Leyla Zana, IŞİD ve AKP

Malum, gündem çok yoğun ve hızlı değişiyor Türkiye'de. Meclisin açılması ve Leyla Zana'nın tutumu, G20 zirvesi ve IŞID. Birbirleriyle bağlantılı ve uluslararası boyutu da olan bu gündemler aynı zamanda tartışılıyor bu nedenle.
Mecliste, milletvekili yemin töreni sırasında Leyla Zana'nın yemin metnindeki "Türk" sözcüğünü "Türkiye" olarak okuması bir tartışmayı alevlendirdi. Devletin ve anayasanın Türkiye halklarını Türklük üzerinden tanımlamaktaki ısrarı ve bu konudaki sert tutumu böylece bir kez daha tartışma gündemine oturmuş oldu. Nusaybin'de çatışmalar sürerken, Silvan yerinden kalkamamışken bu zamansız bir tartışmaydı diyenler ve Leyla Zana'yı nazikçe eleştirenler varmış. Ben duymadım. Hatta bana yansıyan tepkiler gayet olumlu ve pek çok sorunlu tanım ve sözcük içeren yemin metninin itirazsız okunmasındansa bu tartışmanın yaşanmasını yerinde buluyorlar. Yeni anayasanın tekrar gündeme geldiği bugün tam da zamanı diye düşünülüyor hatta. Beklenti açık; HDP, gündem yaratarak hayati konuları devlete de topluma da tartıştırabilmeli ve ikna edebilmeli.
Bir şey daha eklemeliyim bu konuya. HDP tabanının, özellikle de 7 Haziran ve 1 Kasım'da HDP'ye oy verenlerin, devletin ve iktidar medyasının ısrarla ve her şekilde pasifize etmeye çalıştığı HDP'den beklentisi; adına diplomasi, bürokrasi ya da ne derseniz deyin hiçbir sebeple hiçbir yanlışı affetmemesi ve radikal bir şekilde üzerine gitmesi. Bu minvalde, 1 Kasım seçimlerinin geçersiz sayılması için yapılan başvuru geç ama olumlu olarak değerlendiriliyor.
***
IŞID artık dünyanın sorunu. Başka nasıl olabilirdi bilmiyorum ama bildiğiniz üzere terör eylemleri ve tehdidi ile oturdu bu gündeme. Türkiye dışında nasıl bir fotoğraf veriyor, bunu ancak medyadan öğrenebiliyoruz. Ancak Türkiye'de durum hızla geri dönülemez bir noktaya kayıyor. Ya da oraya varmış da biz yeni fark ediyoruz.
Ankara Katliamı sonrasında oynanan milli maç sırasında, katliamda ölenler için saygı duruşu yapılmasına taraftar sıralarından tekbirli protestoyu hatırlarsınız. HDP'ye ve Kürtlere yönelik bir tutum olarak yorumlanmıştı bu tepkiler. Ancak, Paris Katliamı arkasından Yunanistan-Türkiye dostluk maçında da benzer bir şey yaşandı. Katliamda ölenler için yapılacak saygı duruşu yine tekbir, sloganlar ve ıslıkla protesto edildi. Ve anlaşıldı ki futbol maçları sırasında ortaya konulan bu tepkilerin nedeni Kürt ya da Fransız düşmanlığı değil. Açıktan IŞID ve vahşiliklerinin savunusu yapılıyor.
Sadece bu da değil, Paris saldırısı sonrasında Antep sokaklarında yapılan IŞID bayraklı kutlamalar, İstanbul'un orta yerinde komşumuzu ya da mahalle esnafını bir sabah kalkıp sakal ve şalvarla karşımızda görmek, tehlikeyle dipdibe yaşadığımızı gösteriyor.
***
G20 zirvesinde hüsrana uğrayan AKP, IŞID'in ülke içinde daha da görünür hale gelmesi ile iyice sıkıştı. Bu durumda belli ki, saldırgan politikalar izleyerek toplumu baskı altına almaktan başka çare yok diye düşünüyor. Buradan hareketle yeni iktidar döneminde, bölgede süren Kürtlere yönelik vahşi saldırganlığın ve Hizmet hareketinden başlayıp meşrulaştırılmaya çalışılan basına ve medyaya yönelik yok etme eylemlerinin, toplumun tamamını hedefleyerek ve cunta dönemine benzer yöntemlerle devam edeceğini söylemek, malumun ilanı olarak değerlendirilebilir.
