Nereye gideyim hala bombalar patlıyor

Dosya Haberleri —

Mültecilik

Mültecilik

  • 26 yaşındaki Yasin, Suriye savaşının ilk başladığı 2011 yılında Türkiye’ye gelmiş. Yasin, “Ülkeme gitmek istiyorum. Evimiz bombalandığında babamın ve kardeşlerimin cenazelerini bile gömemedik. Ama bu koşullarda nasıl gidelim. Orada hala savaş var. Gitmek istiyorum ama bu koşullarda değil.”
  • Henüz 10 yaşındayken Türkiye’ye gelen Muhammed, şimdi 21 yaşında. Ağabeyi ve babası hava bombardımanında yaşamını yitirir. Muhammed, “Bizim Türklere ne zararımız var. Bizi geri göndermek istiyorlar ama biz nereye gidelim? Ülkemizdeki savaş bitmiş değil. Suriye kimin elinde belli değil. Hala bombalar patlıyor ve insanlar ölüyor” diyor.

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Türkiye’de mültecilere dönük kullanılan ırkçı dil sertleşiyor. Türkiye’deki siyasi parti liderlerinin mültecilerle ilgili geri gönderme söylemleri mülteciler tarafından endişe ile takip ediliyor. Muhalefet partilerinin bu çıkışının ardından Türk Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan, 1 milyon Suriyelinin "gönüllü" olarak gönderilmeleri için yeni bir proje hazırlığı içerisinde olduklarını açıklaması ile tartışmalar başka boyuta kazandı. Bu kapsamda İdlib'te 100 bin briket ev yapmayı planlandıklarını açıklayan Erdoğan, Azez, Cerablus, El Bab ve Tel Abyad'da da benzer projelerin yapılacağını söyledi.

Evler çeteler için yapıldı

Erdoğan’ın sözünü ettiği yerler El Nusra, Suriye Milli Ordusu (SMO), Tahrir El Şam ve DAİŞ gibi Türkiye’nin desteklediği çetelerin denetiminde olan yerler. Erdoğan’ın bahsettiği bölgelerde yaşayan halkların can güvenliği olmazken, sözü geçen yerlerde yaşanan insan hakkı ihlalleri ise uluslararası raporlara yansıyor. Erdoğan’ın bahsettiği briket evler ilk olarak 2014 yıllında İdlib bölgesinin Atme kasabasında inşa edildi. Daha sonra Cerablus, El Bab ve Azez bölgeleri Türkiye tarafından işgal edildikten sonra bölgede bulunan çetelerin ihtiyaçlarını karşılasın diye aynı evler yapıldı.

 Muhalefetin mülteci ırkçılığı

Erdoğan’ın bu çıkışının ardından CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve DEVA Partisi'nin de aralarında olduğu partiler, iktidar olmaları halinde Şam yönetimi ile sağlıklı ilişkiler kurarak, mültecilerin ülkelerine "güvenli bir şekilde" gönderileceği yönünde söylem değişikliğine gitti. Mültecilere dönük söylemlerin en ırkçısı ise Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’dan geldi. Özdağ, üzerinde "Zafer Turizm" yazan bir otobüs görselini sanal medya hesabından paylaşarak mültecilerin geri gönderileceğini söyledi.

Gitmek istemiyorlar

Bu tartışmaları endişe ile izleyen mülteciler ise güvenli koşullar oluşmadığı sürece ülkelerine geri gitmelerinin imkansız olduğunu söylüyor. Suriyeli mülteciler, Erdoğan’ın söyleminin tersine belirlenen bölgelere gitmek istemiyor. Mülteciler İstanbul’un her yerine dağılmış durumda. Mültecilerin yoğun yaşadığı Aksaray ve Beyazıt semtlerine gittiğimizde her yerde Arapça tabelalar karşılıyor bizi. Aksaray’da konuşmak istediğimiz bazı mülteciler kayıt almama şartı ile bizimle konuşmayı kabul ediyor.

Hava bombardımanında babasını kaybetti

İlk konuştuğumuz 26 yaşındaki Yasin adlı mülteci, Suriye savaşının ilk başladığı 2011 yılında Türkiye’ye gelmiş. Suriye’nin Hama kırsalında oturan Yasin, rejimin hava bombardımanın da babası ve iki kardeşini kaybetmiş. Evleri bombalandıktan sonra annesi ve 3 kardeşi ile birlikte İdlib bölgesine, burada çatışmalar yoğunlaşınca Hatay Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan Türkiye tarafına geçmiş.

Savaş tüm yaşamını altüst etti

Hatay’da bir süre ailesi ile birlikte mülteci kampında kalan Yasin, ilk önce Adana oradan da İstanbul’a gelir. İstanbul’da Aksaray’da bir göz odada ailesi birlikte yaşayan Yasin, İstanbul’da kaldığı süre içinde çat pat Türkçeyi öğrenir. Geri dönüşüm işinden inşaata, tekstilden garsonluğa kadar birçok işte çalışan Yasin, şimdi ise bir ayakkabı imalathanesinde hamal olarak çalışıyor. Suriye’de ailesinin tarım ve hayvancılık ile uğraştığını söyleyen Yasin, savaştan önce yaşamlarının iyi olduğunu ancak savaşla birlikte tüm yaşamlarının altüst olduğunu söylüyor. Türkiye’ye ilk dönem çok zorlandıklarını aktaran Yasin, 11 yılda durumlarının azda olsa iyileşmeye başladığını belirtiyor.

Kötü gidişatın sebebi biz değiliz

Yasin, Türkiye’de en çok zorlandıkları şeyin insanların yaklaşımı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’de her şeyin bizim yüzümüzden kötüye gittiğini söylüyorlar. Ama biz de burada onlar gibi çalışıyoruz. Bir zararımız yok. İş yoksa bize de iş yok, sadece onlar işsiz değil. Ama burada insanlar bunu ya anlamıyor ya da anlamak istemiyor.”

Son dönemde mültecilerin geri gönderilmesi tartışmalarını sorduğumuzda ise Yasin, şu yanıtı veriyor: “Ben de kendi ülkeme gitmek istiyorum. Evimiz bombalandığında babamın ve kardeşlerimin cenazelerini bile gömemedik. Ama bu koşullarda nasıl gidelim. Orada hala savaş var ve sürekli bombalar düşüyor. Ülkem güvenli değil ki geri gideyim. Evet gitmek istiyorum ama bu koşullarda değil.”

Geldiğinde daha 10 yaşındaydı

Yasin’le vedalaşıp tramvayla Beyazıt tarafına gitmek için hareket ediyorum. Turizm bölgesi olan Beyazıt semti aynı zamanda ayakkabı ve tekstilcilerin yoğunlukta olduğu bir bölge. Ayakkabıcıların en yoğun olduğu Gedikpaşa yokuşuna yöneliyorum ve Burada Halepli Muhammed ile tanışıyorum. Gedikpaşa’da bir ayakkabı atölyesinde çalışan Muhammed, 2011 yılının sonlarına doğru Halep’ten Türkiye’ye geçmiş 

Halepli Muhammed

 

Henüz 10 yaşındayken Türkiye’ye gelen Muhammed, şimdi 21 yaşında. Arap baharının etkisiyle Suriye’de başlayan barışçıl gösterilere Muhammed’in ağabeyi de katılır ancak silahlı grupların gösterilere dahil olmasından sonra eylemlerden uzak durur. Muhammed, çatışmaların yoğunlaştığı dönemde Halep’ten Antep’e geçer ancak ağabeyi ve babası Halep’de kalmaya devam eder. Antep’te mülteci kampında 1 yıl kalan Muhammed, ilk önce Antep merkeze oradan da ailesi birlikte İstanbul’a göç eder.

'Her olayda suçlanıyoruz'

Halep’te kalan Muhammed’in ağabeyi ve babası ise bir hava bombardımanında yaşamlarını yitirir. Annesi ve 5 kardeşi ile birlikte İstanbul’da yaşam mücadelesi veren Muhammed, Fatih'te 2 odalı bir evde kalıyor. 

Türkiye’de artık her gelişme olduğunda önce Suriyelilerin sorumlu tutulduğunu dile getiren Muhammed, “Bizim Türklere ne zararımız var. Onların işini ellerinden almadık. Bazı Suriyeliler olay çıkarabiliyor ama yaşanan bu olaylardan tüm Suriyeliler sorumlu değil” diyor.

Hala bombalar patlıyor

Mültecilerin geri gönderilmesine ilişkin endişelerini aktaran Muhammed, şu ifadeleri kullanıyor: “Bizi geri göndermek istiyorlar ama biz nereye gidelim? Ülkemizdeki savaş bitmiş değil. Suriye kimin elinde belli değil. Bir yandan DAİŞ, bir yandan Amerika, Rusya öte yandan Türkiye ve diğer devletler var. Suriye’de savaşın bittiğini söylüyorlar. Savaşın bittiği bir ülkede güvenlik olur ama Suriye hala güvenli bir yer değil. Hala bombalar patlıyor ve insanlar ölüyor. Erdoğan bizi geri göndermek istiyor. Biz de diyoruz tüm Suriyeliler giderse biz de gideriz, öyle belli kişileri geri gönder, belli kişiler kalsın böyle olmaz.”

'İdlib'e değil Halep'e gitmek isterim'

Suriye’ye geri gittiğinde Türkiye’nin söylediği yerlere gitmek istemediğini belirten Muhammed, son olarak şöyle konuşuyor: Bizi Azez, Cerablus, El Bab ve İdlib gibi yerlere gönderecekler diyorlar ama biz buralara gitmek istemiyoruz. Biz kendi memleketlerimize gitmek istiyoruz. Ben Halepliyim Halep’te kendi mahalleme, kendi evime gitmek istiyorum. Ama oralar güvenli bir hale gelmeden de gitmek istemiyorum.”

* * *

Amaç 'Kürt temizliği'

Türkiye’de muhalefetin ve iktidarın mültecilere yaklaşımının son derece ırkçı olduğunu söyleyen Ortadoğu Uzmanı Mustafa Peköz, “İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre 1 milyondan fazla Suriyeli çocuk Türkiye’de doğmuş. Savaşın başladığı yılarda 1 yaşında Türkiye’ye gelen ve bu gün 13-14 yaşında olan Suriyeli çocukları da eklediğimizde bu sayı 2 milyon 500 bin buluyor. Uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde bunları gönderme şansınız yok. ‘Davulla zurnayla göndeririz' söylemi objektif ve gerçekçi değil" dedi.

Mustafa Peköz

İnsan haklarına aykırı

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre “Bir göçmen geldiği ülkede oranın koşullarına uyum sağlıyor ve orada uzun süre yaşıyorsa bu kişi hiçbir koşulda gönderilemez” dediğini hatırlatan Peköz, “Suriye’den Türkiye’ye gelen insanlar kendilerinden gelmediler. Orada savaş koşullarının sonucu olarak geldiler. Muhalefetin “Biz bunları güle oynaya göndereceğiz yaklaşımının arkasında ırkçı ve milliyetçi politikalar yatıyor” diye konuştu.

Briket evlerin amacı

Erdoğan’ın “Suriye'nin kuzeyinde briket evlerin yapımına başladık. Bu insanlar çadırlarda kalıyordu. Briket evler ile bir adım attık. Hedefimiz de burada 1 milyon mülteciyi barındırabilmek" ifadelerini değerlendiren Peköz, “İktidarın Suriye’de esas olarak yapmak istediği şey Kürtlerin yoğun yaşadığı Kuzey ve Doğu Suriye bölgesinde ele geçirdiği yerlerin demografik yapısını değiştirmek. Cerablus, El Bab, Efrîn, Minbic gibi kentlerin şehir merkezleri Arap yoğunluğu olsa da bahsedilen bölgelerin köyleri büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşuyor. Türkiye buralarda iki şey yapmak istiyor. Birincisi; bahsedilen bölgelerde Arapları yerleştirip bölgenin demografik yapısını ve demokratik yapıyı değiştirmek. İkincisi; Türkiye adı geçen kentleri Kürtlerden arındırıp uluslararası güçlere kabul ettirebilirse kendi kontrolünde birer özerk bölge haline getirmek istiyor” diye konuştu.

* * * 

Mülteciler rakamdan ibaret değil  

İzmir Kent Konseyi Mülteci Meclisi Başkanı Mete Hüsnübey ise mültecilerin sadece birer rakamdan ibaret olmadığını,  Türkiye’de yaşayan her yurttaş gibi hakları olan insanlar olduğunu belirtti. Son dönemde Suriye, Afganistan ve diğer ülkelerden Türkiye’ye sığınan mültecilerin iktidar ve muhalefet partileri ile birlikte belli basın yayın organları tarafından mülteci karşıtı söylem içinde olduklarını ifade eden Hüsnübey, kullanılan mülteci karşıtı söylemlerin doğru ve somut bilgilere dayanmadığını söyledi. “Mültecilik lütuf değil bir haktır” diyen Hüsnübey, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. Maddesine ve Türkiye'nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Sözleşmesi’ne işaret ederek şunları söyledi: “Zulüm endişesi içerisinde olan herkesin bir başka ülkeye sığınma hakkı vardır. Mülteci, ırkı, dini, siyasi görüşü, milleti ve belirli bir gruba mensup olmaktan dolayı zulüm endişesi olup bir başka ülkenin sığınmasından yararlanan kişidir.”