Lanet mi lütuf mu?
Forum Haberleri —

Petrol savaşları
- Petrol bu toprakların damarlarına zerk edilmiş lanet mi, yoksa bir lütuf mu? Belki de ikisi birden. Dicle ve Fırat'ın suları bir zamanlar medeniyetleri yeşertirken, bugün siyasi hesapların, su savaşlarının, kuruyan umutların sembolüne dönüşüyor.
ŞAHİN KUÇİN
Coğrafya, salt toprak parçasının sınırlarını çizmekten ibaret değildir. O zamanın ruhunu şekillendiren, insanı ve medeniyeti kendi bünyesinde yoğuran kadere de dönüşebiliyor.
Ortadoğu da işte böyle bir coğrafyanın adıdır. Hem nimet, hem külfet, hem beşik, hem mezar. Tarihin seyrini değiştiren büyük medeniyetlerin doğuşuna tanık olduğu kadar, o düşlerin harap olduğu gören büyük sahne. Üç kıtanın kavşağında yer alan topraklar, yalnızca haritalardaki çizgilerle değil, zihinlerde, ideolojilerde, hatta insanın ruhunun derinliklerinde de sınırlar çizmiştir. Kadim nehirleriyle bereket getiren, çölleriyle sınayan, denizleriyle ufuk açan coğrafya…
Bir zamanlar İpek ve Baharat yollarının kalbi, şimdi petrol boru hatları ile enerji koridorlarının gölgesinde, ekonomik güç dengelerinin oyun alanına dönüşmüş durumda.
Ortadoğu'yu anlamak için önce coğrafyasını anlamalıyız. Bölge, insanlığın belleğinde mitlerin, kutsal anlatıların ve kadim destanların beşiği olarak yer eder. Sümer’in çivi yazısında, Babil'in yıldızları okuyan rahiplerinde, Mısır’ın devasa piramitlerinde yankılanan uzun bir hikayesi vardır. Uygarlığın ilk büyük adımları bu topraklarda atılmışken, medeniyetin kırılganlığında yine burada en sert biçimde sınanmıştır. Sınırlar, hanedanlar, inançlar değişse de, çatışma ve ihtiras bitmek bilmemiştir.
Petrol bu toprakların damarlarına zerk edilmiş lanet mi, yoksa bir lütuf mu?
Belki de ikisi birden. Dicle ve Fırat'ın suları bir zamanlar medeniyetleri yeşertirken, bugün siyasi hesapların, su savaşlarının, kuruyan umutların sembolüne dönüşüyor.
Tabii ki, coğrafyanın sunduğu zenginlikler her zaman nimet değil aynı zamanda yükte olmuştur. Bölge dünyanın büyük petrol rezervlerinden birine sahip olmasından dolayı, dış müdahalelerin, paylaşım hesaplarının bitmek bilmeyen döngüye dönüşmesine yol açmıştır. Bölgenin zenginliği, uluslararası güçlerin gözünü buraya çevirmesine neden olmuş, Orta Doğu halkları ise güç mücadelesinin tam ortasında kalmıştır.
Medeniyetin beşiği olan toprakları, sadece enerji kaynaklarına bakarak tanımlamak büyük eksiklik olur. Mezopotamya, antik dönemde yazının, astronominin, hukuk sistemlerinin doğduğu yerlerden biridir. Kültürel, tarihsel, derinlik bölgeyi yalnızca stratejik olarak değil, aynı zamanda sembolik önem ile donatmış olsa da, bu kültürel miras çoğu zaman savaşın gölgesinde kalmıştır.
Bugün geldiğimiz noktada, bölge bir yandan kendi iç çatışmalarıyla, diğer yandan küresel müdahalelerle sarsılmaya devam ediyor. Petrolün yanında, su gibi hayati kaynaklar giderek stratejik silaha dönüşüyor.
Gelecek yıllarda kaynakların kullanımı, bölgesel ve uluslararası dengeleri belirleyecek anahtar faktörlerden biri olacak.
Ortadoğu'nun geleceği üzerine düşündüğümüzde, bölgenin zenginliğinin çatışma kaynağı değil, işbirliği platformu haline gelmesi en büyük umut olmalıdır. Dicle'nin, Fırat’ın, Nil'in suları, yalnızca toprağı değil, aynı zamanda milletler arası barışı da sulayabilmelidir.
Unutmamak gerekir ki, Orta Doğu tarih boyunca yıkılan imparatorlukların, yükselen medeniyetlerin beşiği olmuştur. Belki de coğrafyayı en iyi tanımlayan kelime yeniden doğuştur. Ancak yeniden doğuş, çatışmanın, işgalin değil, barış, adalet ve dayanışmanın eserinden filizlenmelidir.
Çünkü medeniyet, nihayetinde insanın kendini asma cabasıdır.
Ve Ortadoğu, tüm acılarına rağmen, bu cabanın en güçlü yankılandığı topraklardan biridir.