Kötülüğün sınırsızlığı ve sıradanlığı

Kültür/Sanat Haberleri —

GULER INCE

GULER INCE

  • Sonrası toplama kamplarından kalmış yaşanılanların sessiz tanıkları, yığınlar halinde ayakkabılar, gözlükler, kaşıklar, şeklini yitirmiş metal kupalar... Trenlerde yazılmış, hızlıca karalanmış son mektuplar…

 

GÜLER İNCE / LONDRA

Londra müzeler bakımından oldukça zengin bir şehir. En güzel yanı da müzelere girişlerin ücretsiz olması. Henüz gidemediğim ama gitmek için sıraya koyduğum bir çok müze ve galeri var. Ama açıkçası Imperial War Museum (IWM) hiçbir zaman bunlardan biri olmadı. Savaşa, şiddete dair nesnelerin ve belgelerin sergilendiği bir mekan olduğunu düşündüğüm için gitmeyi çok istemedim sanırım. Ancak göç ve mülteci meselesine çalıştığım için IWM’de Eylül ayında açılmış olan “Refugees"(Mülteciler) sergisini görmem gerekiyordu. 5 Kasım itibariyle İngiltere’de lockdown'a (sokağa çıkma yasağı) gidileceği haberleri kesinleşince daha fazla erteleme şansım kalmadı ve hemen lockdown öncesi IMW’ye gittim.
Binanın en üst iki katının “Holokost” sergisine ayrıldığını ise müzeye gittiğimde öğrendim. Gezmeye oradan başladım. Aslında gezmeye değil de dayanılmaz olanla yüzleşmeye demek daha doğru sanırım. Bu tarz “yüzleştirme” mekanları için sergi kelimesini kullanmak garip gelse de “Holokost Exhibition” (Holokost Sergisi) ve “Refugees Exhibition” (Mülteciler Sergisi) diye tanıtıldığı ve sunulduğu için ben de bu yazıda “sergi” kelimesini kullanacağım.

Hiç konuşamayacak olanlar
Holokost Sergisi, anti-semitizmin aslında Hitler Almanyası’ndan çok daha öncelerine dayandığını, İsa’nın ölümünden Yahudileri sorumlu tutma düşüncesinin anti-semitizmi ortaya çıkardığını hatırlatarak başlıyor ve Yahudilerin Holokost öncesi yaşamlarından sahnelere yer veriyor. İlerleyen bölümler 1933-39 Nazi Almanya’sından faillerin arşivlerinden görsellere ve nesnelere dayanıyor. Yahudileri kötüleyen ya da onları birer canavara dönüştüren karikatürize edilmiş figürlerle dolu propaganda afişleri, gazete haberleri, yine Nazi propagandası için hazırlanmış filmler, kafatası ölçümlerinde kullanılan aletler...
Sonrası toplama kamplarından kalmış yaşanılanların sessiz tanıkları, yığınlar halinde ayakkabılar, gözlükler, kaşıklar, şeklini yitirmiş metal kupalar... Trenlerde yazılmış, hızlıca karalanmış son mektuplar ki hepsi geride kalanlara umut vermeye çalışıyor, tekrar bir arada olacakları günlerin umuduyla bitiyor. Tanıkların anlatımları, fotoğraflar, görüntüler, sesler, gri ve siyah duvarlar ve tekrar sesler, tekrar görüntüler.
Görüntülerde insanlıktan düşürülmüş olanların bedenleri... Tabi sadece Yahudiler değil Çingeneler, zihinsel ve bedenseller engelliler de bu kötülükten payını alıyor. Faillerin arşivlerinden kurbanların yaşadıklarının sadece çok ama çok az bir kısmına tanık oluyoruz ya da aslında olamıyoruz. Çünkü yaşanılanların gerçek tanıkları orada olup şu anda burada olamayanlar ve aslında hiç konuşamayacak olanlar.

Holokostun başka bir formu
Kötülüğün aslında sadece bunu yapanlarla sınırlı olmadığını yapılanlara sessiz kalındığında da kötülüğün sessizlik eliyle gerçekleşmeye devam ettiğini biliyoruz. Hannah Arendt “Kötülüğün Sıradanlığı” kitabında bunu çok iyi anlatıyor. Peki biz bu bilgiyle ne yapıyoruz? Yine ve hala sessizlik duvarının arkasında fırtınanın geçişini bekliyoruz. Bunları düşünerek bitiriyorum Holokost sergisini ve hemen alt kattaki Mülteciler sergisine doğru ilerliyorum. Ama genel olarak Holokost konulu filmler ve belgeseller izlendiğindeki o düşünceyle ayrılamıyorum bu bölümden. Çünkü tüm bu yaşananların geçmişte kalıp sadece bir defa yaşanıp bittiği, tüm suçun ve canavarlığın Hitler ve ekibine ait olduğunu düşünüp oradan sorumluluk duymadan çekip gitmeyi engelliyor IWM’un 3. katında sergilenenler. Burada bir zamanlar olmuş olanla şu anda oluyor olanın bir arada verildiğini görüyoruz.
Holokostun aslında başka bir formda bugün de devam ettiğine tanık oluyoruz. Örneğin “Kampta Yaşam” isimli, videolardan yapılmış yerleştirme bunlardan biri. Yunanistan’ın Midilli adasındaki Morina mülteci kampında yapılan çekimlerin bir odanın duvarlarına yansıtılmasıyla izleyiciyi de kampın içine alıyor bu yerleştirme. Derme çatma barınaklarda yaşam mücadelesi veren, bekleyen ve ne kadar bekleyeceğini bilmeyen insanları görüyoruz. Sonra bugün mültecilerle özdeşleştirilmiş olan botlar ve can yeleklerinden oluşmuş dev bir nesne yığınını görüyoruz. Tıpkı az önce Nazi kamplarında kurbanlardan kalan nesne yığınları gibi gözlerimizin önünde büyüyen kocaman bir yaraya dönüşüyor her şey.
Ardından Mülteciler sergisiyle yüzyıllardır savaşlar sonucu yerinden olmuş insanların öykülerinin birbirlerine ne kadar da benzediğini görüyoruz. Göçün, yerinden edilmenin yeni bir olgu olmadığını ve savaşlar, çatışmalar, politik baskılar devam ettikçe insanların da yollara düşmeye devam edeceğini bir kez daha görüyoruz.

Saleh'in “Detached” (Parçalanmış) adlı resminde kullandığı parçalanmış aynalar sanatçının anayurdu ve sığındığı yer arasındaki bölünmüş benliğini, kimliğini yansıtıyor.

İlk halının adı: Yerinden Etme
Ve Süleymaniyeli Kürt sanatçı Shorsh Saleh'in çalışmalarının sergilendiği odaya varıyorum. Irak’ta Saddam rejiminin yok ettiği Kürt şehirlerinin, köylerinin yıkımını ve bunun sonucu olarak yerinden edilmiş Kürt halkını anlatıyor Saleh bu odada. Bunu anlatırken kendi hikayesinden yola çıkıyor. Çünkü kendisi de ailesiyle birlikte yerinden edilmiş biri. Sınır boylarında dolaşmış ve en son durağı olan Birleşik Krallık’da sığınma hakkı elde edebilmek için 8 yıl beklemiş. Daha çok minyatür tarzında resimler yapıp halılar dokuyan sanatçı serginin ona ayrılmış bölümünü de bir halıyla başlatıp bir halıyla bitiriyor. Bu iki halının ortasında ise minyatür tarzında yaptığı küçük boyutlu resimleri yer alıyor.
İlk halının adı “Displacement” (Yerinden Etme). Doğal boyalarla boyanmış yün ve pamuktan dokunmuş bir halı. Saleh ailesi Irak rejimi tarafından köyleri yıkılınca dağlara doğru kaçıyor. Bu halıdaki elmas şeklindeki motiflere Jaff motifleri deniyor ve dağları sembolize ediyor. Saleh’in de mensup olduğu Jaff’lar oldukça büyük bir Kürt aşireti ve Saleh bir röportajında Jaff’ların dağ insanları olarak adlandırıldığını söylüyor. Çünkü dağlar Kürtler için bir tür güvenli bölge; tehlikede oldukları zamanlarda sığındıkları ve savaştıkları yerler. Renklerin canlı renklerden siyah beyaza dönüşmesi ve gittikçe soluklaşması ise Kürtlerin yerinden edilmesiyle bu geleneksel sanatın da yok olmayla karşı karşıya kaldığı anlamına geliyor.
Resimlerinde ise parçalanmış, yıkılmış köyünü, sınırları geçmek için yaptığı yolculukları ve sığınmacı olarak başvuru yaptığı Birleşik Krallık’da yıllara yayılan bekleyişini anlatıyor. Çalışma hakkı olmadan, 5 farklı şehir değiştirip, otellerde yaşadığı bu dönemi anlattığı “Detached” (Parçalanmış) adlı resminde kullandığı parçalanmış aynalar sanatçının anayurdu ve sığındığı yer arasındaki bölünmüş benliğini, kimliğini yansıtıyor. Resim için açıklama kısmında şöyle söylüyor Saleh “Benim için ev bir yer değildir, o insandır. Kürtçede sevdiğimiz insanlara ya da arkadaşlarımıza ‘malakam’ deriz yani ‘evim’.

CaShorsh Saleh'in “Destruction” (Yıkım) adlı çalışması 

Yıkım halısı
Serginin sonunda yer alan halının adı ise “Destruction” (Yıkım). Picasso’nun Guernica’sı gibi savaşı, yıkımı ve ölümü siyah-beyaz ve grinin tonlarıyla anlatıyor. Parçalanmış motifler, yakılıp yok edilen binlerce Kürt kasabasını ve köyünü temsil ediyor. Kurbanı ve masum olanı sembolize eden geyik motifi ise burada sürekli baskıya ve zulme maruz kalan Kürt halkını, kurbanları sembolize ediyor.
IWM’nin içinde sergilenen her şey savaşın, yıkımın, ölümün, öldürmenin, izlerini taşıyor. Uçaklar, savaş arabaları, bombalar, mayınlar. Yere döşenmiş Ai Weiwei'nin eseri bomba görselleri. Ve müzenin mağazasında satılan çocuklar için tasarlanmış oyuncak savaş uçakları, tişörtler, yine üstünde savaş uçakları ve Ai Weiwei'nin bombalarının baskılandığı kupalar, tişörtler. Hiç değilse Holokost ya da Mülteciler sergisinden görselleri kullanmamışlar bu hediyelik eşyaların üstünde diyerek müzeden ayrılıyorum. Westminster Abbey'e akşam korosunu dinleme planımı İngiltere’de gerçekleşebilecek saldırı uyarıları nedeniyle erteliyorum. Dünya hastalıklar, depremler, saldırılar, insanın insana ve her şeye kötülüğü ile çığırından çıkmışken Edmund Burke'nin su sözünü düşünerek durağa ilerliyorum: "Şeytanın zaferi için gerekli olan tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır." Şeytanlar zaferlerini kutlarken dünyanın her yerinde biz hala "iyilik kazanacak" diye sadece umut ediyoruz.
“Mülteciler” sergisini görmek için 24 Mayıs’a kadar zamanınız var. Tabi Covid-19 nedeniyle sokağa çıkma yasağına gidildiği için bunun daha ileri bir tarihe alınması olası. Holokost Sergisi ise müzenin kalıcı sergilerinden biri.

Güler İnce


Güler İnce kimdir?


Mimar Sinan GSÜ Sanat Tarihi lisans ve yüksek lisans mezunudur. Hala aynı üniversitede ve bölümde Batı Sanatı ve Çağdaş Sanat doktora programında tez çalışmasını sürdürmektedir.
Bu güne kadar aralarında Radikal, Gündem, İstanbul Art News, Art-Unlimited, Dipnot, Sanatatak, Kolajart, Gazete Karınca, Susma24, K24’ün de olduğu çeşitli yayınlarda yazıları, röportajları ve makaleleri yayınlanmıştır. Çeşitli sempozyum ve konferanslarda sunumlar gerçekleştirmiştir. 2003’ten beri faaliyet yürüten Seyr-î Mesel Sanat Atölyesi’nin kuruluşunda yer almış, Seyr-î Mesel Tiyatrosu’nda oyunculuk ve eğitmenlik yapmış ve atölyede gerçekleştirilen etkinliklerin organizasyonlarında görev almıştır. Çeşitli STK’larda ve okullarda çocuklarla drama çalışmaları yürütmüş ve sanat dersleri vermiştir. 2 yıldır Londra’da bulunan Güler İnce burada çeşitli dernek ve kurumlarda drama dersleri vermekte, sanat turları ve sanat tarihi atölyeleri düzenlemektedir.

Mülteciler sergisiyle yüzyıllardır savaşlar sonucu yerinden olmuş insanların öykülerinin birbirlerine ne kadar da benzediğini görüyoruz.
paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.