Kurdistan ve konfederalizm

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Yüzlerce yıldır “ulus devletlerle” savaşmış, “ulus devletlerin” egemenliği altında kalmış bir halk, onların kopyası bir devlete sahip olmak istemeyecektir. Ulus devletlerin milliyetçilerinin aşağıladığı, yok saydığı, yok etmeye çalıştığı bir halk, onlar gibi “milliyetçi” olmayacaktır.

Kürt ilkel milliyetçiliğinden söz edildiğinde, henüz Öcalan’ın paradigmalarını benimsemeyen Kürt insanında haklı bir tepki uyanıyor. “İlkel” sözcüğü onu irite ediyor. O halde ona “ilkel milliyetçilikten” kastımızın ne olduğunu anlatmak zorundayız.
Anlatabilir miyiz? Evet, anlatabiliriz.  
İlkel milliyetçilik nedir? Biz onu nerede görüyoruz?
İlkel Kürt milliyetçiliği Başur’da iktidarı ele geçirmiş olan Barzani grubunun “devletçi iktidarcı, aşiret milliyetçiliğidir.” İlkeldir, çünkü artık Kürtler aşiret çağını aşmış, aşiretlerin bütün olumlu geleneklerini bünyesinde toplayan, modern bir millet düzeyine yükselmiştir. Barzaniler ise bu modern Kürt milletine kendi “ilkel aşiret milliyetçiliğini” Kürt milliyetçiliğiymiş gibi dayatmakta, Kürt milletini kendi aşiretinin egemenliğine almaya çalışmaktadır. Bunun sonucu ise Kürt ulusunun parçalanmasıdır. Devletsiz Kürt’ün milliyetçiliği bir aşiretin egemenliğine girmeyi asla kabul etmeyecektir. Kalbi Büyük Kurdistan idealiyle atan bu Kürt insanı, tek parçacılığı da, Başûr’un bile tümüne değil, Hewlêr’e sığınmış bir iktidarcılığı da bu idealiyle bağdaştırmayacaktır.
Bakur’daki Kürt insanı modern Kürt milletinin ferdidir. Onun milliyetçiliği artık ne “aşiret milliyetçiliğidir”, ne de “devlet milliyetçiliğidir.” Aşireti, onu inkar etmeden aşmıştır ve hala “devletsiz” bir millettir. İlkelliği aşmış ve devlet tarafından kirletilmemiştir. Yüzlerce yıl “merkezi otoriteye” isyan etmiş, devlete karşı ruhunda derin bir alerji geliştirmiştir. Yüzlerce yıl aşiretlerin birbirine düşmanlığının acısını çekmiş, Kürt milli birliği için yanmış tutuşmuştur. O nedenle onun milliyetçiliği “ilkel milliyetçilik” değildir. Derin bir vatan sevgisi ve haklı bir milli gurur duygusudur. Milliyetçiliğin, diğerlerini bırakalım, Türk milliyetçiliğinin kanlı tarihini bildiğimiz için, biz Kürt insanının bu temiz milliyetçiliğine “yurtseverlik” diyoruz.
Şimdi bu yurtsever Kürt insanı Apoculuğun sınırında “demokratik ulusu” ve “ortak vatanı”, “Konfederalizmi”, kısaca “yeni paradigmayı”  anlamaya çalışıyor. Kafasında “acabalar” var. “Büyük Kurdistan idealinden niçin vazgeçtik” diye soruyor. Bu soruya açık bir yanıt vermenin zamanıdır.
Yıllardır izlediğim ve kalemimle savunduğum Kürt özgürlük hareketi, bana sorarsanız Büyük Kurdistan idealine, geçmişten çok daha fazla bağlıdır. Vicdan sahibi herkes bunu bir bakışta anlar. Kurdistan gerillası bu ideal için dört parçada savaşıyor ve can veriyor. “İlkel aşiret milliyetçisi” Barzaniler ise Türk sömürgecileriyle birlikte, küçücük Hewler hakimiyeti için, “Büyük Kurdistan gerillasına” saldırıyor.
Temiz ruhlu Kürt milliyetçisi “iyi ama bu savaşçıların amacı Büyük Kurdistan Devletini kurmak değil ki” diyor. Kısmen doğru söylüyor.
Reel sosyalizmin varolduğu şartlarda dört parça Kurdistan’ı kuşatan dört devletten ikisi Türkiye ve İran CENTO paktındaydı. Suriye ve Irak Sovyetler’le askeri ittifak içindeydi. Ardından İran, Humeyni devrimiyle ABD emperyalizminin kampından ayrıldı. Kuşatma devam ediyordu ama bu kuşatma artık zayıflamıştı. Kırılabilir ve Kürtler milli birliği sağlar ve zafer vaat eden bir isyanı başalatırlarsa, Büyük Kurdistan özgürleşebilirdi. Ancak reel sosyalizmin çözülmesiyle dünya durumu kökten değişti. Büyük Kurdistan her biri bir emperyalist merkeze dayalı devletler tarafından çok daha büyük bir kuşatmaya alındı. Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı Kurdistan’da sürüyor ve Mesrur Barzani Biden’a yazdığı mektupta “çöküyoruz, yardım et” diyor.
Ne yapmalı? Barzaniler gibi ondan bundan yardım mı dilenmeli, tek parçanın yarısındaki iktidarını korumak için sömürgeci Türk devletinin Başûr’u adım adım işgaline yardım mı etmeli, yoksa Büyük Kurdistan’ı düşman çemberinden çıkartmanın ve savaşlarda harap olmasına karşı onu güvenceye almak için yeni bir program yazıp bu uğurda çetin bir direniş mi örgütlemeli?
Öcalan’ın ve PKK’nin cevabı biliniyor. Ulus devletlerin ve reel sosyalizmin eleştirisi ve dünya durumunun somut analizi temelinde verilen cevap şudur: Büyük Kurdistan Devletini dört devletten ayrılarak kurmak, emperyalizmin ve bölgesel emperyalizmin hakim olduğu bölgede, bu durum kökten değişmeden mümkün değildir. Bırakalım ayrılmayı, Başûr’da yapılan “bağımsızlık referandumu” bile bu devletlerin topunun tehdidiyle başarısızlığa uğramış, Başûr Kerkük’ü savaşmadan kaybetmiştir.
O halde “ayrılma” hedefinden “bir adım” gerilemek, sömürgeci devletlerin içinde onları Demokratik Cumhuriyetlere dönüştürmek için bütün yöntemleri kullanarak mücadele etmek, böylece “düşman çemberinden” Büyük Kurdistan’ı kurtarmak, etrafını “dost devletlerle” güvenceye almak gerekmektedir.  
Yani yayın kirişini geriye doğru vargüçle çekmek ve oku stratejik hedefe nişanlamaktır.  
Okun stratejik hedefine gelince, Büyük Kurdistan hedefinden çok daha ileri bir hedefe yönelinmiştir. Dört tarafı düşmanla çevrili bir “Kürt ulus devleti” yerine, kalbinde birleşik Büyük Kurdistan’ın bulunduğu, Avrupa Birliği modelinin “demokratik modernite”yle geliştirildiği Konfederal Ortak Ev programı yürürlüğe konmuştur.  
Birbirini yiyen yüzlerce ulus devlet gibi bir “ulus devlet” kurmak yerine Kurdistan’a ve Kürt milletine tarihi bir misyon yüklenmiştir. Büyük Kurdistan’a devlet olmayan devlet olarak Konfederalizmin “kalbi” olmak ve Kürt milletine “demokratik ulusun” ve Konfederalist devrimin “öncülüğünü yapmak” misyonu verilmiştir.
Yüzlerce yıldır “ulus devletlerle” savaşmış, “ulus devletlerin” egemenliği altında kalmış bir halk, onların kopyası bir devlete sahip olmak istemeyecektir. Ulus devletlerin milliyetçilerinin aşağıladığı, yok saydığı, yok etmeye çalıştığı bir halk, onlar gibi “milliyetçi” olmayacaktır. Kurdistan’ı birleştirecek, onu Konfederal Ortak Ev’in kalbine yerleştirecek, o evin içindeki bütün milletlerle, dinlerle, mezheplerle, kültürlerle, kendi dilini, milli zenginliğini koruyarak, çeşitlilik içinde birleşecek, savaşsız ve sömürüsüz, kadın ve cinsiyet özgürlükçü, ekolojik ve komünal topluma yürüyecektir.
 Apoculuğun sınırındaki tereddütlü Kürt soruyor; “Bu uzun bir yol değil mi?”
“Mezopotamya toprağına ilk buğday tohumunun düşmesinden bu yana geçen asırlar boyunca yürüdüğün yola göre hiç de uzun sayılmaz” diye cevap veriyorum. Ve ekliyorum: “Baksana Bakur’da defalarca yerel yönetimleri kazandın, birkaç ay sonra yeniden kazanacaksın. Rojava’da konfederal devrimin zaferiyle yeni bir toplum inşa ediyorsun. Başûr’da, Zap’ta, işgal edilen her yerde NATO’nun ikinci büyük ordusunu durdurdun. Seni düşman çemberine alan bütün devletler, Türkiye, Suriye, Irak ve İran krizlerle boğuşmakta. Mesrur Barzani “çöküyoruz” demekte. Şimdi zafere birkaç millik deniz yolun var; İmralı’ya çık, Öcalan’ı özgürleştir, milli birliğini gerçekleştir, yolun çok ama çok kısalacaktır.”
Ve son bir söz söylüyorum: “Ey savaş yollarında kadından uzak düşmüş Kürt erkeği! Artık yalnız değilsin, Apocu kadın ordusu önünde yürüyor, tarihte ilk “bütünsel” devrimin arifesindesin. Jin Jiyan Azadî sloganı dünyanın her yerinde yankılanıyor, Konfederalizm bayrağı dünyanın her yerinde dalgalanıyor. Erkek egemen dünya sarsılıyor ve ulus devletler birbirlerinin kanını döküyor. Sen yalnız Büyük Kurdistan’ı değil, dünyayı kazanacaksın.”
“Ama bu ütopya” diye itiraz ediyor, devlet milliyetçisi olmayan Kürt milliyetçisi. “Sen cennetin için namaz kılmıyor musun” diye soruyorum. “Kılıyorum” diyor. “O halde, diyorum, ütopya dediğin bu büyük ideal için de savaş”…
Mücadele ibadettir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.