Kurtuluş güçlü bir radikal demokrasi mücadelesidir

Cihan DENİZ yazdı —

Türkiye’de tüm sorunlar sıkı sıkıya birbiriyle bağlantılıdır. Kürt Sorunu, Alevilerin yaşadığı sorunlar, demokrasi sorunu, özgürlük sorunu, sömürü sorunu, yoksulluk sorunu, adalet sorunu, kadın sorunu, ekolojik sorunlar ve bu coğrafyada halkların maruz kaldığı en ağırından en hafifine diğer tüm sorunlar birbirlerinden bağımsız değildir. Tüm bu sorun alanları birbirlerinden bağımsız olmadıkları gibi aynı zamanda aralarında diyalektik bir bağ da söz konusudur. Yani sorun alanları kaba bir neden sonuç ilişkisi olmasının ötesinde aralarında birbirlerini karşılıklı olarak yeniden ürettikleri bir ilişkilenme söz konusudur. Kürt Sorunu; işçi ve emekçilerin maruz kaldığı sömürü ve yoksulluğun kaynağı, ülkenin içinde bulunduğu derin iktisadi krizin en önemli nedeni iken aynı zamanda sömürüyü, yoksulluğu ve krizi üreten ekonomik yapı da Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğünün en temel nedenlerinden biridir. Benzer bağlar diğer sorun alanları arasında da kurulabilir. 

Bu ilişkiler yumağının merkezinin kaynağında ise her tür farklılığı, çoğulluğu red eden tekçi, cinsiyetçi, insanı ve doğayı sadece tüketilecek, sömürülecek ve üzerinden kâr elde edilecek bir nesne olarak gören bir zihniyet yatmaktadır.

Denklemin bu şekilde kurulması aslında çözüme de işaret etmektedir. Merkezinde tekçi bir zihniyetin yattığı, birbiriyle bağlantılı ve birbirini yeniden üreten bu sorunlar bütünü karşısında yapılması gereken farklı mücadele alanları arasında gerçek bir birlik ve bütünlük oluşturmaktır. Ama bu, eski hatalar ve eski ezberler bir yana bırakılarak başarılabilir. Tek bir sorunun çözümü için verilecek bir mücadele ve bu sorunun çözümünün diğer tüm sorunların da çözümünü getireceğini düşünmek bizi geçmişte de bir yere götürmedi; bugün de bir yere götüremez. Üzerinde kafa yorulması gereken konu, tüm sorunlara karşı verilen mücadelelerin bir sorunu diğerinin önüne koymadan, aralarında bir hiyerarşi kurmadan nasıl ortaklaştırılacağıdır. Diğer bir ifade ile iktidarın topluma dayattığı tekliğe karşı ezilenlerin, emekçilerin ve halkların çoğulluğunu nasıl örgütleriz, onun yollarını bulmaktır.

Aslında bu konuda zamanında oldukça mesafe alınmıştı. Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarına rağmen geliştirdiği demokratik modernite anlayışı ve en genel anlamıyla onun hayat bulması için verilen mücadele olarak tanımlayabileceğimiz radikal demokrasi anlayışı tam bu soruna bir çözüm olarak ortaya çıkmıştı. Kürt Sorunu’nu coğrafyanın yaşadığı tüm sorunların merkezine koymayan, onun çözümünü tüm diğer sorunların çözümü olarak görmeyen radikal demokrasi anlayışı, bu coğrafyanın barışa, özgürlüğe, demokrasiye ve adalete ancak iktidarın tekçiliğine karşı ezilenlerin farklı alanlarda verdiği mücadelelerin birini diğerinin üstüne koymadan bir araya gelmesi ile ulaşabileceğini savunmaktadır. Ve HDP tam da bu anlayış etrafında örgütlenmiş ve halkların ve ezilenlerin umudu olmayı başarmıştı.

Maalesef bugün gelinen noktada dünden daha ileri değildir. Demokratik siyaset alanında son seçim sürecinde yaşananlar radikal demokrasi mücadelesi noktasında anlayış düzeyinde bir geriye savrulmanın yaşandığını göstermektedir.

Ama umutsuz olmaya da gerek yok. Çünkü bizzat bu mücadelenin öznesi halklar, sorunun kaynağını çok net olarak görmüş ve çıkış yolunu da göstermiştir. Bu anlamıyla seçim sonrası yapılan halk toplantılarında neredeyse istisnasız olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ile demokratik siyasetin güçlü bir ideolojik duruşla kurucu değerlerine dönmesi ve bu temel üzerinden siyaset yapması konularının öne çıkması asla tesadüf değildir. Bu bağı gören toplum da, çıkışı radikal demokrasi mücadelesinin yükseltilmesinde ve coğrafyada ve hatta onun da ötesinde iktidarların tekçiliğine karşı halkların, emekçilerin, ezilenlerin mücadelelerinin çokluğunun teorisini ve pratiğini ortaya koymuş Öcalan üzerindeki tecridin sona ermesinde görmektedir. Bu önemli ve üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.

Sonuç olarak, yaklaşmakta olan seçim de düşünüldüğünde, radikal demokrasi mücadelesinin en güçlü şekilde örgütlenmesi bir saniye bile ertelenebilecek bir konu değildir. Bu coğrafyada ciddi bir muhalefet sorunu vardır. Müesses nizamın muhalefetinin hakim tekçi anlayışla hiçbir zaman bir derdi olmamıştı. Tek adam rejimine karşı olduklarını söyleseler de tek adam rejimini üreten zihniyet ile bir problemleri yoktur. Ve toplumun geniş bir kesimi de bunu görmektedir Bu muhalefet anlayışının kendileri için en avantajlı anda bile “başarısız” olması tam da bu hesaplaşmayı yapmayı başaramaması nedeniyledir. İktidardan rahatsız olan çok geniş kesimlere seçimde ortaya çıkan sonuç nedeniyle ama daha da önemlisi “muhalefetin” iktidardan ne anlayış ne zihniyet ne de pratik olarak özünde hiçbir farkı olamadığının her gün biraz daha net görülmesi nedeniyle umutsuzluk, karamsarlık hakimdir. Mevcut muhalefet anlayışından bir beklentisi kalmamış bu kesimler kaderine razı bir şekilde beklemektedir. Bu durumun yegane çaresi, her anlamda yani sadece ideolojik, programatik olarak değil, en az onun kadar önemli olmak üzere örgütsel yapı, anlayış, günlük politika yapma tarzı olarak hakim anlayıştan mutlak bir kopuş gerçekleştirmektir. Ancak bu anlayışlar karşısında verilecek bir radikal demokrasi mücadelesi ile bu umutsuzluğu, karamsarlığı, kaderciliği ortadan kaldırabilir.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.