Sinema için dünyada kodlanmış bir yerimiz var

Kültür/Sanat Haberleri —

Manolya Maya

Manolya Maya

  • “Bizden istenen maalesef çok daha farklı hikayeler, bunu bilmek de buradaki sinemacılarımıza maalesef bir otosansür uygulatıyor. Burada onları suçlamıyorum, sadece çaresizliklerini açıklayabiliyorum. Nitekim gidişatı bilemem fakat en azından bilinçsiz olmadığımızı söylemek isterim umutla.”

BİLGE AKSU

Manolya Maya, kendi ifadesiyle küçüklükten beri sinemanın içinde. Ortaokul sıralarından eve döndüğü anda, kardeşiyle birlikte izledikleri filmler, onun kafasındaki gelecek tasavvurunu oluşturmuş. Seneler sonra sinemanın mutfağına daldığında belki de yalnızca set arkasında çalışacağını öngörüyordu. Fakat Belmin Söylemez’in asistanı olarak bulunduğu Ayna Ayna filminde işler bir anda değişti. Üç kuşaktan üç kadın sinemacının İstanbul’la ve yeni Türkiye iklimiyle mücadelelerinin konu edildiği film, aynı zamanda onun hayat hikayesine dönüştü. Filmdeki Aylin karakteri için oyuncu seçilirken, yönetmenin ricasıyla, öylesine kamera karşısına geçti ve film boyu orada kaldı.

İlk oyunculuk deneyimiyle çok sayıda ödül alan Manolya Maya ile canlandırdığı karakterin ondaki yansımalarını, sinemayı ve gelecek planlarını konuştuk. Ayna Ayna filmi, 24 Kasım’dan itibaren MUBI’de gösterime girecek. 

İlk oyunculuk deneyimin ve üst üste gelen ödüller… Seni de şaşırttı mı bu durum? Neler hissediyorsun?

Şaşırmadım fakat kendimle ilgili bir şey değil bu. Filmin başarısına şaşırmadım diyebilirim. Belmin Söylemez benim zaten hayranı ve takipçisi olduğum bir yönetmen. İyi bir ekiple ve castla da birleşince iyi bir film üretilmesi ve bunun görülmesi beklediğim bir sonuçtu fakat yine de her beğeni, onay, ödül ve tepki beni çok mutlu ediyor. Filmi çok sahipleniyorum. Benim en özel filmim olacak hayatım boyunca.

Kamera arkasında uzun yıllar çalıştın. Kurak Günler ve Kerr’den hatırlıyoruz özellikle. Sektörün birçok noktasını biliyorsun, gidişat nasıl? Kamera arkasında yeterince dayanışma ve örgütlenme mevcut mu? 

Benim izleyebildiğim kadarıyla dayanışma ve örgütlenme oldukça iyiye gidiyor. Sektördeki neredeyse tüm meslek gruplarının ve hatta departmanların sendikalaştığını ve dayanışmanın önemini fark ettiğini görüyorum. Bu suistimale ve adaletsizliğe oldukça açık olan bizim sektörümüz için çok sevindirici ve umut verici bir ilerleme. 

Ayna Ayna’da da gördüğümüz üzere, özellikle kadın oyuncuların önünde umulmadık engeller söz konusu. Özellikle son yıllarda değişen siyasi iklim de bizi buraya getirdi. Cannes’da ödül almış bir kadın oyuncunun kıyafetinden tutun da gündelik demeçlerine kadar didik didik edildi. Böylesi bir dönemde neler yapılabilir, buradan nasıl çıkabiliriz? 

Özellikle ana akım işlerin çevresinde dönen korkunç bir linç sistemi var. Hem profesyoneller hem de tüketici pek çok -sert tanımla- şiddeti ve tacizi hak olarak görüyor. Bunlar için rahatsız olan herkesin birlikte harekete geçmesi şart bana göre. Biraz önce de söylediğim gibi bu konuda da umut verici bir ilerleme var fakat. Benim özellikle üyesi olduğum için yakından takip edebildiğim SusmaBitsin Platformu bunun bana kalırsa en iyi örneği. Sinema, tiyatro ve TV sektöründe görev yapan tüm kadınların tacize, mobbinge ve şiddete karşı bir araya gelmesi ile oluştu. Sektördeki büyük bir boşluğu doldurdu ve hepimize güç verdi. Bunun gibi insiyatifler ile özellikle sosyal medyada karşımıza çıkan ihlallerin önüne büyük ölçüde geçebileceğimize inanıyorum. Biraz iyimser olabilir ama böyle düşünmek istiyorum. Bunun yanında hukukun da yanımızda olması şartı var tabii.

Filmde oynadığın Aylin karakteri, senaryonun yazıldığı döneme ilişkin olarak sürekli saray dizilerinde rol kovalıyordu. Şimdilerde nasıl görünüyor, böyle kesin kariyer garantili yeni furyalardan bahsedebilir miyiz?

Evet maalesef. O dönem için Osmanlı olan furya şimdilerde isim değiştirerek varlığını koruyor. Toplumun ürettiği moda ne ise, dönemin kültür politikası ne ise o şeyin peşinden toplu bir koşma hali var. E talep oldukça bir şeyleri değiştirmek çok zor olmalı. Neticede para konuşuyor sadece bu tarz “eğlence” sektörlerinde. Bu arada izleyiciye biraz abartı gibi gelse de yeni bir oyuncu olarak çok gerçek olduğuna kanaat getirdiğim yeni bir mini dizi var BluTv’de, Deneme Çekimi. Onu izlemenizi ve ona inanmanızı tavsiye ederim üzülerek.

 

 

Film boyu yürüyorsun… Daha çok mekan olarak İstanbul’u kullanmak ve bunu göstermek amaçlanmış sanırım. Senin için İstanbul nerede duruyor? Bu açıdan farklı bir bağ kurdun mu karakterle?

Ayna Ayna’nın başrollerinden biri İstanbul’du. Hem karakterlerin ruh halini pekiştirmeye yardımcı bir yan rolü hem de bir atmosfer olarak başrolü var. Canlandırdığım karakter Aylin ile çok fazla ortak yönümün olması beni bu role seçtirdi sanıyorum. Buna ek olarak Aylin’in İstanbul serüvenini öğrencilik zamanlarımdan özellikle, çok yakından yaşadım. İstanbul ile ilişkimi ikiye ayırabilirim. Genç bir kadın olarak İstanbul’um ve bir oyuncu olarak İstanbul’um. Filmde karanlık sokaklarda özgürce yürüyen kadınlar veya sürekli bir izlenme, abluka ve takip duygusunu ensesinde hissederek yaşayan kadınlar da bu deneyime aynı anda dahil benim için. Oyuncu olarak ise toksik bir ilişki yaşıyorum. Buradan gitmem işimi yapamamam anlamına geliyor, en azından benim için. Öte yandan İstanbul’a aşığım. Biraz karışık ve tutkulu bir ilişkimiz olduğunu söyleyebilirim yani. Bu açıdan Aylin’den uzak olduğumu düşünmüyorum. Oynarken de bu cebimdeydi.

Türkiye sineması için iyi ve kötü şeyler hep bir arada söylenir. Dünya çapında adından söz ettirmesi bir mesele örneğin. Edebiyatta ya da diğer alanlarda bu denli öne çıkmadı hiçbir üretim. Sen nasıl değerlendirirsin bunları, gidişatın yönü aşağıya mı yukarıya mı?

Gidişata olumlu bakmak istiyorum fakat bu bir arzu sanırım. Dünyada sinemamızın veya edebiyatımızın bir karşılığının -genelde- olmaması sadece bizimle ilgili de değil bence. Nitelikle veya nicelikle tek başına ilgisi yok maalesef çünkü dünyada kodlanmış bir yerimiz var ve ona uymadığınız sürece işlevinizi yerine getirmemiş oluyorsunuz. Örneğin burada orta yaşlı, orta halli bir şehir insanının hayatını, günlük dertlerini ve bireysel ilişkilerini anlatmak istesem -ki bu anlatmaya değerdir- bunun dünyada kabul görmeyeceğine eminim. Bizden istenen maalesef çok daha farklı hikayeler, bunu bilmek de buradaki sinemacılarımıza maalesef bir otosansür uygulatıyor. Burada onları suçlamıyorum, sadece çaresizliklerini açıklayabiliyorum. Nitekim gidişatı bilemem fakat en azından bilinçsiz olmadığımızı söylemek isterim umutla.

Kamera arkasından önüne tamamen geçtin mi? Bundan sonrası için neler görüyorsun gelecekte? 

Tamamen geçtiğimi söylemek istemem. Yalnızca bu aralar oyunculuk biraz ilgi istiyor diyeyim. Kendimi bir alanla sınırlandırmak da istemiyorum. Yardımcı yönetmenlik, yönetmenlik, yazarlık, yapımcılık gibi alanlarda görev almak da benim için tatmin edici ve zevkli. Yapabildiğim ve zevk aldığım sürece hiçbirinden mahrum kalmak istemiyorum. Eğer yeterince emek verilirse hepsinin birbirini destekleyerek ilerleyebileceğini biliyorum. Kendime genel bir tabirle sinemacı demek hoşuma gidiyor ve beni rahatlatıyor.

Yakın zamanda seni göreceğimiz bir proje var mı? 

Yakın zaman için ihtimaller var diyebilirim. Onun dışında Eylül-Ekim aylarında çektiğimiz bir film var. Erman Bostan’ın Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanından sinemaya uyarladığı “Cadı” isimli film… Bunun dışında Mayıs ayı gibi bir bağımsız film daha var. Şimdilik bunları söyleyebilirim. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.