Kürdistan’ın öfkesi çığlığı nefesi: Leyla, Mizgîn, Aysel
Kadın Haberleri —

Aysel Doğan, Hozan Mizgîn ve Leyla Qasim
- “Saç örgülerimden bayrak yapın” diyerek direnişin ve öfkenin sesi olan Leyla Qasim: “Beni öldürün – ama şunu da bilin ki, benim ölümümden sonra binlerce Kürt derin uykularından uyanacak.”
- Barış grubu üyesi Aysel Doğan: “Tıpkı bir dağ başında, belki uykudayken, sabaha karşı bir çatışmada vurulup düşmüş bir yoldaş gibi… Yıkanmayacağım, kefenlenmeyeceğim. Üzerime bir Rojava kefiyesi ve Êzîdî kadınların beyaz fistanını örtün.”
REWŞAN DENİZ
Mayıs ayında şahadete ulaşan Leyla Qasim, Hozan Mizgîn ve Aysel Doğan, Kürdistan’da direnişin, öfkenin ve umudun sembolü oldular. Leyla’nın saç örgüleri bayrak, Mizgîn’in stranları çığlık, Aysel’in direnişi nefes oldu. Onlar, Kürt kadınlarının öncülüğünde bir halkın uyanışını müjdeledi. Kürdistan’ın öncü kadınları dağlarda, sokaklarda, zindanlarda ve sanatın her alanında yalnızca birer savaşçı değil, bir halkın bilincini uyandıran önderler oldu. Mayıs ayı, bu mücadelenin ölümsüz öncülerin şahadetleriyle anlam kazandı. Onlar, baskıya, asimilasyona ve soykırıma karşı dimdik durarak, özgürlük bayrağını Kürdistan’ın dört bir yanına taşıdı.
Kürt kadınının öfkesi Leyla
Xaneqîn’in dar sokaklarında, 1952’nin bir bahar sabahında açtı gözlerini Leyla. Feylili bir Kürt kızıydı; toprağın kokusu, dağların yankısı, halkının çığlığıyla büyüdü. Baas’ın gölgesi Bağdat’a düştüğünde, 16 yaşında bir genç kız, kardeşi Çiyako ile broşürler yazdı; kalemiyle zincirleri kırmaya yemin etti. Pan-Arabizm’in karanlık pençesine karşı, bir meşale gibi parladı: “Uyan, halkım!” dedi, “Uyan!”
Sessizlik bir halkı yok eder
Leyla, 1971’de Bağdat Üniversitesi’nde sosyoloji okurken, sadece kitapların satır aralarını değil, halkının yaralı tarihini de okudu. Kısa süre sonra Kürt Öğrenci Birliği ve Kürdistan Demokratik Partisi'ne katıldı. Kendisi gibi düşünen insanlarla halkın karşısına çıktı, ideolojik ve siyasal ideallerini ortaya koydu. Kürtleri bilinçli bir imhaya sürükleyen Pan-Arabizm pençesine karşı uyardı ve toplumu örgütledi.
‘Dünya, Kürt halkını görsün!’
24 Nisan 1974, Bağdat Havaalanı. Leyla ve dört yoldaşı, Cevad, Neriman, Hasan, Azad, bir uçağı kaçırmak istediler. Amaçları bir şiddet eylemi değil, bir haykırıştı: “Dünya, Kürt halkını görsün!” istiyorlardı. Eylem başarısız oldu, zincirler bedenlerini sardı. Ebu Gureyb’in karanlık hücrelerinde, işkencenin soğuk nefesiyle sınandılar.
‘Saç örgülerimden bayrak yapın!’
Leyla, göstermelik bir mahkemede, Baas’ın propaganda tiyatrosunda, baş eğmedi, dimdik durdu. İdam sehpasına yürürken, “Ey Raqîb” marşını söyledi; sesi, zincirleri kıran bir bıçak gibiydi. “Beni öldürün,” dedi, “ama şunu bilin ki, benim ölümümden sonra binlerce Kürt derin uykularından uyanacak.” Ve son bir vasiyet: “Ji keziyên min alayekê çêkin!” – “Saç örgülerimden bayrak yapın!”
Bir bahar bir ateş
12 Mayıs 1974’ün şafağında, henüz 22 yaşında olan Leyla Qasim idam edildi. Leyla, Baas Rejimi tarafından idam edilen ilk kadındı. Bu idam onun için bir son değil, bir başlangıçtı. Saç örgüleri, Kürdistan’ın özgürlük bayrağına dönüştü; her bir teli, bir direniş çığlığı. Xaneqîn’den tüm Kürdistan’a, dağlardan ovalara, Leyla’nın adı yankılandı. Leyla Qasim, bugün hala her bir Kürt kadınının öfkesinde, her bir gencin yumruğunda, her bir özgürlük türküsünde yaşıyor. Leyla, bir bahar, bir ateş, bir bayrak. Ve o bayrak, Kürdistan’ın gökyüzünde dalgalanırken, bize şunu fısıldıyor: “Uyan, halkım, uyan! Çünkü Leyla’nın hayali, bir halkın dirilişidir.”
Savaşın ortasında bir stran: Mizgîn
Korkunun hakim olduğu süreçte ‘Herne pêş’ marşı ile başladığı mücadele hayatına on binleri katan Hozan Mizgîn, 1962’de Êlih’in (Batman) Bileyder köyünde dünyaya geldi. Feodal baskılar ve asimilasyon politikalarına rağmen müzikle, şiirle büyüdü. 1980’de, 18 yaşında PKK’ye katılarak devrimci yolculuğuna başladı ve sesini yalnızca sahnelerde değil, dağlarda, sokaklarda ve halkın kalbinde bir mücadele aracına dönüştürdü. Bugün, “Lo Hevalno” çalarken yankılanan yalnızca bir melodi değil, bir kadının isyanı ve bir halkın direnişidir.
Boyun eğmeyen çığlık
Mazlum Doğan’ın 1980 öncesi PKK’yi tanıtmak için ev ev dolaştığı dönemde, Mizgîn bir grup gençle birlikte harekete katılarak Êlih’te ilk kadın PKK üyelerinden biri oldu. Bu karar, onun içindeki özgürlük arzusunu bir ömürlük mücadeleyle taçlandırdı.Bekaa Vadisi’nde ideolojik eğitim alan Mizgîn, daha sonra Avrupa’ya geçti. Burada Hozan Sefkan ile birlikte ‘Huner-Kom’ ve Koma Berxwedan’ı kurarak Kürt kültür ve sanat çalışmalarına öncülük etti. “Lo Hevalno”, “Çemê Hêzil” ve “Gundîno Hawar” gibi eserleriyle halkının acılarını, özlemlerini ve direnişini anlattı. Mizgîn’in sesi, zulme karşı bir isyan, Kürt kadının boyun eğmeyen çığlığı oldu.
Sahnede olduğu kadar sahada
1991’de Avrupa’dan Kürdistan’a dönen Mizgîn, Güney Kürdistan, Botan ve Mêrdîn bölgelerinde halkla ilişkiler ve ideolojik sanat çalışmaları yürüttü. Garzan’da ilk kadın eyalet komutanı olarak görev aldı. Kadınlara ulaşmak için çarşaf giyerek örgütlenme faaliyetleri gerçekleştirdi, silahlı propaganda çalışmalarını ilerletti. Mizgîn, sahnede olduğu kadar sahada da kararlı bir duruş sergiledi.
Ahlaki ve ideolojik duruş
11 Mayıs 1992’de, Tatvan’da bir görev için bulunduğu ev Türk devleti tarafından kuşatıldı. Teslim olmayı reddeden Mizgîn, silahıyla direnmeyi seçti ve o evde şahadete ulaştı. Bu karar, sadece askeri değil, ahlaki ve ideolojik bir duruştu. Mizgîn, özgürlüğün ve direnişin sembolü olarak tarihe geçti.
Stranlarda yaşayan bir hafıza
Hozan Mizgîn’in sesi, hiçbir zaman susmadı. “Mizgîna Leheng” ve “Mizgîn Ey Şehîd” gibi şarkılar, onun anısını ve mücadelesini yaşatıyor. Hozan Serhat’ın “Mizgîn’a çeleng, xwedî nav û deng” dizeleriyle dağlarda yankılanan sesi, beşikteki çocuklara ninni, genç kadınlara özgürlük haykırışı oldu. Hozan Mizgîn, Kürt halkının mücadelesinin ve kadınların özgürlük yürüyüşünün özetidir. O, savaşın ortasında bir stran oldu.
Dêrsim’in direngen kadını
1953’te Dêrsim’de doğan Aysel Doğan, gençlik yıllarından itibaren Kürt kimliği ve kadın özgürlüğü için mücadele etti. Gazi Üniversitesi’ni bitirip lise öğretmeni oldu, ancak 1980 darbesi hayatını değiştirdi. Kürt kimliğinin tanınması için kitle örgütlerinde çalıştı, gözaltılar ve işkencelerle sınandı. 1991’de Dêrsim’den bağımsız milletvekili adayı olarak en çok oyu almasına rağmen oyları yok sayıldı. JİTEM tehditleri üzerine Almanya’ya iltica etti, burada da mücadelesini sürdürdü.
Barışın elçisi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1999’daki barış çağrısıyla Avrupa’dan Türkiye’ye dönen Barış Grubu’nda yer aldı. Ancak Türkiye’ye adım atar atmaz tutuklandı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tahliye sonrası Dêrsim’e yerleşen Doğan, Alevilik İnanç ve Kültür Akademisi’ni kurdu. 2011’de KCK operasyonlarıyla yeniden tutuklandı, 18 yıl hapis cezası aldı. 2012’de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride karşı ölüm orucu eylemine katıldı. Diyarbakır Cezaevi’nde kansere yakalandı, 2015’te tahliye edilerek Dêrsim’de halkıyla çalışmayı sürdürdü.
Sara’nın can yoldaşı
Sakine Cansız(Sara)’ın “Hep Kavgaydı Yaşamım” felsefesine bağlı olan Aysel, cinsiyetçi ve soykırımcı sisteme karşı radikal direnişin öncüsüydü. Kürt halkının, kadınların ve Alevi inancının özgürlüğünü savundu. Barış için bedel ödemekten çekinmedi, düşmana karşı keskin bir mücadele verdi. Özgür yaşam dışında hayal kurmayan Aysel, 11 Mayıs 2022’de şahadete ulaştığında, Dêrsim’in direngen ruhunu miras bıraktı. Yaşamının her anında “Kadınım, Kürdüm, Aleviyim, yetmiyorsa Dêrsimliyim” diyen Doğan şehit düşmeden önce yoldaşlarına şunları söyledi: “Tıpkı bir dağ başında, belki uykudayken, sabaha karşı bir çatışmada vurulup düşmüş bir yoldaş gibi… Yıkanmayacağım, kefenlenmeyeceğim. Üzerime bir Rojava kefiyesi ve Êzîdî kadınların beyaz fistanını örtün.”