Klasik dengbêjlik, modern dengbêjlik?

  • Dengbêjler, kendi toplumsal şartlarına göre hem klasik hem de moderndirler. Gerek miras aldıkları geleneğin bir halkası olmalarından kaynaklı olan klasik yanları ve içinde yaşadıkları çağın şartlarına göre ise şekillendirdikleri ve icra ettikleri sanatlarının da modern yanlarından bahsetmek mümkündür.

HAKAN AKAY

 

Bir önceki PolitikART’ın konusu olan “Diasporadaki Kürt Müziği“ sayısı için kaleme aldığım “Diaspora ve Kürt Sanatçısı“ yazımda da dile getirdiğim bir durumu burada da tekrar ederek başlamak istiyorum.
O yazımda “Bir devlete sahip olan Türk sanatçının, Ermeni, Afrikalı ya da Arap sanatçısının diasporası ile devletsiz bir halk olan Kürtlerin sanatçısının diasporası aynı anlamı taşımamaktadır“ diye yazmıştım.
Kürt sanatı ve kültürü ile ilgili hangi konuya el atarsanız atın, Kürdistan’ın nasıl sömürgeleştirildiğini doğru analiz etmezseniz, sömürge sisteminin özellikle Kürtlerin kültür ve sanatını nasıl paramparça ettiğini, deforme edip kendisine yabancılaştırma amacını nasıl planlı ve programlı bir şekilde hayata geçirdiğini doğru şekilde kavramazsanız, bu alanla ilgili yapacağınız her değerlendirme ve araştırma asla doğru sonuçlara ulaşmayacaktır.

Sadece bir ‘ses sanatı’ mı?

Kürtlerin ülkesi talan edilmiş ve yaşayan tüm organizmaları dağıtılmıştır. Böylelikle dört ana sömürgeci devletlerin ırkçı siyaseti ile hem bu dünya üzerinde nefes alamaz hale getirilmiş hem de İslam dininin tüm baskıcı araçları hayata geçirilerek diğer dünyada(!) bile mekansızlığa ve köksüzlüğe maruz bırakılarak cehennem tek adres olarak gösterilmiştir.
Dengbêjliği de Kürtlerin gerek uzak gerekse de yakın tarihinde yaşadığı trajedilerden olduğu gibi, destansı direnişlerinden ayrı görüp, sadece bir ‘ses sanatı’, ‘yorum sanatı’ olarak ele almak, işte bu nedenle eksik kaldığı gibi yanlış da olur.

O dönemin pop-starları

Pre-Sokratikler dönemine ait sayılan yaklaşık 2.600 yıl öncesindeki Sofistler de köy köy, şehir şehir dolaşıp hikayeler anlatır, bir yerde yaşanmış hikayeleri daha çok deforme ederek gittikleri yeni yerlerin meydanlarında birikmiş halka anlatırlardı.
Sofistleri o dönemin pop-starları olarak da tanımlıyor bazı filozoflar. Her gittikleri yerlerde inanılmaz kalabalıklar toplanır ve pür dikkat konuştukları konular dinlenirdi.
Sofistlerin en önemli özelliği dil ustaları olmalarından daha çok konuşma ustaları olmalarıydı. O dönemdeki felsefik akımlara baktığımızda sanat,edebiyat kısacası kültür sanatla alakalı tüm alanlarda oturmuş bir toplumsal yasam biçiminden bahsetmek mümkündür.
Oysa yukarıda da bahsettiğimiz gibi Kürtlerin toplumsal yaşamının sömürgeci devletler ve dinlerinin sayesinde paramparça edilmesinden dolayı oturmuş bir sanat-kültür ve edebiyat hayatları yoktur, bir toplumsal yaşam biçimleri yoktur. Hep katliamlar, savaşlara maruz kalmalarından dolayı sürekli bir direnişle beraber sürekli bir göç sürecinin de içinde olmuşlardır.
Bu anlamda dengbêjleri, sofistlerle karşılaştırdığımızda, kendilerinin hem ‘konuşma’ hem ‘dil’ hem de ‘müzik’ ustalarının olduğunu görüyoruz.

Kürtlerin ilk medya çalışanları

Dengbêjler de sofistler gibi gezgindirler. Bu yönleriyle bir yörede duyduklarını, tanıklık yaptıkları ve yaşadıkları hikayeleri gittikleri diğer yörelere, bölgelere taşımakla beraber aslında onları Kürtlerin ilk ‘medya çalışanları, organları’ olarak görmek de mümkündür.
Canlı haber kaynakları olduğu gibi, gerek kendilerine miras kalmış dengbêjî edebiyatını devir alarak gerekse kendilerinin yeni kattıklarını da düşündüğümüzde aynı zamanda aslında ‘ayaklı kütüphane’ görevini de gördüklerini söyleyebiliriz.
Toplumun sürekli bir savaş halinde olmasından kaynaklı enstrüman kullanma ve enstrümanı geliştirme imkanları olmamıştır.
Yanında ağırlık yapmadan, yer kapmadan taşınabilen en küçük enstrüman olan bilûru (kaval) o yüzden hiç eksik etmemiştir. Çoğu dengbêj bu en küçük enstrümanı bile bırakarak sadece sesine konsantre olup, ellerinin avuçlarını da kulağına yönelterek adeta bir „In Ear Monitoring“ dediğimiz ve bu çağın vazgeçilmez müzik dinleme cihazı olan ’kulaklık’ işlevini ta o zamandan beridir aktif şekilde kullanmıştır.

Aynı zamanda moderndirler

Dengbêjleri yaşadıkları çağın sosyal şartlarına göre değerlendirdiğimizde şu konuyu rahatlıkla ifade etmek isterim: Dengbêjler, kendi toplumsal şartlarına göre hem klasik hem de moderndirler. Gerek miras aldıkları geleneğin bir halkası olmalarından kaynaklı olan klasik yanları ve içinde yaşadıkları çağın şartlarına göre ise şekillendirdikleri ve icra ettikleri sanatlarının da modern yanlarından bahsetmek mümkündür.

Egîdê Cimo’nun yaptığı katkı bir devrimdir

Mesela Egîdê Cimo’yu ele alalım. Kürt dengbêjî geleneğinde düdük-mey diye bir enstrüman yoktu, ya da en azından biz bilmiyoruz. Oysa Erivan’a göç eden Serhadlı dengbêjlerden olan Egîdê Cimo ordaki Ermeni sanatçılardan öğrendiği geleneksel enstrüman olan düdüke uyarladığı kamışla (ağızlık) bugünkü ‘Kürt Mey’i enstrümanını ortaya çıkarmıştır.
Aslında Kürt müzik tarihinde bir gün Egîdê Cimo’nun yaptığı katkının bir devrim olduğu üzerine tezler ve araştırmalar yapılacaktır. Egîd’in o dönemlerde yaptığı şey modernliğin en âlâsıydı. Hatta öyle ki Erivan Radyosu aracılığıyla dengbêjî geleneği ile Egîdê Cimo’nun meyi aslında birbiriyle özdeşleşmiştir.
Birçok sanatçı gitar enstrümanını olduğu gibi kullanarak ‘modern’ ya da ‘çağdaş’ müzik yaptığını iddia etmektedir. Kaldı ki gitarın modern bir enstrüman olduğunu da kim iddia ediyor?
Onu da kabul etsek bile Egîdê Cimo örneği aslında bize şunu da gösteriyor; bir enstrümanı olduğu gibi değil de kendi müziğine uyarlayarak, yeni bir tını, yeni bir ses yakalayarak müzik yapmaktır asıl özgün ve önemli olan. Bu anlamda batı klasik müziğinin bir enstrümanı olan klasik gitarı elinize alarak ‘klasik müzik yapan bir müzisyen’ olmuyorsunuz. Deyim yerindeyse o gitarın size verdiği değil de sizin o gitara ne verdiğiniz, ona neler kattığınızdır asıl önemli olan.
Resim sanatına baktığımızda da asıl önemli kriterin her ressamın kendi rengini yaratma, kendi tarzını bulma çabasıdır onun sanatını farklı ve özgün yapan. Tüm ressamların dükkanlarda satılan sarı rengi olduğu gibi kullanarak yaptıkları resimleri ve o resimlerde sarıyı düşünün, bir de Van Gogh’un resimlerindeki hiçbir yerde benzerinin bulunmadığı sarı rengi göz önüne getirin.

Sadece enstrümansız icra edilmez

Birçok müzisyen, dengbêjliği sadece enstrümansız icra edilen, elini kulağına atıp şarkı söyleyen bir yorumcunun sanatı olarak tanımlar ki bu da büyük eksikliktir. Çünkü dengbêj aynı zamanda Kürt geleneksel düğünlerinin ve halaylarının vazgeçilmez bir sanatçısıdır. Şeroyê Biro’nun elindeki bendirle düğünlerde nasıl şarkı söylediğini gösteren onlarca kayıt görmek mümkündür. Dêrsîm’in geleneksel sanat zincirini en iyi şekilde temsil edip çaldığı kemançe ile yeni renkler, yeni tınılar katan Silo Qij da aynı şekilde modern bir dengbêjdir. Onun elindeki kemançenin de başka bir enstrümana birebir benzemesinden daha çok kendine özgür bir çalma biçimi ve tınısından bahsetmek mümkündür.

Akılda kalanlarını tanıyabiliyoruz

Kürtlerin bir devleti olsaydı eğer, işte bu müzik akımlarını sistematik bir yapılandırmaya kavuşturup sonraki nesillere ulaştırmanın yolunu açmış olacaktı. Bu vesileyle belirtmek isterim ki devletler, kült ve sanat yaratmaz. Bireylerin yarattığı, ürettiği sanatsal eserlerin bir sonraki kuşaklara aktarılmasını sistematize eder ve onun öğretisinin metodlarını oluşturur. Antik Yunan filozoflarının çoğunun kendi okullarını açıp, kendi felsefelerini öğrencilerine birinci elden taşırma görevini yerine getirmelerinden dolayı, kendi düşüncelerinin bugüne denk yansımasını takip edebiliyoruz.
Oysa kendi kültürümüze ait temel akımların sadece akılda kalanlarını tanıyabiliyoruz.
Eski kasetler ve bazı öğrencilerinden olmasa, usta dengbêjlerin temel karakteristik özelliklerini tanıma fırsatımız olmayacaktı. Mesela Dengbêj Maruf’un sesinde ve yorumunda öğrencisi olduğu mamostesi Reso’nun izlerini görmek mümkündür. Feyzoyê Rizo’nun sesinde Şeroyê Biro’nun izlerini bulabileceğimiz gibi.
Üniversal bir öğretmen ve felsefenin efendisi olarak kabul edilen Sokrates’in de kendi el yazısıyla bıraktığı hiçbir eseri yoktur. Ancak öğrencisi Platon özellikle onun yargılanma sürecini ve tüm fikirlerini kaleme alarak onu bugünlere taşımıştır.
Bizim kültürümüzdeki dengbêjlik de, işte böylesi eski bir geleneğin hem eski hem yeni yanını içinde taşıyarak zaman ve mekan bağlamı olmadan her zaman aktüeldir.
Ancak Kürtlerin toplu şekilde özellikle Türkiye metropollerine zorunlu göç ettirilmesi ve Kürdistan’ın insansızlaştırılması politikaları çerçevesinde şehirlere yerleşen Kürtlerin özellikle gecekondu ve apartman dairelerinde yaşam şartlarından kaynaklı ne dengbêjî eserleri icra etmeleri ne de evlerinde özgürce dinlemeleri mümkün olmamıştır.

Mirin dizinin dibindeki dengbêj imajı

Özellikle gelişen Türk-Sol hareketleriyle beraber Kürt gençlerinin de kendi geleneksel müzikleri olan dengbêjliği adeta tarihi, dönemi geçmiş bir şekilde sandıklara gömüp, özgün müzik adı altında devrimci içerikli müziklere yönelmesi sonucu uzun yıllar boyunca kendi müziklerinden kopmalar yaşadılar. Deyim yerindeyse dengbêjliği geçmiş zamanlarda yapılan, sadece yaşlıların anladığı ve dinlediği bir müzik tarzı olarak gördüler.
Dengbêji ve dengbêjliği sadece ağanın ya da mirin dizinin dibinde şarkı söyleyen bir çığırtkan olarak görmek, en başta geleneksel Kürt kültürüne en büyük haksızlık ve saygısızlıktır. Bir dengbêjin sanatını icra ederken hayatını geçindirmek zorunda olmasından kaynaklı kim tarafından finanse edildiği değil de neyi nasıl yaptığıyla, hangi sanatsal eserleri ortaya çıkardığıyla ya da icra ettiğiyle ilgilenmek en doğru olanıdır.

Kendi halkının realitesine yabancı olmak

Beethoven,Mozart ve Vivaldi de kralların saraylarında kalan, onların himayelerinde sanatlarını icra eden sanatçılardı. Batı dünyası onlarla ilgili neden kralların, sarayların himayesinde kaldıklarıyla ilgilenmekten daha çok ortaya çıkardıkları eserlerle ilgilenir? Ağalık, mirlik ve feodal her tür yönetim tarzı ve kişilikleri Kürt siyasetinin ortadan kaldırmayı amaçladığı bir gerici, baskıcı yapı olabilir. Ama dengbêjliği sadece ağa ve mirlere şarkı söyleyen ‘paracılar’ olarak görmek, yukarıda dediğim gibi kendi halkının realitesini, geçmişini tanımamayı, kendisi dışındaki dünyadaki benzer gelişmelerden bihaber olmayı göstermesi açısından önemli bir olgudur.

Dengbêjlik ne geçmiş ne de bugündür

Kısaca özetlemek gerekirse, dengbêjliği sadece zaman, mekan bağlamında sadece geçmişe ait nostaljik bir olgu olarak açıklamak, sanatın ve Kürtlerin tarihinden bihaber olmak demektir. Dengbêjlik ne geçmiştir, ne bugündür ne de yarın. Bu üçlünün her zaman iç içe geçmiş en iyi bileşkesi ve ana sermayesidir. Bir halkın dilidir, tarihidir, felsefesidir, inancıdır, sevinci, eğlencesi ve cenazesini dile getiren ruhsal dünyasının en iyi eşlik eden tarafıdır. O yüzden dengbêjlik sadece ses ve yorumla açıklanmayacak derecede zengin ve ayrıntılıdır. Gelecek kuşakların da üzerinde yüzlerce doktora tezi ve araştırma yapmaları gereken hem sanatsal hem tarihsel bir olgu olarak karşımızda durmaktadır Yani Kürtlerin tarihinin, bugün ve yarınının saklı olduğu bir formüldür. Bunu açımlayabilen, anlayabilen ve hissedebilen müzisyenler ancak bambaşka bir noktaya taşıyabileceklerdir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.