemli üç stratejik hamlesiydi. Önder Apo düşmanı olanlar bile bu hakikati itiraf etmek zorunda kaldılar. Etkileri biliniyor. Hem Kuzey’de, hem Kurdistan'ın tamamında, hem Türkiye'nin batısında. Gezi, böyle bir sürecin içinde gelişti. Önder Apo, muhatabının oyun oynadığı bu süreci kitleselleştirip kalıcı hale getirmek istiyordu. Çağrıları hep bu yönlü olmuştu, hatırlarda dır.

Ama yapılmadı, yapılamadı. Yük yine Önder Apo'nun sırtına yüklendi. Kimileri hakikati bütünlüklü görmek istemedi, pergele bütünlüklü bakmadı, bakamadı. Önderliğin iki seçenekli uyarılarından duymak istediğine kulak kabartanlar maalesef az değildi. Oysa Önderlik her fırsatta "samimi yaklaşırlarsa olumlu yanıt veririz ve demokratik siyasetle yürürüz. Ama tersi olursa eskisinden daha güçlü direniriz. Her ikisine de hazırız, hazırlıklı olmalıyız" demekten geri durmamıştı. Daha çok rehavete meyledildi, bu görülüyordu.

Herkes, her sahada asli görevine yoğunlaşması gerekirken "makul insan", "çözümcü kişilik" trendi oluştu. Devletin derdi makul ve çözümcü kişiliği bulmak olsaydı, o zaten İmralı’daydı, bunu en iyi devlet biliyordu. O da rolünü zaten oynamaya hazırdı. Hala da hazır. İmralı dışında bu role soyunmak, niyet ne olursa olsun rol çalmak, İmralı’nın elini zayıflatmak olur. Devlet de böyle ister zaten. Bunu geliştirmek, yaratmak, büyütmek ve İmralı’nın elini zayıflatarak onun karşısına çıkmak ister.

Her birimiz "makul insan" rolüne soyunmak yerine, tüm mücadele bileşenleri olarak bulunduğumuz her alanda kendi asli işlerimize yoğunlaştığımızda göreceğiz ki, hem kendi sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getiriyoruz, hem de doğru yoldaşlığın ve ekip olmanın ruhuna bizzat pratikte bunları kazandırarak birbirimizi tamamlıyor ve Önder Apo'nun önünü açmış oluyoruz.

Devlet yeni konseptini 24 Temmuz 2015'te devreye soktu. 24 Temmuz tarihi mesaj yüklüdür. Lozan’la parçalanan Kurdistan ve inkar edilen Kürtlükte ısrar edileceğinin mesajı verilmiştir. Yani daha önce bozulan, bir müddet sonra yeniden başlayan çatışmasızlık süreçleri gibi okunamaz, hafife alınamaz. Kelimenin gerçek manasıyla, ete kemiğe bürünmüş ve sekiz yıldır da kesintisiz ve topyekün bir şekilde uygulanan haliyle bir Kürt düşmanlığıdır söz konusu olan. Tespit bu ise, tutum da bu ciddiyetle olmalıdır. Tespitte radikallik tutumda rehavet unutulmamalıdır ki, inandırıcılık sorunu yaratır. Yaşananların olağanlaşmasına, tepkisizliğe ve günün sonunda kolayca "av" olmaya yol açar.

Daha fazla beklemeden ve ertelemeden

Önder Apo'nun şunu dediğini duymuştuk. "Benim özgürlüğüm için kampanya düzenleyeceğinize devrimci görevlere sahip çıkma kampanyası düzenleyin. O zaman hepimiz özgür oluruz." Elbette tecridi kabul etmeyelim, esarete asla alışmayalım, her fırsatta bu kuşatmayı parçalamak için elimizden geleni yapalım. Ama şunu da unutmayalım; tarih en büyük öğretmendir, denir. O halde, o öğretmenin sayfalarını şöyle bir karıştıralım. Devletin koşa koşa Önderliğin yanına gittiği süreçler hangi süreçlerdir? Ne zaman ve hangi dönemlerde zorlanmışlarsa adaya gitmek zorunda kalmışlar? O sayfalar bize yanıtı söylüyor zaten. Yanıtı biliyoruz, sorun pratikleşmede. Hem de daha fazlasına hayat buldurma gerekliliğinde.

Eksik de olsa geçmişte yapabilmişsek bugün çok daha iyisini elbette yapabiliriz. Her alanda, her sahada.

Devrimci görevler mekanla sınırlı değilse, devrimcilik iddiasını taşıyanlar her yerdeyse, her yerden layıkıyla verilecek güçlü yanıtların oluşturacağı sinerji kesinlikle büyük dalgaya dönüşecektir.

Daha fazla beklemeden ve ertelemeden.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.