Kürt’ün direnişi hesapları bozdu

• Lozan Antlaşması’nın 100. yılına bir yıl kala Lozan şehri, bu hafta sonu Kürtlerin büyük protestolarına ev sahipliği yapacak. 

SEVGİ KOYUNCU*

Leman gölünün kenarına konumlanmış inişli çıkışlı daracık sokaklarıyla, göle parelel uzanan dağlarıyla, 77 farklı millete ev sahipliği yapan göçmenler diyarı Lozan, rengarenk festivalleriyle bir kültür şehri.

Alnına çalınmış Lozan Antlaşması'nın kara lekesi olmasa her Kürt'ün nefes alacağı diyarı gurbettir göçmenlere. "Ortadoğuya Barış Konferansları" adıyla 21 Kasım 1922'de Château d’Ouchy ve Château de Beau Rivage'da komisyon çalışmaları başlatıldı. 8 ay sonra 24 Temmuz 1923'te Palais du Rumine'de imzalanan Birinci Dünya Savaşı'nın sonuncu antlaşması olması itibariyle tarihe "Barış Antlaşması" olarak geçmiştir. Bende su satırları okuyan herkes gibi “Barış Antlaşması” kelimesini okuduğumda neyin barışı, kimin barışı diye defalarca düşündüm. Emperyalistlerin gözünde 1.Dünya Savaşı’nı sona erdiren bu savaş halkların nezdince 100 yıl devam edecek bir savaş başlatmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın 7 galip ülkeleriyle Osmanlı'nın küllerinden kendisini var etmeye çalışan yeni Türk Devleti’nin hınca hınç kim ne kadar taviz kopartırsa kardır mantığıyla 8 ay boyunca, 8 delegasyon tarafından tartışılmıştır. 

Bir düzine sözleşme ve ek protokollerin eklendiği 163 maddeden oluşan Lozan Antlaşması 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın yerine geçmiştir. Sevr Antlaşması son Osmanlı padişahı olan VI. Memet tarafından Fransa'nın Sevr şehrinde imzalanmıştır. Osmanlı toprak sınırları içinde yaşayan halklar açısından daha adil ve barışçıl olmasına rağmen bu antlaşma Türk milliyetçileri ve onların yeni lideri Atatürk tarafından geçersiz olarak kabul edilmiştir. Osmanlı'nın çöküşünün yarattığı kaos ortamından faydalanarak “Kurtuluş Savaşı” başlatan Atatürk liderliğindeki grup, hem dönemin sosyalist Sovyetler Birliği'nin, hemde Fransa ve İngiltere'nin başını çektiği Birinci Dünya Savaşı'nın galip ülkeleri olarak bilinen kapitalist cepheyi ikna etmeyi başarmıştır. İşte Sevr Antlaşması bu ikili politika atmosferinde yerini "Traité de Lausanne" yani Lozan Antlaşması’na bırakmıştır.

O günden bugüne dünya dengelerinde bir çok degisiklik oldu. Fakat ne tesadüf ki dönemin Kemalist ikili politikasıyla bugünkü neo-Osmanlıcı Erdoğan'ın ikili politikaları birebir örtüşüyor. 
Erdoğan da tıpkı 20 yıllık iktidarında kendisine rakip gördüğü Milliyetçi lider Atatürk gibi, Rusların yanında Rusçu, Batı'nın yanında Batılı gömleğini giymekten hiç çekinmiyor. Hem de bunu tüm dünyanın gözleri önünde yapacak kadar da cüretkar. Belli ki en büyük hayali kendisine eşsiz rakip olarak gördüğü Atatürk'ün kaybettiği Misak-i Milli sınırlarına tekrar kavuşmaktır. Bu tarihi zaferine yıllardır hazırlanıyor. Başûr’u defalarca işgal ediyor, insanlık düşmanı barbar DAİŞ’i örgütleyip dünyanın başına bela ediyor. Metîna Avaşîn, Zap bölgelerine saldırıyor, ama olmuyor, olmuyor bir türlü. Sondan bir önceki hamle deyip Rojava'yı bitirmeye ant içiyor. Biliyor ki Rojava'da kaybederse kendi ölüm fermanını imzalamış olacak. Erdoğan nerde yanlış yapıyor, ne eksik, niye hesapları tutmuyor? 

Kürtleri, Kürt gençlerinin direnişini, Kürt kadınlarının Mardin cida halayına benzeyen, her omuz sallamada kelebek etkisi yaratan destansı zaferini hesaba katmıyor. Kürtler 100 yıl öncesinin Lozan’ında oyuna getirdiğiniz Kürtler değil artık. Ortaçağ karanlık dönemlerini aratmayan vahşi yöntemlerle “taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmayın” deyip Cizre’de bodrumlarda canlı canlı yaktığınız, sokak ortasında ölüsünü 7 gün boyunca kurda kuşa yem ettirdiğiniz acılarını, görkemli direnişlere dönüştüren bir halk var artık karşınızda.  
Lozan Anlaşması'nın 100. yılına girerken Kürtler bütün dünyada direniyor. Bu direniş tarih sayfalarında yerine alacak ve özgürlük ile taçlanacaktır. Gün bu direnişi, özgürlük ateşini büyütme günüdür.

* Lozan Antlaşması 100. Yıl Protesto Komitesi Üyesi ve Lozan Belediye Meclisi Üyesi