Müzikle milliyetçiliği yıkıyor

Dosya Haberleri —

Erdem Pancarcı / Foto: Ali Bagdu

Erdem Pancarcı / Foto: Ali Bagdu

24 Nisan’da Aschaffenburg’da Ermeni halk şarkıları konseri verecek Erdem Pancarcı Yeni Özgür Politika'nın sorularını yanıtladı.

  • Dedem 60 yıl önce Almanya’ya yerleşiyor. Annem ve babam da çocuk yaşta Almanya'ya gelmişler. Ben de 80’lerin sonunda Almanya'da doğdum. Ailem Aschaffenburg Halk Evi'nde aktifti. Hem amcam hem babam yıllarca oranın başkanlığını yaptılar. Ben de 5 yaşından itibaren dernekte bağlama eğitimi almaya başladım.
  • Beş yıldır ilk solo albümümü hazırlıyorum. Yüzlerce projem oldu ama albüm ilk olacak. Aşıklık geleneğiyle ilgili bir albüm olacak. Aşıklık geleneği Anadolu'da, Gürcistan'da, İran'da var ve Ermenistan'da da. Birlikte kayıt aldığımız Ermenilerin dediği gusan da aşıklığın ikinci bir formudur. Onlar “Gusan aşık gibi bir adamdır” diyor, bizde de ozan, aşık gibi bir adamdır.
  • Ermeni kurumlarla görüşmelerimiz sürüyor. İlk defa Aschaffenburg’un 30-40 km çevresindeki kurumlar konserin olacağı gün kiliseye gitmeyecekler. Normalde onların ayinleri oluyor o gün. İlk defa kiliseye değil tiyatroya girecekler. O yüzden konseri onlar için uygun bir şekilde dizayn etmeye çalışıyoruz. En nihayetinde onlar için yapıyoruz.

İLHAMİ ERDOĞAN/FRANKFURT

Müzisyen ve besteci Erdem Pancarcı, “Ermeni Halk Şarkıları/Lieder aus Armenien” adlı özel bir konserle Almanya’nın Aschaffenburg kentinde müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümü 24 Nisan’da yapılacak konserde Ermeni halk şarkıları seslendirilerek, Ermeni Soykırımı'nda yaşamını yitirenler ve yerinden edilenlerin anısı canlı tutulacak. Ayrıca Erdem Pancarcı’nın ünlü Ermeni halk şairi Paroujr Sewak’ın Ermenice bir şiirini besteleyerek yaptığı eseri ve Ermenistan’da Gousan Korosu ile kayda aldığı klip de konser akşamı sinevizyon gösterisi eşliğinde seyirciyle buluşacak. Ermeni halk şarkılarının söyleneceği bu özel gecede, Erdem Pancarcı’ya biri Yunan altısı Kürt ve Türk sanatçılardan oluşan bir ekip ezgi ve enstrümanlarıyla eşlik edecek. Aschaffenburg’un devlet tiyatro salonunda gerçekleşecek olan konser öncesi müzisyen ve besteci Erdem Pancarcı ile müzikal yolculuğunu, Ermenistan deneyimini, soykırımın izlerini ve günümüzdeki etkilerini konuştuk.

Almanya’da doğduğunuz halde köklerinizle güçlü bir bağınız var. Bize öncelikle kendinizden ve müzikal yolculuğundan bahseder misiniz?

Dedem 60 yıl önce Almanya’ya yerleşiyor. Annem ve babam da çocuk yaşta Almanya'ya gelmişler. Ben de 80’lerin sonunda Almanya'da doğdum. O yüzden bizim için Almanya hakikaten bir memleket diyebiliriz. Ailem Aschaffenburg Halk Evi'nde aktifti. Hem amcam hem babam yıllarca oranın başkanlığını yapmışlar. 5 yaşından itibaren dernekte bağlama eğitimi almaya başladım. Aynı dönem buradaki müzik okulunda davul eğitimi aldım. İki ana enstrümanım batı davulu ve bağlamadır. Bunların ikisinde de yaklaşık 10-13 yıl eğitim gördüm. Babam tonmaisterdi (ses teknisyeni). Burada bir stüdyo kurdu. Ozan Emekçi'nin, Ozan Rençber'in, Ali Asker'in albümleri, Kızılırmak'ın Gölge albümü ve Şivan'la olan düeti bu stüdyoda kaydedildi. Erdal Güney'in ilk albümü buradan çıktı mesela. Hala radyolarda çalan İlkay Akkaya’nın Adıyaman şarkısı burada kaydedildi. Çocukluğum böyle geçti. Bu ortamda yetişmek hakikaten büyük bir onur ve büyük bir şans benim için. Aynı zamanda stüdyoda büyümek çok önemli bir ilham kaynağı oldu. Hep babamları gözlemliyordum. Perşembe’den Pazar’a kadar bir albüm bitiriyorlardı. Günde belki 18 saat çalışıyorlardı. Müthiş bir yoğunluk vardı. Farklı yerlerden farklı uzmanlardan çok sayıda müzisyen geliyordu. Köln'den bir neyci, Türkiye'den gitarcı ve bas gitarcı geliyordu. Havaalanından alınıp getiriliyor, hemen kayıt yapılıyor tekrar havaalanına bırakılıyordu. Biz şu an çok rahatız ama o zaman öyle değildi. O dönem siyasi gerekçelerden dolayı Türkiye'ye gidemeyenler kayıtları mecburen burada yapıyordu. Artık herkes buralı; uzun süre çalışabiliyoruz.

Halk Evi'nde derin bir halk müziği eğitimi gördük. 5-6 yaşında perküsyon çalıyordum; daha sonra bağlamaya geçtim. Orada Cafer Salman hoca vardı; birçok kişinin bağlama hocasıdır. Hem büyük bir koromuz hem de halk oyunları ekibimiz vardı. Oyun repertuarı 13 yöreye dayanırdı ve ekibin tüm müziklerini biz canlı olarak çalıyorduk. O 13 yörenin müzikleri bizim DNA'mıza işledi. Diyarbakır, Adıyaman, Kafkas, Azeri, Artvin'den, Silifke'ye kadar… Bir şekilde etkiledi bizi ve hala da aklımızda. Orada önemli bir eğitimden geçtik.

Erken yaşta müzikle tanışmışsınız peki profesyonel olarak ilgilenmeniz nasıl oldu?

Bu çocukluğumuz tabii. Daha sonra daha profesyonel yaklaşımlar oldu. Stüdyoyu 2010'da babamdan devraldım. 2010'dan beri yalnızca müzikle geçiniyorum. Ondan önce bir tornacılık geçmişim var. Almanya'daki ailelerin standart korkularıdır; gelecek kaygıları… En azından elinde bir belge olsun diye zorla tornacı yaptılar. Demirle çalışıyorduk. Ama şu an baktığım zaman o da önemli bir etkide bulundu. Çünkü bugün kendi enstrümanlarımızı yapıyoruz. İlgi alanımız enstrüman restorasyonu. Ben mesela eski enstrümanlar topluyorum. Yaklaşık 200-300'ü aşan enstrümanımız var. Onları arkadaşlarla restore ediyoruz. Dünyanın çeşitli bölgelerinden ağaç getiriyorum. Onlarla sıfırdan tembûr ya da saz yapıyoruz. Bu işlerde tornacı mesleğinin işe yaradığını sonradan anladık.