Kürt kalacağız, bu değişmeyecek

  •  Türk cezaevlerinde tecride karşı süren açlık grevi eylemi, iki ayını tamamlıyor.  Açlık grevi eyleminin bir önceki grubunda yer alan Rozerin Kalkan’ın annesi Şerife Kalkan, ”Bu tecrit, sadece cezaevlerinde değil, herkes için geçerlidir. Hepimizin sorunudur. Tecridi kabul etmiyoruz. Sonuna kadar çocuklarımızın arkasındayız” dedi.
  •  Açlık grevindeki tutsak Selahattin Yaşarer’in annesi Necime Yaşarer de şunları söyledi: ”Çocuklarımız için ayakta duruyoruz. Bugün sırf Kürt olduğumuz ve Kürtlüğümüze sahip çıktığımız için bunca zulüm yapılıyor. Kabul etmiyoruz. Biz Kürt kalacağız, bu değişmeyecek. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.” 

HDP Sözcüsü Ebru Günay, tutsaklara cezaevi içinde cezaevi, tecrit içinde tecrit dayatıldığını; tecridin sistematik işkence olarak her alan yayıldığını belirterek, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere yetkileri, ihlallerinin sonlandırılması ve tecridin kaldırılması için can kaybına mahal vermeden adım atmaya çağırdı.

Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakların, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle 27 Kasım’da başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi, 58. gününde 12. grupla devam ediyor. Aynı amaçla  Mexmûr Şehit Aileleri Derneği’nde 37, Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda ise 20 gündür açlık grevi yapılıyor.

Tecrit, hepimizin sorunu

Açlık grevi eyleminin bir önceki grubunda yer alan Rozerin Kalkan’ın dört yıldır Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulduğunu söyleyen annesi Şerife Kalkan, “Kızım dönüşümlü açlık grevindeydi. Durumu iyi değil. Talepleri tecridin kaldırılması. Bu tecrit, sadece cezaevlerinde değil, herkes için geçerlidir. Hepimizin sorunudur. Her evde var tecrit. Hiçbir şey söyleyemiyoruz, hemen hapse atıyorlar. Biz tecridi kabul etmiyoruz” dedi. 

Suçlu değil ki pişman olsun

 Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine değinen Kalkan, tutsaklara mektupların, dergi ve kitapların verilmediğini söyledi. Tahliye aşamasında tutsaklara yönelik çıkarılan son yasa ile pişmanlık dayatmasına tepki gösteren Kalkan, şunları vurguladı: “Çocuklarımız suç işlememiş ki pişman olsun. Biz pişman değiliz, 50 yıl da ceza verseler pişman değiliz. Sonuna kadar çocuklarımızın arkasındayız. Yasa çıkarmışlar, sadece Kürtler için.”

İki yıldır hiç görmedi

54 yaşındaki Necime Yaşarer’in ise oğlu Selahattin Yaşarer 7 yıldır Gaziantep L Tipi Kapalı Cezaevi’nde, eşi Hida Yaşarer ise 5 yıldır Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor. “Ben eşimi, bir oğlumu da iki yıldır hiç görmedim” diyen Yaşarer, şunları söyledi: ”Telefonla konuştuğumuzda da bizlere hiçbir şey demiyorlar. Geçen sene eşime gönderdiğim elbiselerini hala vermemişler. Zaten uyduruk sebeplerle onlara ceza verdiler. İkisi de olmadığı için hayatımız onlarsız cehennem gibi geçiyor.  Sadece ben değil, benim gibi hangi annenin evine gitseniz iki saatlik film çıkar. Yaşadığımız şeyler kolay değil. Sofradan bir tabak eksilmesi ve yıllarca olmaması, bir anneye çok zor geliyor. Ben iki yıldır oğlumun yüzüne dokunamıyorum. Ona sarılıp öpemiyorum. Onun nasıl yaşadığını bilmiyorum.”

Sadece Kürt olduğumuz için

 Tutsak oğlunun da açlık grevinde olduğunu aktaran Necime Yaşarer, şunları ekledi: ”Çocuklarımız için ayakta duruyoruz. Açlık grevindeki oğlum, ‘dışarıdakiler bir şey yapmadığı için biz yapıyoruz’ diyor. Yüreğim acıyor; hem kendi oğlum hem de diğer bütün tutsaklar için. Bugün sırf Kürt olduğumuz ve Kürtlüğümüze sahip çıktığımız için diye bunca zulüm yapılıyor. Kabul etmiyoruz. Biz Kürt kalacağız, bu değişmeyecek. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.” 

Can kaybına varmadan

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında ve tecrid ve devam eden açlık grevlerine bir kez daha dikkat çekti. Günay, “Tecrit sistemi, işkence yasağına aykırı olarak sistematik bir şekilde başta İmralı cezaevi olmak üzere Türkiye’deki cezaevlerinde yaygın olarak uygulanan insanlığa karşı bir suçtur. Bu sistemle tutsakların avukat ve aile bireyleriyle her türlü iletişim aracılığı ile haberleşme hakkı başta olmak üzere, sosyal ilişkilenme hakkı, düşünce ve ifade hakkı gibi tüm yasal hakları ortadan kaldırılmakta, evrensel hukuk kuralları askıya alınmaktadır” dedi. 

İktidarın, tecrit sistemini tüm ülke geneline yayarak sistematikleştirdiğini vurgulayan Günay, ”İmralı Cezaevi’ndeki tecrit uygulamalarına karşı daha önce de açlık grevleri yapılmış, bu grevlerin etkisi ile aile ve avukat görüşmeleri yapılmış ancak 7 Ağustos 2019 tarihinden beri görüş yasakları yeniden devreye girmiştir. Bu durum BM Mandela Kurallarına, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na da aykırıdır” şeklinde konuştu.

Tecrit içinde tecrit

Tutsaklara “tecrit içinde tecrit” sistemi uygulandığını ve haklarının gasp edildiğini kaydeden Günay, şunları ifade etti: “Salgın koşullarında hijyen ve sağlık imkanlarından mahrum bırakılan siyasi tutsaklar adeta ölüme terk edilmiştir. Son dönemlerde onur kırıcı ve gayri ahlaki çıplak arama işkencesi de gözaltı merkezlerinden başlayarak cezaevlerine kadar yaygınlaştırılmıştır. Bunlar ve benzeri tüm hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine son verilmesi, kişi onuruna yakışır muamele yapılması, mahpuslara yönelik işkence, kötü muamele ve diğer hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, hasta mahpusların tedavilerinin aksatılmadan yapılması, hastane sevkleri sonrası karantina koşullarının işkenceye dönüştürülmesinin önlenmesi de bu eylemlerin talepleri içindedir. Bu taleplerin tamamı meşru, hukuki ve demokratik taleplerdir.”

Ceza sonrası da rehinelik 

Cezaevleri yönetmeliğinde yapılan değişiklik ardından oluşturulan “İyi Hal Kurulu” uygulamasıyla hak ihlallerinin daha da artacağına işaret eden Günay, şöyle devam etti: “İyi Hal Kurulu’nda, savcı ve hapishane görevlileri, mahpusların şartlı tahliye tarihi öncesinde bir rapor hazırlıyor ve değerlendirme yapıyor. Siyasi mahpuslara, ‘pişmanlık’, ‘itirafçılık’ gibi kirli politikalar dayatılıyor. Sırf siyasi görüşünden kaynaklı, çıplak arama uygulaması gibi cezaevinin insanlık dışı uygulamalara direnenler, açlık grevlerine katılanlar hakkında olumsuz raporlar veriliyor, tahliyelerinin önüne geçiliyor. Kurulda baro görevlisi veya hükümlünün avukatı bulunamıyor. Yani tek taraflı yargısız infaz süreci iyi hal kurulları eliyle hayata geçiriliyor. Bu raporlar iki kez uygulanabiliyor ve her seferinde 6 ay olmak üzere şartlı tahliye tarihi 1 yıla kadar ertelenebiliyor. Aslında mahpuslar yeni bir ceza ile karşı karşıya bırakılıyor. İnfaz süreleri bitmiş çok sayıda tutsak keyfi biçimde cezaevinde tutulmaya devam edilerek aslında çok büyük bir insan hakkı ihlalinin yanında, kişiyi hürriyetinden mahrum bırakma suçu işleniyor. Cezaevlerindeki hak ihlallerine bir yenisini ekleyen bu uygulama da mahpuslara ‘cezaevi içinde cezaevi’ yaşatan hukuk dışı, insanlık dışı bir uygulamadır.”

Adalet Bakanlığı’na çağrı

 Günay, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere yetkileri, ihlallerinin sonlandırılması ve tecridin kaldırılması için adım atmaya çağırdı. Günay, ”Her şeyden önce bu süreçte açlık grevi yapan mahpusların kaldıkları hapishanelerde düzenli sağlık kontrollerinin yapılması, protokollere uygun beslenme ihtiyaçlarının karşılanması, tıbbi bakımlarının da düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Çok geç olmadan, yeni can kayıplarını yaşamamak adına derhal harekete geçilmelidir. HDP olarak insan yaşamının bizim için çok değerli olduğunu buradan tekrar ifade ediyor ve mahpusların yaşamlarını riske atacak her türlü tutuma karşı bütün demokratik kamuoyunu da tutsakların sesine ses katmaya çağırıyoruz” şeklinde konuştu.

 HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.