Öcalan’sız savaş olur, barış olmaz

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • 1990’ların sonunda başlayan süreç, önce büyük devletlerin “dolaylı” katılımlarıyla Kurdistan merkezli “bölgesel savaşa” yol açtı, günümüzde ise bu devletlerin “doğrudan” katıldığı, ucu nükleer savaşa açılan bir savaşa dönüşmeye başladı.
  • Şimdi insanlık komplonun dehşet verici sonuçlarını yaşıyor. Bu sonuçların başlangıç noktası uluslar arası komplo ise, onları ortadan kaldırmanın başlangıç noktası da Başkan Apo’nun fiziki özgürlüğe kavuşması ve şimdi devam eden komplo sürecine son verilmesidir.

Neler oluyor?

Olan yıllar ve yıllar önce, uluslar arası komplonun hemen ardından Başkan Apo ne dediyse onlar oluyor. 1989’da Sovyetler Birliği yıkılmanın eşiğine gelmiş, müttefiki Suriye de zayıflamış, General Atilla Ateş’in sınıra gelip NATO’dan aldığı destekle Suriye’yi tehdit etmesiyle komplo süreci başlamıştı. Öcalan esaret altına alındı, sosyalist dünya sistemi çöktü. ABD Irak’ı işgal etti. Sonra Afganistan’a girdi. Türk devleti Kurdistan köylerini yaktı. Üçüncü Dünya Savaşı tırmandı, “Arap Baharı” kışa döndü. DAİŞ Irak’ın ve Suriye’nin yarısını işgal etti, Şam tehlikeye girdi. İmdadına Kürt halkı yetişti. Rojava devrimi başladı. DAİŞ için büyük bir tehlike oluştu. Ve Kobane’de efsanevi bir direniş sonrasında, hem Türk devleti hem de DAİŞ yenildi. Şam kurtuldu. DAİŞ’in kan döktüğü Avrupa “huzura” kavuştu.

Ama savaş durmadı. NATO Rusya’yı kuşatmak için harekete geçti. Savaş Ukrayna’ya sıçradı. Azerbaycan Ermenistan’a saldırdı. Üçüncü Dünya Savaşı’nda “yenik” düşen Türk devleti 2016 darbesiyle mutlak bir diktatörlük haline geldi. Ama darbe çare olmadı. Erdoğan rejimi teslim bayrağını çekti, NATO’ya kapılandı. Türk-Azeri ittifakı İran’ı kuşattı. Balkanlar’da Sırbistan ve Kosova savaş eşiğine geldi. Belarusya ve Polonya gerginliği tırmandı. Ve şimdi Türk devleti “alt ve üst yapısını” yok etmek üzere Rojava’ya savaş açarken, İran’ın desteklediği Hamas ve Hizbullah’la İsrail arasında şu anda süren savaş başladı. Gerçek savaş İran ve İsrail arasındadır. Ve eğer İran bu arada hazırlığına çoktan başladığı nükleer silaha sahip olduysa, başta Kurdistan’ın dört parçası olmak üzere Ortadoğu halkları “bölgesel nükleer savaş tehlikesiyle” yüz yüze geldi.

Stratejik sebep emperyalist aşamadaki kapitalist modernitenin sosyalizmin yıkılmasından sonra yeni bir “pazarları paylaşma” kavgasıdır.

Varşova Paktı’nın yıkılmasıyla dünya çapındaki “sosyalist dünya ile kapitalist dünya arasındaki yaklaşık güç dengesi” emperyalizm lehine kökten değişti, aktüel olarak dünya, her ikisi de emperyalist nitelikli ABD-AB ve Rusya-Çin devletlerinin hegemonya kavgasına giriştiği bir “paylaşım alanına” dönüştü. Bu “küresel” emperyalist hegemonya kavgasına, bu iki merkezden birine dayanan “bölgesel emperyalist devletler” arasındaki “bölgesel hegemonya” kavgaları eşlik etti.

1990’ların sonunda başlayan bu süreç, önce büyük devletlerin “dolaylı” katılımlarıyla Kurdistan merkezli “bölgesel savaşa” yol açtı, günümüzde ise bu devletlerin “doğrudan” katıldığı, ucu nükleer savaşa açılan bir savaşa dönüşmeye başladı. Bütün bu savaş sürecini Başkan Apo, “Üçüncü Dünya Savaşı” olarak yorumladı. O günlerde PKK dışında hiçbir politik örgütün, kurumun ve medyanın ciddiye almadığı bu saptama günümüzde inkar edilmez bir gerçek halini aldı.

Başkan Apo, kendisine karşı yapılan “uluslar arası komployu” adı geçen devletlerin “dünya savaşının önünü açmak” amacıyla gerçekleştirdiklerini söylediği zaman da sözü edilenler aynı öngörüsüzlükle davrandılar. Şu anda yaşanan küresel ve bölgesel emperyalist karakterli savaşta, dört parça Kurdistan’daki Apocu siyasi ve toplumsal hareketler ve bu hareketlerle doğrudan ya da dolaylı ilişki içindeki sosyalist, komünist, anarşist, barışçı ve feminist güçler dışında bütün devletler, bütün partiler ve onların halkları, gönüllü ya da gönülsüz “taraf” haline geldiler. 25’inci yılını dolduran komplo olmasaydı, başında Öcalan’ın fiilen yer aldığı dört parça Kurdistan halkı, komplo yüzünden 1998 ile 2004 arasındaki altı yılı, iç sarsıntılarla kaybetmeyecek ve biricik barış etkeni olarak Ortadoğu’da başlatılan savaşın önüne güçlü bir barikat olarak çıkacaktı. Bu güç başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu ülkelerindeki halklara öncülük edecek, onların saflarında savaş karşıtı büyük bir mücadeleyi başlatabilecekti. Komplo, PKK’yi yok etme amacına ulaşamadı, ama ona çok büyük zarar verdi. Verilen zararı Apocu hareket altı yılın sonunda onardı, ancak Üçüncü Dünya Savaşı’nı önleme imkanına ne yazık ki sahip olamadı.  

Buna karşılık, 2004 ile 2010 yılları arasındaki büyük atılımı ile bu hareket Bakur’da Türk devletini “çözüm sürecine” zorladı, onun emperyalist yayılmacı planlarını bir süre için önledi, 2015 yılına kadar da,  başlayan Rojava devrimine müdahale etmesini geciktirdi. Türk devleti müdahale ettiği zaman, Bakur serhildanının yardımıyla, artık Rojava devrimi kendini savunabilecek güce ulaşmıştı. Bu tarihsel süreç, eğer komplo önlenebilseydi, dört parça Kurdistan’da benzer devrimci süreçlerin yaşanma ihtimalinin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamıştır. Vaktiyle V.İ.Lenin’in dediği gibi “ya devrim emperyalist savaşı önleyecek yada savaş devrime yol açacaktı.” Rojava devrimi bu öngörüyü kısmen doğruladı.Tümüyle doğrulanmasını komplo önledi

İşte şimdi insanlık bu komplonun dehşet verici sonuçlarını yaşıyor.

Bu sonuçların başlangıç noktası uluslar arası komplo ise, onları ortadan kaldırmanın başlangıç noktası da Başkan Apo’nun fiziki özgürlüğe kavuşması ve şimdi devam eden komplo sürecine son verilmesidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.