‘Kutsal aile’ devletin elinde kalan tek şey

Kadın Haberleri —

.

.

  • İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin kadınlara yönelik ‘anayasal’ bir darbe olduğunu söyleyen İHD Eşbaşkanı Avukat Eren Keskin, devletin elinde kalan tek şeyin kutsallaşmış aile olduğunu, sözleşmenin de bu nedenle kaldırıldığını belirtti.

DENİZ YILDIZ
İSTANBUL

AKP’li Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, İstanbul Sözleşmesi feshedilmişti. 20 Mart’ta sözleşmeden çekildiği duyurulduktan sonra kadınlar, “buna karşı tepkilerini dille getirmek ve sözleşmenin yeniden uygulanması için alanlara döküldü. Bir an olsun sokakları terk etmeyen kadınlar, sözleşme yeniden uygulanıncaya kadar alanları terk etmeyeceklerini belirtiyor. 

İnsan Hakları Derneği (iHD) Eşbaşkanı Eren Keskin, sözleşmenin iptaline ilişkin değerlendirmelerde bulunarak bunun kadınların anayasasına bir darbe olduğunu söyledi.  
  
AKP’nin aklı farklı işliyordu

İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye ve Kürdistanlı kadınların verdiği mücadele sonucu hazırlanan bir sözleşme olduğunu belirten Keskin, “Bu sebeple de buna bizim sözleşmemiz diyoruz” dedi. Sözleşmenin imzalandığı 2011 yılında AKP’nin aklının farklı çalıştığını aktaran Keskin, “O zaman daha Avrupa Birlikçi bir siyaset işliyordu. Hemen ‘Barış Süreci’nin öncesiydi. Kadın mücadelesinin etkileri çok büyüktü. Bütün bu nedenlerle de bu sözleşme hazırlandı ve ilk imzacısı da Türkiye oldu” diye ifade etti.
 
Sözde namus kavramını kullanan ilk sözleşme

Keskin, kadına yönelik şiddet konusunda bugüne kadar imzalanmış hazırlanmış en önemli sözleşme olduğu için, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların anayasası durumunda olduğunu kaydetti. Buna gerekçe olarak da, “Sözleşme kadının beyanını esas alıyor. Gerek özel alanda, evde gerekse kamusal alanda kadına yönelik şiddet konusunda yargı mekanlarına ve bütün devlet kurumlarına çok büyük görevler yüklüyor. Sözleşme diyor ki; hiçbir örf adet, hiçbir sözde namus anlayışı kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz. Bence bu madde hem çok önemli hem de çok rahatsız ediyordu. Çünkü, sözde namus kavramını kullanan ilk uluslararası sözleşmedir” dedi.
 
Uygulanmadı

Bu coğrafyada da yerleşik bir namus anlayışının olduğunu dile getiren Keskin, “Bu kadına yönelik şiddetin temel nedenini oluşturuyor. Örf adetlerin getirdiği bir namus anlayışı var. Sözleşme buna ilişkin diyor ki ‘bunu tamamen ortadan kaldıracaksın.’ Bunun dışında şiddete uğrayan kadınlar açısından büyük imkanlar getiriyor. Sığınma evleri, hatta bir kadın şiddete uğradıysa anında kendi anadiliyle başvuru mekanizmalarının oluşturulması imkanı sağlıyor. Bunlar son derece önemliydi” diye konuştu. Türkiye’nin sözleşmeyi imzaladığını ancak pratikte uygulamadığını belirten Keskin, Türkiye’nin bütün uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiği gibi bu sözleşmeyi de ihlal ettiğini hatırlattı.
 
Anayasal bir darbedir

Sözleşmenin imzalandığı yıl kadın cinayetlerinde azalma olduğunu dile getiren Keskin, “Sözleşmenin en önemli yanı kadınlar açısından psikolojik olarak yarattığı destektir. Biz savcılara, hakimlere, polise bu sözleşmeyi anlatarak sürekli gündeme getiriyorduk. Bu bizim bir güvencemizdi. Çünkü devlet kendini bağlamıştı o sözleşmeyle. Geri çekilmesi tabii ki kadınlara karşı bir darbe anlamına geliyor. Bu, anayasal bir darbedir. Çünkü bu sözleşmeye kadınların anayasası diyoruz” dedi.

Şiddet, devlet dili ile bağlantılı

Devletin dili sertleştiği oranda kadın cinayetlerinde artış olduğuna işaret eden Keskin, konuşmasını şöyle sürdürdü: “2011’de kadın cinayetlerinde azalma vardı. Çünkü o dönem devlet dili bu kadar sert değildi. Ne zaman ki barış sürecinin ardından yeniden o 90’ların devlet aklına geri dönüldü, kadın cinayetlerinde de müthiş bir artış başladı. Çünkü özellikle İçişleri Bakanı’nın kullandığı dil, son derece erkeksi, son derece sert, şiddeti çağrıştıran bir dil. Bu, doğal olarak en korunmasız olan kadın ve çocuklara ve LGBTİ+ bireylere yansıdı. Hele de sözleşmeden çekilmesi, onları tamamen şiddete açık bir duruma getirdi. Erkeklere daha rahat davranma hakkı verdi. Sözleşmeden çekilmeyi, ‘kadına yönelik şiddet serbest’ olarak yorumluyor.” 

Irkçılıktan farksız

Böyle önemli bir sözleşmeden çekilme gerekçesinin bile açıklanmadığını kaydeden İHD Eşbaşkanı, “Yazarlar, LGBTİ+ mücadelesinin öne çıkıyor olmasından rahatsızlık duyulduğunu yazıp çizdi ama sözleşmede LGBT+ mücadelesiyle ilgili bir sözcük yok. Şu var; ‘Cinsel yönelim hakkı da korunma altındaki haklardan biridir’ diyor. Bu da son derece olması gereken bir şey.  Bunu sözleşmeden çekilmeyi meşrulaştırmak için kullanıyorlar. Bunun da ırkçılıktan hiçbir farkı yok. LGBTİ+ bireylere karşı gösterilen nefret uygulamalarının ırkçılıktan hiçbir farkı yok. Bir cinsel kimliğe karşı düşmanlaştırma politikası yürütülüyor. Bu çok tehlikeli” ifadelerini kullandı.

Tek varlıkları ‘kutsal aileleri’

Sözleşmeden esas çekilme nedenini ise Keskin, şöyle açıkladı: “Devletin şu anda elinde kalan tek şey kutsallaşmış aile. Yani resmi ideolojiyle, resmi ideolojiyi içselleştirmiş bireyler yetiştirmesi. Erkeklik o ‘kutsal’ ailede örgütleniyor. İlk kez bu sözleşmeyle kadınlar kendilerini daha güçlü hissetti ve  söz söylemeye başladı. Dindar kadınlar da söz söylemeye başladı. Çünkü bu sözleşmenin temelinde kadının özgürleşmesi var. Bu onları rahatsız etti. Ellerindeki tek varlıkları o ‘kutsal’ aileleri. O ‘kutsal’ ailelerin ellerinden gitmesinden korktular. Bence sözleşmenin kaldırılmasının esas nedeni bu.”

Bu sözleşmenin ısrarla kaldırılmasını isteyen iki kesim olduğuna dikkat çeken Keskin, “Biri siyasal İslamcılar biri de ırkçı milliyetçiler. Bence ittifakın içine siyasal islamı temsil eden bir takım partileri de alabilme umuduyla, onların gönlünü hoş tutmak için yapıldı ama çok büyük bir yanlıştı” dedi.

Kadınlar sözleşmeyi geri getirecek

‘6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da da geri adım atılabilir’ diyen Keskin, inandığı tek şeyin kadınların biat etmeyeceği olduğunu vurguladı. Keskin, sözlerini “Ben şuna inanıyorum. Evet imza çekildi ama kadınlar biat etmiyor. Kadın mücadelesi, sesi daha da güçlenerek devam ediyor. Ben bu coğrafyada o biat etmeyen geleneğin içinde en büyük gücün kadın mücadelesi olduğunu düşünüyorum. O nedenle kadınlar bence bu sözleşmenin geri gelmesini sağlayacak. Bu, iktidar zamanında ya da başka bir iktidar zamanında olabilir ama bu sözleşmeye sonuna kadar sahip çıkılacaktır” diyerek sonlandırdı. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.