Öcalan artık halkına kavuşmalı

Dosya Haberleri —

Hege Bae Nyholt -Jessica Carlqvist

Hege Bae Nyholt -Jessica Carlqvist

Kızıl Parti’nin Norveç Parlamentosu milletvekillerinden Hege Bae Nyholt ve Sol Parti’nin bölgesel milletvekili İsveçli siyasetçi Jessica Carlqvist Yeni Özgür Politika’nın sorularını yanıtladı:

  • Hege Bae Nyholt: Bence Öcalan serbest bırakılmalı demek sadece adil olduğunuzu gösterir. Öcalan'dan bahsettiğinizde ailesiyle de avukatlarıyla da görüşemeyen bir tutsaktan bahsediyoruz. Ona uygulanan tecrit bu kadar acımasız bir uygulama. Görüştüğümüz insanlar ondan çok uzun zamandır haber alamadıkları için sağlık durumu konusunda çok endişeli olduklarından söz ettiler.
  • Jessica Carlqvist: Özellikle son bir iki yıldır Öcalan’ı bir entelektüel olarak tanımaya ve kitaplarını okumaya başladım. Elimde İsveççeye çevrilmiş iki kitabı var. Öcalan’ın düşünceleri bende gerçekten büyük etki yaratıyor. Öcalan hiç kuşkusuz siyasi bir lider. Olası bir çözüm süreci için ise olmazsa olmaz bir isim. Öcalan’ın bir an önce halkı ile kavuşması çok önemli. Öcalan’ın özgür olma zaman geldi.

EYLÜL DENİZ YAŞAR-ERDOĞAN ALAYUMAT

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı oluşturulan ve Kürt sorununa barışçıl bir çözüm için bir araya gelen uluslararası bir delegasyon geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. İstanbul’da bir dizi temasta bulunan delegasyon içerisinde yer alan Kızıl Parti’nin Norveç Parlamentosu milletvekillerinden Hege Bae Nyholt ve Sol Parti’nin bölgesel milletvekili İsveçli siyasetçi Jessica Carlqvist Yeni Özgür Politika’nın sorularını yanıtladı.

Kürtlerle ve Abdullah Öcalan ismiyle ne zaman ve nasıl tanıştınız?

Nyholt: 1990’larda genç bir siyasi aktivistken Kürt sorunu ile tanıştım. 1995-96 yılında ilk kez Kurdistan ve Abdullah Öcalan adını duydum. Aslında onu ‘Apo’ olarak tanıdım. O zaman Norveç’te benim çevremde Kurdistan’dan gelmiş pek çok insan vardı ve hep birlikte Norveç’te “Kurdistan’ın Arkadaşları” adıyla bir dayanışma grubu kurmuştuk. Öcalan’ın siyasi sığınma için bir ülkeden diğer ülkeye gittiği süreçleri çok yakından takip etmiştim. Yani Kürtlerle tanışıklığım uzun yıllara dayanıyor, son yıllarda ise Filistin ile dayanışma kampanyalarında sıklıkla yer aldım. Benim için sömürgeciliğe karşı mücadele veren halkların yanında yer almak çok önemli. Kürtler de Filistinliler de özgürlük için mücadele ediyor.

Carlqvist: En yakın arkadaşlarımdan birisi eski bir Kürt peşmergesi. 25 yıl önce tanıştık ve çok değerli bir kadın dostumdur. Kürt sorunu ile tanışmama o vesile oldu. Aslında Abdullah Öcalan ile tanışmam Kürt sorunu ile tanışmamdan çok sonra gerçekleşti. Aslında onu biraz geç tanıdım diyebilirim. Öcalan ismini ilk kez yaklaşık 10 yıl önce duydum.

Türkiye'de gerçekleştirdiğiniz temaslarda sizin için neler öne çıktı?

Nyholt: Bu ziyaret çok bilgilendirici oldu. Özellikle sivil toplum örgütleriyle buluşmak ve hapishanelerdeki durum konusunda bilgi almak benim için çok kayda değer bir tecrübeydi. Özellikle Türkiye hapishanelerinde kadınların yaşadığı sorunlar konusunda bilgiler aldık. Tam da 8 Mart arifesinde bu ziyareti gerçekleştirdiğimizi düşünürsek özellikle siyasi tutsak olarak hapishanelerde bulunan kadınların sorunları üzerine konuşmamız çok anlamlıydı. Radikal sol bir partinin bir vekili ve kendisini feminist olarak tanımlayan bir kadın siyasetçi olarak toplumsal cinsiyet sorununun her yerde, her zaman tartışılmasının çok faydalı olduğuna inanıyorum. Böyle siyasi bir ziyaret sonrası eve döndükten sonra düşünecek çok konumuz olduğunu hissediyorum.

Abdullah Öcalan'ın 26 yıla giren tecridini nasıl değerlendiriyorsunuz? Öcalan sizce nasıl bir figür?

Carlqvist: Özellikle son bir iki yıldır Öcalan’ı bir entelektüel olarak tanımaya ve kitaplarını okumaya başladım. Elimde İsveççeye çevrilmiş iki kitabı var. Bunlardan biri Jineoloji üzerine. Öcalan’ın düşünceleri bende gerçekten büyük etki yaratıyor. Öcalan hiç kuşkusuz siyasi bir lider. Olası bir çözüm süreci için ise olmazsa olmaz bir isim. O nedenle acilen hapishaneden dışarı adım atabilmesini sağlamamız gerekiyor. Sadece özgür olursa bir barış sürecinin önü açılabilir. Öcalan’ın bir an evvel ailesi ve halkı ile kavuşması çok önemli. Kürt halkının yaşadığı sorunların çözülmesi için Türkiye’de demokrasinin gelişmesi gerekiyor. Kürtler dahil pek çok kesim insan haklarından yoksun. Bu çok garip. Öcalan’ın özgür olması için zaman geldi. Hem de çok acil, artık yaşı da çok ilerledi.

Nyholt: Sorunuzun ilk kısmına dair söyleyeceğim şey basit: Abdullah Öcalan ve tüm politik tutsaklar özgür olmalı. Öcalan’ın bir sembol olduğunu düşünüyorum; o sıradan bir insan değil, tüm siyasi tutsakları temsil eden bir sembol, özgürlük için mücadele eden pek çok insanı temsil eden bir sembol. Bu nedenle ona aşırı acımasız davranıyorlar. Bu nedenle onun üzerinde bu kadar acımasız bir tecrit uyguluyorlar. 

Bence Öcalan serbest bırakılmalı demek sadece adil olduğunuzu gösterir. Öcalan'dan bahsettiğinizde ailesiyle de avukatlarıyla da görüşemeyen bir tutsaktan bahsediyoruz. Ona uygulanan tecrit bu kadar acımasız bir uygulama. Görüştüğümüz insanlar ondan çok uzun zamandır haber alamadıkları için sağlık durumu konusunda çok endişeli olduklarından söz ettiler. Sağ mı? Öyle olduğunu umuyorum, ama bunu bile bilmiyoruz.

Elbette mücadele hiçbir zaman tek bir insanla sınırlı değildir, hiçbir zaman... Sivil toplumuyla, siyasi partisiyle Kurdistan'ın mücadele eden halkıdır esas belirleyici olan. Ama sembol olan ve lider olan kişi Öcalan. Ve halkın söylediği şu: Anahtar o. Bu nedenle kritik önemde bir isim. Bu nedenle umarım barış sürecine öncülük etmesine olanak sunulur.

İki feminist kadın vekil ile konuşma fırsatı bulmuşken mutlaka sormak istediğimiz bir konu da Kürt kadınının özgürlük mücadelesi… Kürt kadınlarının mücadelede öncü bir rol üstlenmesi Avrupalı feministlere ilham veriyor mu?

Carlqvist: Ben bir feministim elbette, feminist mücadele benim için çok önemli. Bu nedenle Kürtlerin mücadelesinde özellikle kadınlar için bu kadar ileri demokratik değerleri savunmasını çok etkileyici buluyorum. Onlar bizi uzaktan etkilemekle kalmıyor, partimiz içinde aktif siyaset yürüten pek çok Kürt kadın var. Şu anda birlikte çalıştığım yakın bir arkadaşım Nusaybinli ve partimizin yönetim kurulunda. Tabii ki partimiz kapılarını Kürtlere ve Kürt kadın siyasetçilere açmasaydı bu partide yer almazdım.

Nyholt: Kürt kadınlarını çok güçlü buluyorum. Hem işgale karşı mücadele edip hem de aynı zamanda nasıl feminist olunacağını Kürt kadınları gösteriyor. Kürt kadınları, kadın özgürlüğü için verilen mücadeleyi işgal sona erdikten sonra kurulacak yeni topluma ertelemiyor, hayır; iki mücadele aynı anda yürütülmelidir ve onlar bunu yapıyor. Kolunda feminizm dövmesi taşıyan benim gibi bir kadın için bu çok önemli. Biliyoruz ki mücadele veren kadınlar toplumda iki kat, belki üç kat daha fazla baskı görüyor. Çünkü onlar yoksulluğa, işgale ve diğer tüm baskılara karşı mücadele verirken aynı zamanda patriyarkayı da (erkek egemen sistemi) karşılarına alıyor. Hem Kürt özgürlük mücadelesi içinde hem Kürt toplumu içinde kadınların bu kadar önemli bir yere sahip olmaları tek kelimeyle ilham verici! Kürt kadınlarının tüm kalbimle destekçisiyim ve elbette mücadele eden tüm kadınların.

Bazı sol çevreler kadın devrimi sorusuna çok mesafeli yaklaşıyorlar…  Rojava Devrimi'ne devrim diyor musunuz? Devrimin kadını olur mu? Ve Rojava Devrimi bir kadın devrimi mi?

Nyholt: Evet, evet ve yine evet! Bir sosyalist olarak sınıf sorunu her zaman gündemimdedir. Ama hiçbir zaman cinsiyetin toplumdaki rolünü inkar edemeyiz. Kadınların çifte baskıya maruz kalması onları özgürlüğü iki kat daha fazla istemeye itiyor. Yani bizi zayıf kılan şey aynı zamanda bizi güçlü kılıyor. Elbette kadınlar devrime öncülük edebilir. Elbette devrim bir kadın devrimi olabilir ve öyle olursa daha iyi bir devrim olur. Rojava'da devrime kadınların öncülük etmesinin devrim sonrasında yaratılan toplumda daha farklı bir perspektif yarattığını düşünüyorum. Umarım orada yarattıkları toplum modelinin uzun yıllar yaşadığını ve kendisini daha da büyüttüğünü görebiliriz.

Türkiye temaslarınız sonrası eve döndükten sonra Kürtlerle dayanışma konusunda ne tür adımlar atmayı planlıyorsunuz?

Carlqvist: Daha en son Ocak ayında CPT’nin İmralı ve Öcalan konusunda neden kapsamlı bir rapor hazırlamadığı konusunda İsveç Parlamentosu’nda bir soru önergesi verdik. Bu konuyu yakından takip etmeye devam edeceğiz. 

Kürt sorununu yüreğimizde hissediyoruz. Elbette Filistin sorunu da buna dahil. Şu anda tabii pek çok gündem Filistin etrafında dönüyor. Direkt olarak Kürt sorununu daha az tartışsak da onu bir kenara itmiş değiliz. Yakın zamanda bir seçime gireceğiz ve İsveç’te ciddi bir Kürt nüfusu var. Kürtlerin sürece katılımı için elimizden gelen ne varsa yapacağız. 

Nyholt: En önemli işimiz eve döndükten sonra başlıyor. Bu her zaman böyledir. Norveç, Kürtler konusunda uzun zamandır sessizdi. Rojava devrimi sırasında biraz hareketlilik kazanmıştık, pek çok eylem yapıyorduk. Döndüğümüzde özellikle Oslo'da 'Öcalan'a Özgürlük' uluslararası kampanyasının bir parçası olarak düzenlenen eylemlere destek vermeye devam edeceğiz. Ama ben bir milletvekili olduğum için Öcalan'ın durumu, tecrit koşulları ve Norveç'in Türkiye'yi uluslararası hukuka uymaya davet etmek konusunda, daha fazla şey yapması konularında politik tartışmaları daha çok yapmam gerektiğini düşünüyorum.

Uymamız gereken kurallar var ve Türkiye bunlara uymuyor, biz Norveç olarak bu konuda ne yapacağız? Bu soruyu daha çok soracağım. Kürt kadınları ve İşgal altında yaşayan tüm kadınlar konusunda sesimi daha çok yükselteceğim.

Yerel seçimlerde seçim güvenliğini gözlemek için Mart ayında Türkiye’ye gelecek heyet içinde yer alacağım. Mart ayında aynı zamanda Newroz olacak. Newroz, Kurdistan'ı tartıştırmak ve bu konuda kamuoyu yaratmak için her zaman iyi bir fırsat. Bunu değerlendireceğim.

***

Kurdistanla dayanışma unutulmamalı

Sayın Nyholt, sizinle özel olarak ilgilendiğiniz Filistin meselesine biraz daha eğilmek isteriz. Tüm dünyada Filistin üzerinden oldukça anlamlı bir dayanışma yükseliyor. İsrail, Filistin’i vururken Türkiye de Kuzey-Doğu Suriye’yi vurmaya, bağımsız insan hakları gözlemcilerinin defaatle belgelediği şekilde sivilleri ve sivil altyapı tesislerini hedef almaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Kuzey-Doğu Suriye’deki sivil ölümlerine dair hiçbir sorumluluk üstlenmezken Filistin’deki sivillerin savunuculuğunu üstlenerek Netanyahu’yu hedefe koyuyor. Bu çelişkiye yorumunuz nedir?

Şu an Filistin meselesi ile dünyada hiç görmediğimiz bir şeye şahit oluyoruz, farklı bir şeyler oluyor. İnsanlar artık sokaklara dökülüyor. Yüzbinlerce insan Avrupa'da sokaklarda. Oslo'da eksi 35 derece soğukta binlerce insan Filistin için sokağa döküldü. Ama liderler ve parlamentolar onları dinlemiyor. Şu an sokağa dökülen insanlar acil eylem, ateşkes ve İsrail'e yaptırım talep ediyor. Ama liderler onları dinlemiyor ve bu nedenle, özellikle Avrupa'da sokak ve siyasi liderlikler arasındaki uçurum büyüyor. 

Avrupa’da tek bir zamanda tek bir kriz üzerine yoğunlaşan bir siyaset ortamı hakim. Norveç’te ve Avrupa’da uzun zamandır tüm gözler Ukrayna’nın üzerindeydi, şimdi de buna Filistin eklendi. Ukrayna'dan sonra Filistin'de işgale karşı Avrupa'da sesler çoğaldı. Elbette Filistin ile dayanışmayı yükseltirken Kurdistan’ı da unutmamamız gerekiyor. Tüm bunlar yaşanırken Kurdistan ile dayanışmaya da yer olmalı. Çünkü bu aynı mücadele, çünkü bu da işgal karşıtı bir mücadele. Rusya, İsrail ya da Türkiye fark etmez; kim işgalciyse ona dur denmeli ve işgale karşı ses çıkarılmalı. Farklı işgaller ve o işgale karşı çıkan özgürlük savaşçıları arasındaki bağlantıları kurabilmeliyiz.

Erdoğan'ın tek isteği kendisi üzerindeki okları İsrail'e karşı çevirmek, hepsi bu. Erdoğan'ı demokratik bir lider olarak görmüyorum. Türkiye toplumunda pek çok şeyin yolunda gittiğini düşünmüyorum. Kurdistan'ın özgürlüğe ne kadar ihtiyacı varsa, Türkiye'nin de demokratikleşmeye o kadar ihtiyacı var. Bence her iki mücadele arasında tarihsel olarak paralellik var.

Sayın Carlqvist, İsveçli olduğunuz için size özellikle İsveç’in NATO üyelik sürecini nasıl değerlendirdiğinizi, partinizin bu konuda nasıl bir tutum izlediğini sormak isteriz. Bu süreçte Kürtler başta olmak üzere pek çok siyasi sığınmacının Türkiye’ye iadesi üzerine birtakım pazarlıklar yapılmıştı…

Bu zor bir soru ve konuşmamız gereken çok önemli sorunlara işaret ediyor. Benim ülkemde NATO süreci elbette çok hassas bir süreçti. Ben kendi adıma bu süreci ve bu sorunları tartışmaya açmak için uzun yıllardır mücadele verdim. Tüm bu soruları İsveç’te parlamentoya taşıyan tek parti biziz açıkçası. Fakat tabii biz küçük bir partiyiz ve parlamentoda muhalif bir rol üstleniyoruz. Dışişleri Bakanlığı’na pek çok soru önergesi verdik. Partimiz NATO sürecinde en agresif şekilde tartışma yürüten parti oldu. Biz o süreçte de Abdullah Öcalan’ın tecridi ve Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesinin (CPT) rolü konusunda pek çok tartışma yürüttük.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.