BERİVAN ALTAN / MA / ANKARA
AKP-MHP iktidarındaki Türk devleti, insanlık suçlarına her gün yenilerini ekliyor. Haksız suçlamalarla binlerce insanı cezaevlerinde rehin tutan Türk devleti, hasta tutsakların ölmesini bekliyor. 65 yaşındaki Koçer Özdal, 4 yıl önce hiçbir delil olmadan gözaltına alındı, tutuklandı ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı. Cezaevinde kanser hastalığına yakalanan Özdal’ın tedavisi geciktirildi. Kanserin tüm vücudunu sardığı Özdal, bir hafta önce yoğun bakımda yatağa kelepçelenip Türk güçleri gözetiminde tutuldu. “Bana su bile vermiyorlar, beni bu zalimlerin elinden çıkarın” dedikten iki gün sonra bilinci kapandı, dün de hayatını kaybetti.
Samsun Bafra Cezaevi’nde tedavi edilmek üzere 19 Temmuz’da Ankara Numune Hastanesi’ne getirilen Koçer Özdal (65), “yer olmadığı” gerekçesiyle 13 Ağustos’a kadar söz konusu hastanenin mahkum koğuşunda kaldı. Özdal’ın eşi Sultan Özdal ve kızı Süheyla Özdal, Gemlik’ten Ankara’ya gelerek 20 ve 21 Ağustos’ta önce doktorla, ardından savcılık izniyle yoğun bakımda olan Özdal ile görüştü. Özdal’ın eşi Sultan Özdal, eşinin durumunun çok kötü olmasına rağmen yatağa kelepçeli tedavi edildiğini, görüşmeyi askerler eşliğinde gerçekleştirdiklerini belirtti.
Hep geciktirildi
Ailesinin doktorlar ile yapmış olduğu görüşmelerde her iki böbreğinin çalışmamasından kaynaklı olarak diyalize girdiği ve büyük bir ameliyat olması nedeniyle vücudunun buna hazır olması gerektiği yönünde bilgi verildi. Daha sonraki verilen bilgilere göre de akciğerlerinde su toplandığının tespit edildiği, bu konu ile ilgili olarak bölüm doktorlarının onay vermesinden sonra ameliyat edileceği şeklindeydi. Bir süre sonra da ‘iki farklı hastaneye akciğerlerindeki sorunlarının tedavisi için başvuru yapıldığı ancak yer olmadığının bilgisinin alındığı, bir süre sonra yoğun bakım ünitesinde yer boşaldığında buraya alınacağı ancak bu sürenin de uzayabileceği’ ifade edildi.
Vücudu tükendi
Doktoru, vücudunun tükendiğini, ameliyat olamayacağını; karaciğer, akciğer, kemiklere kadar yayılan problemden dolayı yoğun bakımda olduğunu aktardı. 20 ve 21 Ağustos’ta görüşebilen ve doktordan bilgi alabilen aile, savcılıktan daha sonraki günlerde görüş izni alamadığından görüşemedi. Savcının ‘Doktordan durumunun kötü olduğunu belirten yazı getirin izin vereyim’ demesi üzerine, aile 24 Ağustos’ta bölüm doktorundan durumunu anlatan bir rapor aldı, ancak akşam görüş izni alınarak görebildi. Son gördüğünde ise bilinci tamamen kapalı olduğunu, hiçbir sese tepki vermediğini aktardı.
Koçer Özdal’ın rapordaki karara göre durumu şöyleydi: “Mesane kanseri, akut böbrek yetmezliği, solunum yetmezliği, dolaşım yetmezliği tanılarıyla yoğun bakım ünitesinde tedavi görmektedir ve 22 Ağustos 2018 tarihinden itibaren de solunum makinesine bağlı olarak izlenmektedir. Hastanın bilinci kapalı ve hayati tehlikesi mevcuttur.”
Eşi anlattı
Özdal’ın eşi Sultan Özdal, yaptığı görüşmeyi şöyle anlattı: “’Koçer senin durumun nasıl?’ diye sordum önce sesini çıkarmadı. Sonra ben yine sorunca ‘rahatsızım’ dedi. Seni bunlar tedavi etmiyor mu? diye sorduğumda ise ‘bilmiyorum’ dedi. Yemek, su veriyorlar mı diye sorduğumda da sadece ‘bilmiyorum’ dedi ve bizden su istedi. Koçer, ‘Ciğerlerim susuzluktan parçalandı bunlar bana su vermiyor’ dedi. Ona su verdik. İki asker bizimle odaya girmişti. Koçer onlara bakıyordu ve onlar yüzünden rahat konuşamıyordu. Biz ona su verdik. Biraz rahatladı. Kim bilir kaç gündür su vermiyorlardı.”
Beni buradan çıkarın
Eşine bakım yapılmadığının gözle görülebilir bir şey olduğunu dile getiren Özdal, eşinin yarı baygın halde sayıkladıklarını şöyle aktardı: “Başarabiliyorsanız beni buradan çıkarın. Bakın halim nedir, beni bağlamışlar. Çıkarabiliyorsanız beni çıkarın buradan. Beni bu zalimlerin elinden çıkarın. Beni bu zalimlerin elinden alıp, götürün. Bunlar zalimdir. Bunlar da ne din var ne iman.”
Eşinin “Oy dayê, oy bavo” sayıklamalarıyla kendinden geçtiğini belirten Özdal, bunun üzerine dışarı çıktıklarını söyledi.
Giderek kötüleşti
Bir önceki görüşmede eşinin daha iyi olduğunu aktaran Özdal, “Bu sefer Koçer kalmamıştı, perişan olmuştu. 10 gün önce tekerlekli sandalye ile yanımıza geldi, kendisi binip indi. Konuşuyordu. Bugün ise yarı yarıya erimişti. Kendinde değildi. Askerler yüzünden de konuşamıyordu” şeklinde konuştu.
Özdal, yüreğindeki acıyı şöyle anlattı: “Ya beni refakatçi yapsınlar ya da hastamı bana versinler evine götüreyim. Ölecekse de evinde ölsün. Sanki baskına gitmişiz; kaldığı odanın kapısı, balkonu asker doluydu. Yetmezmiş gibi içeride de iki asker vardı. Su vermiyorlar, yemek vermiyorlar halinden belliydi.”
Eşinin hastalığının cezaevinde başladığını öncesinde baş ağrısından kaynaklı bile tek ilaç içmediğini hatırlatan Özdal, “Eşim suçsuz yere cezaevinde. Onu tutuklayan hakim ve savcılar ‘FETÖ’den tutuklandı. Olan benim eşime oldu. Allah sebep olanlara hakkımızı bırakmasın” sözleriyle isyanını dile getirdi.
Tahliye edilme başvurusu
İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Çevirmen, Özdal için 21 Temmuz’da Bafra Cumhuriyet Savcılığı’na avukatlar aracılığıyla “İnfazın ertelenmesi ve tahliye edilmesi” için başvuru yaptıklarını, ancak usulden kararın reddedildiğinin kendilerine ulaştığını anlattı. Özdal’ın Ankara’ya sadece tedavi için sevk edilmediğini aynı zamanda dosyasının da Ankara’ya gönderildiğini öğrendiklerini aktaran Çevirmen, İHD avukatlarının geçtiğimiz hafta Ankara Savcılığı’na infazın durdurulması için başvuru yaptıklarını belirtti. Kanserin tüm vücuda yayıldığını öğrendiklerini belirten Çevirmen, şöyle devam etti: “Hastalığının bu kadar yayıldığını bilmiyorduk. Bu kısa sürede yayılması, tedavisinin geciktirilmesi, teşhislerinin geciktirilmesi soru işaretleriyle dolu. Uzunca süreden beri bu hastanın durumunun bilinmesi gerekirdi. Neden geciktirildi? Bunların cevaplandırılması gerekiyor.”
Hasta tutuklular sorununun kangrene dönüştüğüne işaret eden Çevirmen, “Yoğun bakım ünitesine gelen hasta ne gibi bir sıkıntı yaşatabilir ki bir eli kelepçeli yatağa bağlı. Bu kabul edilemez, insani bir muamele değil” diye konuştu.
HDP’li Koçyiğit: Muhatap yok
Adalet Bakanlığı nezdinde “İnfazın ertelenmesi ve tahliye edilmesi” için girişimde bulunduklarını söyleyen HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, şunları belirtti: “Eğer bu olamıyorsa da eşinin yazdığı refakatçi talep dilekçesinin kabul edilmesini istedik ama herhangi bir dönüş yok. Ankara’da şimdi yoğun bakımda kelepçeli muayene ediliyor. Bu konuda hem muhatapsızlık hem de duyarsızlık sorunu yaşıyoruz. Belki yaşamının son günlerini ne yazık ki yatağa kelepçeli şekilde geçirmek zorunda. Bu insanlık dışı uygulamalar, ne ahlaka ne vicdana ne insanlığa ne de hukuka uygun. Bir düşman hukuku üzerinden yaklaşılıyor.”
Dün veda etti
24 Ağustos günü Özdal’ın bilinci kapanmasına rağmen yatağında eli ve iki ayağındaki kelepçeler çıkartılmadı. Özdal yatağa kelepçeli şekilde dün yaşama veda etti. Koçer Özdal’ın cenazesi, tahkikat savcısının hastanede inceleme yapması ardından Keçiören’de bulunan Adli Tıp Kurumu’na (ATK) kaldırıldı. Özdal’ın cenazesi bugün saat 08.20 uçağıyla Muş’a götürülecek, Varto’nun Kers (Boylu) köyünde defnedilecek.
Eşi şikayetçi oldu
Özdal’ın eşi Sultan Özdal, savcıya verdiği ifadesinde eşinin elleri kelepçeli şekilde yaşamını yitirmesinden dolayı şikayetçi olduğunu söyledi. Hastanede Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan Özdal, şunları söyledi: “Her ziyarete gittiğimde beni zorla aradılar. Saçımı, çoraplarımı, dilaltıma kadar her yere baktılar. En son 5 dakika Koçer’in yanında oturdum. Elleri, ayakları bağlıydı. Askere dedim, ‘gelin ellerini, ayaklarını çözün, Koçer’e bir şey oldu.’ Sonra çözdüler. Bir elini kelepçeyle bir eline de iple yatağa bağlamışlardı. Sonra beni çıkardılar.”
Ölümde bile ellerini çözmediler
Eşinin cenazesinin kelepçeyle yatağa bağlı olduğunu kaydeden Özdal, şunları söyledi: “Bugün sabah gitti. Yine gördüm. Bugün de elleri kelepçeliydi. Her yeri, yara içindeydi, ağırdı yaraları. Avukat sordu, ‘bu ne hal’ diye. Sonra savcının yanına gittik, elleri çözülsün istedik. İçeri girdim, elimi Koçer’in yüzüne sürdüm, çıktım. Hasretle gitti; evinin, kızının, oğlunun hasretiyle, her şeyin hasretiyle gitti. Ölümde bile ellerini çözmediler, onun hasretiyle gitti. Allah onların yanına bırakmasın, onlar nasıl Koçer’in ellerine kelepçe taktıysa Allan onların ellerine kelepçe taksın. Koçer’in hesabını soracağım.”
İnsanlık onuru çiğnendi
Özdal’ın tedavi sürecini en başından bu yana takip eden İHD MYK Üyesi Nuray Çevirmen, “Hastaneye yattığı sürede kelepçeliydi. Makinaya bağlı bir hastanın yatağa kelepçelenmesi, kabul edilemez. İnsanlık onurunun çiğnenmesidir. Bugün Ankara’da bir insanlık ayıbı yaşandı” dedi.
Zindanlarla Dayanışma İnisiyatifi Üyesi Mehmet Baytekin de “Yoğun bakımda bile eli, ayağı kelepçeli şekilde, yasalara aykırı tedavi uygulandı. Kişi özgürlüğünü hiçe saymakta aynı zamanda devletin uyması gereken uluslararası sözleşmelere aykırı bir uygulamadır. Bitkisel hayata girmiş şuurunu kaybetmiş bir hastanın, kelepçeli şekilde tedavi edilmesi nasıl kabul edilebilir” diye konuştu.
Hiçbir delil/kanıt yok
Ağır hasta tutuklu Koçer Özdal, bulunduğu Samsun Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’ne (CİSST) gönderdiği mektupta yaşadığı sıkıntıları anlatmış ve tedavi edilebilmek için yardım istemişti. Özdal mektubunda, 4 yıl önce Muş’ta gözaltına alınıp, tutuklandığını aktararak, hiçbir delil ve kanıt olmadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığını belirtmişti. Cezasının onaylanmasından sonra tek kişilik hücrede yaşamak zorunda kaldığını dile getiren Özdal, cezaevi koşullarından kaynaklı mesane kanseri olduğunu ve hastalığa bağlı olarak böbreklerinin iflas ettiğini ve her gün diyalize girmek zorunda kaldığını dile getirmişti.
Ağır hasta tutuklu Koçer Özdal (70), bulunduğu Samsun Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’nden sağlığının kötüye gitmesi nedeniyle 19 Temmuz’da Ankara Numune Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Özdal ile görüşmek için 21 Temmuz’da Bursa’nın Gemlik ilçesinden Ankara’ya gelen ailesi savcılık izni olmadığı gerekçesiyle görüştürülmemişti.
Hasta tutsağa hakaret
Epilepsi nöbeti geçirdikten sonra hastaneye kaldırılan hasta tutuklu Cengiz Sinan Halis Çelik, yoğun bakım ünitesinde uzman çavuşun kendisine tacizde bulunduğunu ve hakaretlere maruz kaldığını anlattı.
Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan hasta tutuklu Cengiz Sinan Halis Çelik, gönderdiği mektupla 21 Temmuz 2018’de yaşadığı kötü muameleyi anlattı. Çelik, 21 Temmuz gecesi saat 22.45’te banyodayken epilepsi nöbeti geçirdiğini ve arkadaşlarının seslerini duyması üzerine geldiğini anlatarak, şöyle devam etti: “Arkadaşlar banyonun kapısını açtıktan sonra çıplak vaziyette nöbet geçiriyormuşum. Çırpınma nedeniyle başımda ve omzumda yaralanmalar, kanamalar ve duvarda kanla beraber saç tellerimin yoğunca kaldığını görmüşler. Hemen butona basıp sedye isteyerek hastaneye götürülmemi istemişler. Sonra bir arkadaşım pijamamı geçirmiş. Nöbetten dolayı kusma, ağız içi ısırıklar ve diş sıkmalarından hareketle kanama olmuş, vücudum kilitlenmiş. Hastanede uyandığımda büyük epilepsi nöbeti geçirmişim.”
Çelik, uyandığında Silivri Kampüs Hastanesi Acil Bölümü’nde olduğunu ve doktorların kendisine hala müdahale ettiğini belirterek, “İradem dahilinde kaslarımı hareket edebilecek durumda değildim. Zira kas boşalımını yaşamaktaydım. Kafamı kısmen oynatabiliyordum. Vücuduma baktığımda üstümdeki pijamanın diz üstünde olduğunu ve çıplak durumda bulunduğumu gördüm. Bir zaman sonra çevreyi algılamam, görüntüleri seçmem gelişince odamda 3 asker ve bir uzman çavuşun da bulunduğunu gördüm. İşaret dili ile çıplaklığımı örtmesini istedim. Anlatamadım, anlaşılmadı” dedi.
Doktorun gitmesi ardından askerlerin çıplaklığıyla dalga geçtiğini duyduğunu dile getiren Çelik, söz söylediğini; fakat askerler tarafından anlaşılmadığını fark edince susarak gözlerini kapattığını belirtti. Kısa bir süre sonra vücuduna bir şeyin temasıyla irkildiğini aktaran Çelik, gözlerini açtığında bir uzman çavuşun kendisine cinsel tacizde bulunduğunu belirterek, “Ben o açılmayan peltek dilimle bağırtı halinde sesler çıkarttım. Tüm askerler güldü. Kelepçesiz olan elime kelepçe taktılar. İşaret diliyle kelepçe takmamalarını istedim ama dinlemediler” şeklinde konuştu.
İki kelepçeli tedavi
Her iki elinin de kelepçeyle sıkıldığını belirten Çelik, doktora durumu söylediğini ve doktorla arasında geçen diyalogu şöyle anlattı: “Doktora yoğun bakımda ve nöbet riskim olduğunu söyledim. O da bana ‘Müdahalenin tüm aşamalarında kelepçe takılmamasını söyledik. Bak şimdi de söylüyorum. Risk devam ediyor. Bu yüzden gözlem altındasın. Ancak yapacağım bu kadar, bir şey yapamıyorum. Zira uzman asker ellerinin kelepçeleneceğini söylüyor’ dedi. Ben de ‘kelepçeleri çok sıkmışlar’ deyince doktor ‘en azından tek koluyla yatağa kelepçeleyin’ dedi. Ama uzman çavuş, ‘ben kuralları ihlal edemem’ deyince doktor çekip gitti. Uzman da odadan çıktı. Kalan iki askerden biri telefonda marş çalmaya başladı.”
Marşlar eşliğinde hakaret
Yoğun bakım odasında askerin son ses marş çaldığını, kendisine hakaretler edildiğini dile getiren Çelik, sonrasında askerlerle muhatap olmayarak doktoru çağırdığını ve hastaneden çıkmak istediğini, tedaviyi bu şekilde kabul etmediğini söylediğini aktardı.
Tedavi bitmeden çıktı
Çelik, yaşadıklarını şu ifadelerle anlattı: “Doktora, ‘tacize uğruyorum. Bu zeminde durmak istemiyorum’ deyince ‘Seni bu halde taburcu edemeyiz. Büyük nöbet geçiriyorsun. Sorumluluk almayız’ dedi. Ben de ısrarcı oldum, hastaneden çıktım.”
Hastaneden nezarete
“Normal bir transit araçla götürülmeyecek durumda olmama rağmen beni onunla götürmeye çalıştılar” diyen Çelik, bunu kabul etmediği için o halde nezarethaneye atıldığını belirterek, “Nezarethaneye götürülürken, 20 -30 asker bana hakarette bulundu. Ben de karşılık verince üzerime yürüdüler. Bir asker tarafından uyarılınca karışmayıp hakaretlere devam ettiler. Sonra bana ambulans geldiğini söyleyip sedye ile dışarı çıkardılar. Ambulanstaki sedyeye kelepçelediler. Öyle cezaevine geldim” dedi.
Yeni ölümler olmasın
İHD Hapishaneler Komisyonu raporunu göre Türk cezaevlerinde 402’si ağır, bin 154 hasta tutsak var. Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı 2017 verilerine göre, 2009-2017 arası cezaevlerinde 2 bin 300 tutuklu hayatını kaybetti. Son iki yılda cezaevlerinde tabutla çıkarılan tutsaklar ise şunlar:
- Nesrin Gençosman: 11 Temmuz – Ordu – zatürre
- Zeki Güven: 01 Temmuz – Sincan 1 Nolu F Tipi- kalp krizi
- İbrahim Halil Özyavuz: 02 Haziran – intihar?
- Halime Gülsu: 27 Nisan – Tarsus Kadın – sistemik lupus eritematozus
- Cemal Gürer: 25 Nisan – Elazığ Yüksek Güvenlikli – kanser
- İsmail Arslan: 06 Nisan – Bandırma 1 Nolu T Tipi- ağır hasta
- Hüseyin Sarı: Akhisar E – Parkinson, kalp, hipertansiyon
- Sefer Çağlar: 20 Mart – Van F Tipi- bedenini ateşe verdi?
- Ahmet İncir: 16 Mart – Diyarbakır Açık Cezaevi- intihar?
- Celal Şeker: 03 Şubat – Diyarbakır D- kalp krizi
- Abdullah Gulle: 22 Ocak – Giresun E Tipi – cinayet
- Murat Saat: 28 Aralık 2017 – Bandırma 2 Nolu T Tipi- kalp krizi
- Alman bir mahpus: 26 Aralık 2917- Alanya L- nedeni bilinmiyor
- Abdurrahman Şen: 01 Aralık 2017 – Alanya L Tipi – şeker hastası
- Ahmet Kalaycı: 24 Kasım 2017 – Dinar T Tipi- intihar?
- Yılmaz Duruk: 18 Kasım 2017 – Mersin Açık – Diş apsesi
- Cengiz Ünver: 26 Ekim 2017 – Elmalı Açık – mide kanaması
- Mehmet Oğur: 20 Eylül 2017 – Silifke M Tipi – akciğer kanseri
- Ali Yamuç: 19 Eylül2017 – Alanya L – intihar?
- Emre İregör: 17 Ağustos 2017 – Denizli T Tipi – cinayet
- Hamza Kaçmaz: 15 Ağustos 2017 – Antalya E – darp
- Ahmet Gürbüz: 08 Ağustos 2017 – Anamur T Tipi – cinayet
- Ahmet Tatar: 01 Ağustos 2017- Osmaniye 2 Nolu T- kalp krizi
- Ersin Ö: 26 Temmuz 2017 – Aydın E – cinayet
- Azat Alp: 31 temmuz 2017- Bergama M Tipi – sebebi bilinmiyor
- Sinan Coşar: 20 Haziran 2017 – Konya E- kalp krizi
- Ahmad Abustef: ….- ….- şeker
- Mehmet Yıldızbakan: 27 Mart 2017-İskenderun M – kalp, şeker
- Ali Özer: 24 Mart 2017- Çorum L – kalp krizi
- Kenan Öner: 20 Şubat 2017 – Tekirdağ F Tipi – kalp krizi
- Arap Ali Yardımcı: 31 Ocak 2017 – Bafra T- sebebi bilinmiyor
- Ulaş Yurdakul: 01 Ocak 2017- Balıkesir Kepsut Kapalı – işkence.

