Bir kez daha Şeyh Said

Cihan DENİZ yazdı —

  • “Türk” siyaseti, İslamcısıyla, milliyetçisiyle, solcusuyla Şeyh Said’i ister savunuyormuş gibi gözükerek isterse de ona saldırarak aslında Kürt halkının ulusal haklarını inkar etme konusunda uzlaşmakta ve ortaklaşmaktadır.

Kürt sorununun yaklaşmakta olan seçimlerde bir kez daha iktidar bloğunun temel çarpıtma ve manipülasyon konusu olacağı görülmektedir. Yaşanan asker ölümleri ile milliyetçiliğin köpürtülmesi, Rojava’ya dönük saldırıların yoğunlaşması, MHP liderinin DEM Parti milletvekillerini ve CHP Genel Başkanı’nı hedef alan açıklamaları bu yönelimin işaretlerdir.

Ama bir de madalyonun öteki yüzü var. Gücünün daha da erimemesi ve iktidar bloğu içindeki konumunun daha da daralmaması adına Kürt oylarına muhtaç olan AKP, gerek bizzat kendisi gerekse de HÜDAPAR aracığıyla yaptığı hamlelerle Kürt seçmenlere göz kırpmaya çalışmaktadır.

Benzer şekilde CHP liderinin son yaşanan asker ölümleri sonrasında iktidar bloğuyla beraber hareket etmeyip ortak bildiriye imza koymaması da, önümüzdeki süreçte Kürt Sorunu’nun Türkiye siyasetinin en başat konusu olacağının bir diğer göstergesidir.

 Diyarbakır kayyumu tarafından, AKP adına Kürtlere sözde göz kırpmak için şehirdeki bir caddeye Şeyh Said isminin verilmesi ve daha sonra CHP’nin yeni Genel Başkanı’nın "o dönem yaşanan acılar torunların kalbini acıtıyorsa buna saygılı olmak gerek” şeklindeki açıklaması ile başlayan fitili ateşlenen tartışma bu bağlamda ele alınmalıdır. Şeyh Said bir kez daha Türkiye’de siyasal gündemin önemli bir konusu haline geldi. Solcusundan siyasal İslamcısına, milliyetçisine, ırkçısına herkesin gündeminde hala bu konu var.

Konu sadece Şeyh Said ile ilgili olmanın ötesinde, bizzat Kürt halkına ve Kürt Sorunu’na yaklaşımda adeta bir turnusol kâğıdı işlevi gördüğünden önemlidir. Kürtler ile ilgili her tartışmada olduğu gibi, bu tartışmada da herkes gerçek kimliğini bir kez daha orta koydu. Ne olduklarını ne olmadıklarını bir kez daha görmüş olduk. Daha doğrusu tekçi ve inkarcı bir çizgide nasıl hizalandıklarını ortaya koymaktadır.

Bu tartışmalarda herkes, kafasında kendine göre bir Şeyh Said yaratmakta, onun kimliğinin sadece bir yanını kabul edip, bazen ona kafalarından bir şeyler eklemekte ve bunlara göre de tavır almaktadır; bazıları savunuyor gibi gözükmekte, bazıları ise saldırmaktadır.  

Bir yanda sözde muhalif olup konu Kürtlere gelince ne muhalifliği ne demokratlığı kalamayan sözde bir gazeteci Şeyh Said için "Türkiye’ye karşı İngilizlerle iş birliği yaparak daha Türkiye kuruluş aşamasındayken isyan etmiş, bu ülkeyi yıkmaya, bölmeye çalışmış biri" dedikten sonra ona hakaretler yağdırarak, yüzüne takmaya çalıştığı maskelerin ne kadar sahte ve yalan olduğunu; 90’larda devlet kaynaklı işkencelere karşı çıkan demokratlara, insan hakları savunucularına aynı düzeysizlikle saldırırken sahip olduğu karakterinin zerre kadar değişmediğini göstermiş oldu.

Bu sözde gazetecinin tavrı aslında “Türk” siyasetinin geleneksel ve resmi tavrı olan tekçiliği ve inkarcılığı yansıtmaktadır. Beyaz Türk faşizminin irili ufaklı, iktidarda veya muhalefetteymiş gibi görülen siyasi temsilcileri bu tavrın geleneksel temsilcileridir.   

İyi Parti, Şeyh Said’in hain olduğu iddiasını reddettiğini söyleyen İstanbul Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu’nu disipline sevk ederek tekçi ve inkarcı siyasete bağlılığını ve en ufak aykırı bir sese bile tahammülü olmadığı gösterdi. MHP Genel Başkanı Bahçeli ise Şeyh Said’e saldırırken onun dini yanının üstünü örtüp, ona “Hınıslı Said” diyerek hem geleneksel Kürt karşıtı siyaseti takip ettirmekte ve ayrıca aynı ittifak içinde olduklarının sözde dini hassasiyetlerine saygı duyduğu mesajını vermek istemektedir.

“Tiktok imamlarından” başlayarak tüm siyasal İslamcıların çok büyük bir kesimi ise, tersine, Şeyh Said’in Kürt kimliğini, başlattığı isyanın ulusal boyutunu tamamen görmezden gelmekte ve onun dini kimliğini öne çıkararak onu Cumhuriyet’e karşı hilafeti ve padişahlığı savunan bir siyasi figür olarak savunmaktadırlar. Onlara göre ne Şeyh Said’in ne de önderlik ettiği hareketin ulusal bir boyutu yoktur.  Bu tavrın tarihsel kökenleri olmakla birlikte, asıl amacın, yukarıda belirtildiği gibi, yaklaşmakta olan seçimler öncesinde, kaybettiği muhafazakar Kürt oylarını geri kazanmak için bir hamle olduğu açıktır. Bu şekilde bir mesaj verilmek istenmektedir.

Bu konuda en trajik olan ise sol ve sosyalist hareketin hepsi olmasa da önemli bir kesiminin benimsediği tutumdur. Ağızlarından “ulusların kendi kaderini tayin hakkı”,  “enternasyonalizm” veya “devrimci şiddet” gibi kavramları düşürmeyen ama mevzu bu coğrafyanın halkları olduğunda kendi kaderini tayin etme hakkını, enternasyonalizmi veya devrimci şiddeti siyasal söylemlerinden silen bu sözde solcular özde milliyetçiler, ilerlemeci bir tarih anlayışı ile şoven, inkarcı tavırlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Şeyh Said isyanı “gerici bir isyandır” deyip konuyu kestirip atmaktadırlar. Ama bu tavır ile bu kesimler, ilk başta sanki bir paradoksmuş gibi gözükse de aslında gerçek karakterlerini ortaya koyarak, aynı anda hem o çok karşı çıktıkları siyasal İslamcılar ve Türk milliyetçileri ile farklı farklı paydalarda olsalar da buluşabilmeyi başarmaktadırlar. Onlar için de Şeyh Said sadece hilafet ve şeriatın geri gelmesi için isyan etmiş biridir. Onlar da çok mecbur kaldıklarında yarım ağız kabul etseler de, Şeyh Said isyanının ulusal boyutunu göz ardı etmektedirler. Şeyh Said isyanının karakteri hakkında siyasal İslamcılar ile hem fikir olan bu sözde solcular, konu bu isyanın bastırılmasına gelince, Türk milliyetçileri ile aynı zeminde büyük bir ilerleme (!?) olarak gördükleri yeni rejime karşı bu isyanın mahkum edilmesi ve bastırılmasını konusunda Türk milliyetçileri ile hem fikir olabilmektedirler.

Sonuç olarak, bir bütün olarak “Türk” siyaseti, İslamcısıyla, milliyetçisiyle, solcusuyla Şeyh Said’i ister savunuyormuş gibi gözükerek isterse de ona saldırarak aslında Kürt halkının ulusal haklarını inkar etme konusunda uzlaşmakta ve ortaklaşmaktadır.

Buna karşı Üçüncü Yol ise, yani gerçek sol ve devrimci tavır ise, bu çevrelerin saldırı ve çarpıtmalarına, hakikatin üstünü örtme çabalarına karşı bu hareketin ulusal ve demokratik karakterine sahip çıkmaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.