Min tenê nehêle

Forum Haberleri —

Gerilla

Gerilla

  • Bu bildiğimiz ve yaşadığımız hiçbir direnişe benzemiyor. Fazla olağanüstü, fazla insanüstü direnen bir insan gerçeği ile karşı karşıyayız. Onların direnişinde yaşanan insanüstü gerçek bizim zayıflıklarımızı bize gösteriyor. Dehşet budur, bizim ulusça tüm kurtuluş sorunlarını onların omuzuna yüklememizdir. Onlar bizim hikâyemizin savaşçılarıdırlar.
  • Biz ne kadar az kurtuluş inşası, az direnen siyaset, az diplomasi, az kültür, az sanat, az eylem ve serhildansızlık içindeysek onlar o kadar çok direnmek zorunda kalıyor. O kimyasalları soluyarak dağların tek bir şikeftini teslim etmiyorlar. Hepimizin az ve yarım bıraktığı, hiç yapmadığı işler onlara kimyasal saldırı olarak dönüyor. Bu bizim hikâyemizdir.

EZDA STARA

Kahraman söylemek değil eylemek hali içinde olduğunun farkında olandır. Toplumu bütünsel olarak kendini gerçekleştirme, var etme ve koruma gücünde olmadığında, birey tüm bu toplumsal yetersizlikleri kişiliğinde gidermek ve ihtiyaç duyulanı gerçekleştirmek zorunluluğu ile karşı karşıya olduğunu bilir. Çünkü zorda olan toplumlar kahramanlara muhtaçtır. Bu kahramanın doğuş anıdır; kahraman kişiliğinde ve eyleminde toplumsal kurucu güç olmak zorunda kalan bireydir. Ve bu ‘Hakikate erme’ andır. Normal toplumsal diyalektiğe göre kurucu güç kollektif yapılardır, ancak kaotik ve zorlu zamanlarda kahraman toplumun yapmakta en çok çekindiği şeyi sınırsız biçimde gerçekleştirmek zorunda olandır. Kahramanın büyüklüğü ve çekincesizliği ne denli büyükse toplumun zayıflığı ve çekingenliği o denli büyük demektir. Ancak kahramanın esas etkisi ve dönüştürücü gücü toplumun kahramanın eylemini bütünsel bir davranışa kavuşturması, toplumsal kişiliğe çevirmesi ile ortaya çıkar. Toplum kahramanlık eylemlerine muhtaç kalabilir, bu anlaşılabilir bir konudur ama toplum kahramanlıkları toplumsal karaktere dönüştüremezse yok olmaktan ve kahramanlık trajik gerçek olmaktan kurtulamaz. Yani kahraman toplum tarafından değerlendirilememiş, toplum kendini yenilmekten kurtaramamış demektir ve bu kahramanın yalnızlığa mahkûm olması demektir. Bu anlamda kritik olan şudur; toplum kahramanlık eyleminden sonra ne yapmaktadır? Kahramanın eylemini bir toplumsal yapılanmaya dönüştüren toplum yeni bir diriliş gerçekleştirmiş demektir. Kahraman yalnız bırakılmamış, anlaşılmış ve ruhu kavranmıştır. Evet, kahraman meydanda yalnızdır, bu mutlak bir kaderdir ve kahraman bunun bilincinde olarak hareket eder. Bu neden ile kahramanın hep “Beni yalnız bırakmayın” biçiminde bir çağrısı vardır. “Büyük çaresizlik anınızı aştım, kaldıramadığınız yükü yüklendim ve köprüyü geçtim, devamını getirin, etim, kanım ve canım ile varlığınızı bina edin” der.  Stefan Zweig’ın “Çünkü acı, gidenin değil kalanın hikâyesidir. Ve hikâyeler kalanlara aittir…” sözleri adeta bu gerçeği anlatır. Kalanlar hikâyeyi devam ettirdiği zaman, yani varlığının her biçimini kahramanca eylemlerle yarattığı zaman kahramanlık çağı denilen süreç başlamış demektir. Bir kahramanın toplumsal kahramanlıklar buluşmasını gerçekleştirmesi demektir. Halklar, inançlar, kadınlar, filozoflar, aydınlar, işçiler, köylüler buluşur böylesi zamanlarda. Evet, gerilla insanlığın sana doğru yürüyüşüdür, cesurların buluşmasıdır ve arayışçıların kavuşmasıdır. Onlar gelmiş yanımıza oturmuş işte… Hiç kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz değil mi? Sanki hayat yürüyor bizimle, dünya bizimledir, güçlü hissediyoruz kendimizi ve yenilmez. Ya onlarsız kalırsak? Peki bunu hiç düşündünüz mü? 

Gerilla Kürt halk gerçeğini sürekli bir kahramanlık diyalektiği ile yok olmaktan kurtarma gerçeğine mahkûmdur. Böyle zorda ve dar da olan bir halk gerçeğinin üyesi olduğunun hakikatine ermiştir. Bireyde ve yapılanmalarında sınırsız kahramanlık kişiliği ile halkın kurtuluşu için ihtiyaç duyulan yapıları yaratıyor. Her birey onda bir halkın varoluşu için gerekli tüm hakikatleri geliştirmek zorundadır. Neyi yok edilmiş ise onu kişiliğinde var etmek zorundadır. Bir halkın ortak aklı, yönetimi, ordusu, sanatı, savaşı ve barışı, kültürü ve dilini kişiliğinde kuruyor. Cesaret yoksa cesaret, direniş yoksa direniş, fedakarlık  yoksa fedailik, ölmekse ölüm, yaşamaksa yaşamak, yani ne gerekiyorsa o’dur. Kan ve kemik, can  ve ruh ile akıl almaz yaratıcılığı devrededir hep. Rêber Apo “Özgür bir halk olacaksınız, işte o zaman kendinizi tanıyacaksınız” diyor. Hakikate en yakın duranların özgürlük savaşçılarının olması bu nedenledir. Onlar tanrı değildir, gerçeğin arayışçılarıdırlar. Ama gerçeği aramak tanrı olmaya yakın durmaktır. Bu yüzden, gerçekler bilge savaşçılar olmasa ölür… Savaşırken onların yüzünün tanrının yüzüne değdiğini hissetmemiz bundandır.  Severken ve nefret ederken bizzat ateş olmaları bundandır; çünkü insan gerçeği yaşamak için savaşmasa ölür. Ölmememiz için savaşıyorlar. Kendini bilmek ve bilinmek arzusu insanın asla dizginleyebileceği bir tutku değildir; İnsan kendini bilmek ister; hayat budur, insan budur, bilinmek ister. Kürtler bilinmek istiyor. Gerilla Kürtlerin bilinmek isteğidir. Ve biz bilineceğiz…

Ancak bilmenin ve bilinmenin bazı ‘an’ları vardır, hiçbir şey artık eskisi gibi olamaz. Her şey yıkılır, her şey değişir, her şey dökülür. Çünkü bazı anlar bize hakikatimizi o denli çıplak biçimde gösterir ki asla eskisi gibi kalmanız mümkün değildir. Ne politika kaldığı yerden devam edebilir, ne sanat mevcut ifadelerini icra edebilir, ne savaş ne barış bildiğiniz gibi olamaz. O an artık toplum da kahramanlaşma sürecine girmiş demektir.

Dağlarda ve şikeftlerde değil zamanımızın, insanlık tarihinin tamamında şimdiye dek görülmemiş bir direniş yaşanmaktadır. Bu bildiğimiz ve yaşadığımız hiçbir direnişe benzemiyor. Fazla olağanüstü, fazla insanüstü direnen bir insan gerçeği ile karşı karşıyayız. Dehşete kapılmamak mümkün değildir; çünkü onların direnişinde yaşanan insanüstü gerçek bizim zayıflıklarımızı bize gösteriyor. Dehşet budur, bizim ulusça tüm kurtuluş sorunlarını onların omuzuna yüklememizdir.  Onlar bizim hikâyemizin savaşçılarıdırlar. Biz ne kadar az kurtuluş inşası, az direnen siyaset, az diplomasi, az kültür, az sanat, az eylem ve serhildansızlık içindeysek onlar o kadar çok direnmek zorunda kalıyor. O kimyasalları soluyarak dağların tek bir şikeftini teslim etmiyorlar. Hepimizin az ve yarım bıraktığı, hiç yapmadığı işler onlara kimyasal saldırı olarak dönüyor. Bu bizim hikâyemizdir. Maalesef ve çok acı bir gerçek olarak bu böyledir. Bu hikâyeyi biz nasıl devam ettireceğiz? Şimdi Şikeftlerde hikâyemiz adına direnen gerillanın omuzlarına yüklediğimiz yüklerimizi kaldırma zamanıdır. Bu da halk olarak kahramanca politik direnişe geçmek demektir. 

Min Tenê Nehêle 

Îşev stêrka min sar e

Bilbil ji gula´m qetiye

Min tenê nehêle

Îşev leheng im

 

Niha kevokan bi teniyê reş neke

Dilê xwe bi janê tarî neke

Baz im, serbaz im, bahoz im 

Îşev şer û ceng im

Min tenê nehêle

 

Îşev rêwiyekî zor delal im

Were, min tenê nehêle

Kor bim jî te nas bikim

Bimrim jî dilê min te bibîhisê

Were îşev leheng im

Min tenê nehêle.

 

Min wek xewa kulilkekê, bifikre

Wek teyrêkî ji agir im, xeyal bike

Ji şer têm, ar im, sotim, dildar im

Çi xezeb, çi tofan xem nîne

Lê min tenê bihêle sar im, mirin im, hewar im 

Min tenê nehêle

Min tenê nehêle 

Îşev leheng im… 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.