Kendini tanımak
Forum Haberleri —

Kendini tanımak
- Yüzleşmekten korktuğumuz husus, başkalarının hakikatini yaşıyor oluşumuzdur. Egemenlerin zihniyetini, onların yöntemini ve yaşam tarzı olarak onların modernitesini yaşadığımız için kendimize bakarken gözlerimizi kaçırıyoruz.
ERDAL TOLHILDAN
Hiç aynada kendimize bakarken gözlerimizi kaçırdığımız oldu mu? Kendimizden kaçtığımız ve kendimizle yüzleşmekten korktuğumuz durumları ne sıklıkla yaşıyoruz acaba? Ne kadar kendimizle barışığız ve hangi yönlerimizle savaş içerisindeyiz? Hasılı, kendimizi ne kadar tanıyoruz? Kendini tanımadan kendini bilmek mümkün değildir. Kendini bilmek ise Önder APO’nun dediği gibi tüm bilmelerin temelidir. Makro ve mikro kozmosu bilmek istiyorsan kendini bilmelisin.
Merkezi uygarlık tarihi aynı zamanda insanın kendisine yabancılaştırıldığı bir tarihtir. Kapitalist modernite ile birlikte insan, insan olmaktan çıkarılarak ya bir sürü hayvanına ya da bir robota dönüştürüldü. M. Foucault bu yüzden insanın ölümünü ilan etti. Önder APO, buna ölü canlar durumu dedi. Kendisi ile bağı kopmuş, başkalarının amaçlarına göre şekil verilen bir insan gerçekliği yaşıyoruz. Kendisini tanımayan, gücünü ve potansiyelinin farkında olmayan hep sürülen ve sürüklenen bir insanlık hali! Kendini bilmek, bu ölümü yaşama durumundan çıkışın anahtarıdır.
Kendimizi tanıyıp tanımlayarak işe başlayabiliriz. Kendini tanımayan, ne yaşadığını da tanımlayamaz. Bu nedenle etrafını da tanıyamaz, kendi dışındaki dünyayla ilişkisini tanımlayamaz. Kendimizi tanımaya içimizde uyuyan gerçeklikleri fark etmekle yani potansiyelimizin farkına varmakla başlayabiliriz. Önder APO hakikat tanımını yaparken ‘hakikatsiz gerçek, uyuyan gerçekliktir. Uyuyan gerçekliğin sorunu yoktur. Hakikat uykudaki gerçekliğin uyandırılmış halidir’ dedi. Kürtleri ölüm halinden uyandırmasını ve bir hakikat haline nasıl getirdiğini anlatırken bu tanımlamayı yaptı. Biz de içimizdeki uyuyan gerçeklikleri uyandırarak ölüm halinden çıkış yapabiliriz. Başka bir ifade ile kendi hakikatimizi açığa çıkarabiliriz.
Demek ki kendini tanımak aynı zamanda farkını açığa çıkararak özgürleşmek ve hakikat haline gelmektir. Duran bir taşın da enerjisi vardır ama donmuştur. Onu fırlattığımız an o enerji aktifleşir. Enerjinin donmuş halden aktif hale geçmesi özgür kalmasıdır. Kendimizi tanıdığımızda içimizdeki hakikati aktifleştirmiş oluyoruz. Yani hakikatimiz hakikatleştikçe biz de özgürleşiyoruz. Tabi içimizde uyuyan gerçeklik aktifleştikçe biz de yepyeni bir insan olmaya başlıyoruz, farklılaşıyoruz. Kendini tanıma çabası ölüm halinden uyanış, farklılaşma ve özgürleşmedir. Aynı zamanda sürülen ve sürüklenen olmaktan çıkıp kendi olmaktır.
Yüzleşmekten korktuğumuz husus başkalarının hakikatini yaşıyor oluşumuzdur. Egemenlerin zihniyetini, onların yöntemini ve yaşam tarzı olarak onların modernitesini yaşadığımız için kendimize bakarken gözlerimizi kaçırıyoruz. Çünkü içimizde insanlığın öz değerlerine bağlı bir çocuk yaşıyor ve o çocuktan utanıyoruz. Yalanı hakikat gibi yaşadığımız için hakikatimizden kaçıyoruz. Kendini bilmek bu ikilemli halden de kurtulmaktır. İki zihniyet, iki yaşam, iki modernite arasında sıkışıp kalmaktan kurtulmak, içimizdeki çocukla, soylu değerlerimizle barışmaktır.
Bu durum duygu ve düşüncelerimiz arasındaki ilişkiye de yansıyor. Duygularımız farklı, düşüncelerimiz farklı şekilleniyor. Tam olamıyoruz, hep bir parçalılığı yaşıyoruz. Pratiğimize de bu yansıyor; iyi niyetlerle işe koyuluyoruz ama ortaya hiç istemediğimiz sonuçlar çıkıyor. Bu da kendini tanımamanın bir sonucudur. ‘Fareler ve İnsanlar’ romanının alık karakteri fareleri severken çok fazla avucunda sıktığı için öldürüyordu. Niyeti sevmek, pratiği öldürmek oluyordu. O karakter biraz alıktı, yani muhakeme etme gücü yoktu. Oysa kapitalizmin yarattığı insan tiplerinin tamamı sevgi olayını öldürme ile tamamlıyor. Demek ki parçalı kişiliğin, kendini tanımayan kişinin muhakemesi de zayıf oluyor.
Sadece duygu-düşünce ilişkisi değil, duygululuk ile duygusallığı da karıştırıyoruz. Kendini tanıyan insan duyguludur, duyguları güçlüdür. Çünkü kendi hakikati ile toplumsal hakikat arasında parçalayıcı bir etken yoktur. Özü ile bütünleşmiştir. Yaşamı anlama ve hissetme kabiliyeti yüksektir. Duygusallık ise tam bir köle karakteridir. Duyguları parçalı ve yerli yerine oturmamış kişinin yaşama reflekslerle karşılık vermesidir. Özünde krizli ve tepkili kişiliktir.
Hiçbir şeyin değişmediğinden şikâyet ederiz. Sistem karşısındaki mücadelemizde bireylerin değişmediğinden, sistemimizi inşa etmenin bu bireylerle zor olduğundan yakınırız. Bunlar kendi içinde ciddi eksiklikler taşıyan tespitler olsa da buna cevap verirken her zaman ‘önce kendinden başla’ deriz. Her zaman ve her yerde geçerli ve doğru bir cevaptır. Önder APO kapitalist moderniteyi çözümlerken ilk olarak Avrupa sosyal biliminin ‘niyet duasını’ reddet sonra da ‘kendinden başla’ dedi. Paradigma değişimini böyle yaptı ve evrensel bir özgürlük önderliği haline böyle geldi.
Kendimize etki etmeliyiz! Hakikatimizi açığa çıkarmak için onu aramalıyız. Krizli ve kendimizle savaş halinde olmak değil ama kendimizle mücadele etmeliyiz. Kendimize etki ettiğimiz oranda etrafımızı da etkileriz. Etki gücümüzü küçümsememeliyiz. Burada kelebek etkisi teorisini hatırlamak iyi olur. Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpmasının Amerika’da fırtına kopmasına neden olabileceği şeklinde tarif edilir. Bizdeki ufak bir değişimin ortamımızda büyük etkiler yaratacağını görebilmeliyiz. Gare direnişini düşünelim, orada gösterilen irade dalga dalga büyüyor. Henüz sonuçlanmamış bir rüzgar esiyor ve sarayları, saltanatları yıkacak bir kasırgaya dönüşmesinin eli kulağında.
Hangi uyuyan gerçekliklerimizi uyandırıyoruz? Etrafımıza nasıl bir etkide bulunuyoruz? İyi şeyler mi kötü şeyler mi taşıyoruz ortamlarımıza? Durup düşünmekte fayda var. Biri kendini tanıyorsa etrafını da tanır. Biri çalışıyorsa etrafındakiler de harekete geçer. Biri güzel duygular taşıyor ve yaşıyorsa etrafında da o güzellikler yaşam bulur. Tersi de doğrudur, olumluluğun olumluluk getirdiği kadar olumsuzluk da olumsuzluk getirir.
Kendini tanıyan kendini anlamaya da başlar. Böylece etrafını anlar, onları daha iyi tanır, daha doğru empati kurar. Anlamanın olduğu yerde sevgi yeşerir. Sevmek ötekini anlamaktır. Bilgelerin çağrısıdır kendini bilmek ve onların yöntemidir savaşıma kendinden başlamak. Savaşların en büyüğü olan nefs savaşı aynı zamanda hakikat savaşçılığıdır. Bu savaşta güzellikleri uyandırıp yaşamı güzelleştirmeniz dileğiyle.