Olof Palme davasına ilişkin bir kaç söz

Forum Haberleri —

❏

NEDİM SEVEN

Olof Palme, dünyada gelişen ve gençliğini etkisi altına alan 1968 hareketleri, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika başta olmak üzere ulusal kurtuluş hareketlerinin “Devrim–Sosyalizm” etkisinin en yoğun olduğu yıllarda İsveç’te başbakanlık yapıyor. Dünyadaki siyasi güçlerin NATO ve Varşova olarak kutuplaştığı, ideolojik, siyasi, ekonomik ve toplumsal yaşamın her alanında çelişki ve bloklaşmaların keskinleştiği, her alanda çatışmaların yoğun olduğu yıllarda Olof Palme anti emperyalist, halkçı ve devrimci eylem ve söylemleri ile İngiltere, ABD ve İsrail stratejik üçlü ittifakının politikalarına karşı çıkan bir kişidir.

NATO adına komünizme karşı mücadelede Gladyo örgütünün, kapitalist–emperyalizmin çıkarlarını korumak adına karanlık işlerin işlendiği yıllarda Olof Palme cesurca halkları, devrimcileri savunan, dünyada silahsızlanma mücadelesine her yerde öncülük eden bir pratiğe sahipti, 1970’ler ve 1980’lerde Türkiye–Kürdistan’da gelişen devrimci mücadeleyi kan, baskı, zulüm politikaları ile bastırmak isteyen militarist, kemalist, faşist TC rejiminin uygulamalarından kaçıp İsveç’i sığınak olarak seçmeleri tamamen Olof Palme’nin kişiliğine ve pratiğine güvenerek iltica etmişlerdir.

Şüphesiz dönemsel olarak en radikal olan ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren Kürtler ve Kürt hareketinin mücadeleci, devrimci kişileri de doğal olarak en fazla korunmak için İsveç’i seçmişlerdir.

1970–1980’ler ve sonrası da Kürt siyasetçi, aktivist ve devrimcilerin en yoğun gittiği ülke İsveç olmuştur. Olof Palme yaşadığı ve özellikle devlet yönetiminde yer aldığı sürede Kürtlere ve Kürt halkının özgürlük mücadelesine dostça yaklaşmış, sempati ile Kürtleri bulunduğu her mekanda açıkça desteklediğini beyan etmiştir.

Olof Palme, 28 Şubat 1986 günü bir suikast ile öldürüldü. 34 yıl süren “Palme Suikastı dosyası”nın Başsavcısı Krister Petersson basına yaptığı açıklamada katil zanlısının 2000 yılında ölen Stig Engstrom olduğunu söyledi. Engstrom’un cinayeti tek başına işlediği sonucuna vardıklarını belirten Petersson, ölen katil zanlısını sorgulama ihtimali kalmadığı için artık dosyayı kapattıklarını belirtti.

Savcı Petersson’un açıklaması sonrası haklı olarak PKK yetkililerinden ve Avrupa, İsveç’teki Kürt kurum ve temsilcilerinden açıklamalar yapıldı. İsveç devletinin Palme suikastinde Kürt halkının ve Kürt devrimcilerinin 34 yıl boyunca mağdur edildiğini, İsveç’in Kürtlerden ve PKK’den özür dilemesi gerektiğini belirttiler. PKK ve Kürtler töhmet altında bırakıldı. Mağduriyetin ötesinde bir halkın kurtuluşu ve özgürlüğü için kader belirleyici görev ve sorumluluklar yürüten devrimci ve yurtseverler baskı ve ağır suçlamalarla yüz yüze kaldı.

Esas olarak Önder Apo’nun savunmalarında belirttiği gibi 1985 yılında NATO adına Almanya devletine rol verilerek çok planlı bir şekilde Ortadoğu’nun gelecekteki devrimci dinamiğinin önünün alınması için Avrupa başta olmak üzere uluslararası ilişkilerde gelişmenin önünü almak, kriminalize etmek, NATO çıkarları adına Gladyo operasyonları ile PKK önderliğine ve hareketine çok planlı yönelimler oldu. NATO–BM’lerin üye ülkelerinin desteklemesi için yasal kılıf olarak 5. Maddeye dayanarak TC’yi her açıdan ilk silahlandıran, destekleyen Almanya olmuştur.

PKK hareketinin Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişimini önlemek, ulusalararası ilişkilerde kriminalize etmek için çok planlı yapılan NATO operasyonlarında Almanya’nın özel görevlendirildiğini belirtmek gerekir. Hatta eski MİT müsteşarlarından Hanifi Avcı’nın ‘Haliç’teki Simonlar’ kitabında belirttikleri iyi incelenirse Almanya’nın nasıl bir PKK karşıtı bir çalışma içerisinde olduğu net anlaşılacaktır.

İsveç ülkesi devrimcilere, sosyalistlere kucak açarak, halkları, devrimcileri desteklemesi ve silahsızlanma kampanyalarında öncülük etmesinden dolayı çok bilinçli olarak Olof Palme’nin hedeflendiğini tespit etmek gerekir. Olof Palme suikastının uluslararası komplonun bir tezgahı olduğu anlaşılmaktadır. Dikkat edilirse Avrupa’daki tüm PKK yasaklarında Almanya öncülük etmiştir.

28 Şubat 1986’da Olof Palme’ye suikast yapıldıktan hemen sonra “Düesseldorf Davası” açılmış, PKK’nin önder kadroları ve Önder Apo bu davalarda yargılanıp mahkum velmiş ve Kürtlerin kriminalize edilmesi hedeflenmiştir. Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan ve kimi arkadaşlar yıllarca cezaevlerinde kalmış, esasta Guantanamo olarak niteleyeceğimiz bir özel cezaevi ve mahkeme bu dava için sıfırdan yapılmıştır.

Yine 1993’te ilk PKK yasağını Almanya başlatmış, ardından Fransa yasak gerekçeli Kürtlere yönelmişlerdir. 1993’lerde yüzlerce Kürt yurtseveri baskıya maruz kalmış, cezaevlerine atılmışlardır. Uluslararası terörizm gerekçesiyle PKK’nin BM ve AB ‘terör örgütleri listesi’ne almaları da esasta ABD–İsrail–İngiltere üçlüsünden kaynaklı ABD, BM ve AB’deki nüfusunu kullanarak Türkiye’deki çıkarları ve NATO çıkarlarını göstererek haksız yere PKK’nin terörist örgütler listesinde yer almasına yol açmıştır.

1984–1999’a kadar aktif savaş yürüten PKK ne hikmetse terörist görülmemiştir. Ne zamanki uluslararası büyük komplo ile önder Apo tutsak alınıp TC’ye teslim edildikten sonra PKK terörist olarak nitelenmiştir. 1999’da savaşı durdurup ateşkes ilanına geçen PKK ve Kürtler AB ve BM’lerce terörize edilerek kriminalize edilmek istenmişlerdir. Yine ilginçtir PKK ilk ateşkesi ilan ettiği 1993’te de savaşı durdurduğunu beyan etmesi ile Almanya ve Fransa da PKK faaliyetleri yasaklanmıştır.

2002’den AKP’nin iktidara gelmesi ile beraber PKK’ye dönük uluslararası Gladyo operasyonları daha fazla yoğunlaşmıştır. 2006 ile birlikte ard arda Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya, Danimarka, Belçika gibi ülkeler NATO’daki görev gereği TC’ye karşı Kürtler ve PKK’yi bir pazarlık ve ticari ilişkiler kartı olarak ele alarak hukuksuz ve haksız baskın ve operasyonlarla Kürtler kriminalize edilmişlerdir. Onlarca politikacı ve Kürt yurtseveri yıllarca cezaevlerinde haksız yere tutulmuşlardır. Kürt basın kurumları bu gerekçelerle politik, ticari çıkarların kurbanı haline getirilmişlerdir.

Med TV, Medya TV, Roj TV gibi kuruluşlar haksız ve hukuksuzca kapatılmış sonrası tazminat davalarında tüm bu kurumlar aklanmışlardır. İnterpol ve Ewropol listeleri TC’nin daha fazla soyulması için NATO çıkarları gözetilerek sürekli güncel hale getirilip TC faşist iktidarlarının kelle avcılığı politikasına AB, ABD tam destek vermiştir.

Olof Palme cinayeti sonrası Kürtlere ve Kürt temsilci ve devrimcilerine her türlü hukuku da çiğneyerek acımasızca yönelimler olmuştur. Kürt kurumlarına, temsilcilerine yönelimlerle sınırlı kalmayan çıkar güçleri her türlü ahlaksızlığı, çirkinliği içinde barındıran yöntemlerle Önder Abdullah Öcalan’ı korsan yöntemlerle kaçırılarak İmralı sistemine kapatılmıştır. 22 yıldır amansız tecrit koşullarında Önder Apo’nun deyimiyle proto Guantanamo’ya götürülüp tutsak edilmesi, Olof Palme cinayetini planlayıp, uygulayan Gladyo güçlerinin işidir. Bununla da yetinmeyen gladyocu güçler 9 Ocak 2013’te Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i AKP, MİT ortaklığında Türk tetikçi tarafından katledilmişlerdir.

Olof Palme davası İsveç savcısı açısından kapanmış olabilir ama Kürtler, PKK ve halklar için dava esas yeni başlamıştır. O halde ne yapmak gerekir.

1. Başta davanın mağduru Kürtlerden ve PKK’den İsveç devletini temsil edenler özür dilemelidir.

2. Olof Palme, sosyalizmin, sosyal demokrasinin her açıdan savunucusu olduğundan Palme anısına İskandinav ve Avrupa solu çok ciddi özeleştiri ve tartışmalarla sosyalizm ve Demokratik Sosyalizmi güncelleştirerek her türlü tartışma platformu, Kongre ve konferanslar yapabilmelidir.

3. Hukuki açıdan birçok ülkeden oluşan bağımsız yargıçlar kurulu davanın faili ve tekniki boyutları da dahil tüm siyasi, ticari ve ekonomik çıkarların açığa çıktığı, CIA, MOSAD, SAPO vb. karanlık işleri yapan örgüt ve grupları da sorgulayacak halka ve kamuoyuna açık, şeffaf bir sorgu, yargı süreci başlatılabilmelidir.

4. Mağdur olan Kürtler ve Temsilcileri kendi cephelerinden her türlü bilgi ve belgeyi paylaşan adeta Dreyfos niteliğinde siyasi sonuçlara yol açabilecek ve Kürt halkını, PKK’yi özgür Kürdistan’da buluşturacak önemde sürecin her türlü aşamasına aktif katılmalılar.

5. 13 Şubat 2007’deki Avrupa Bakanlar Komitesinin Önder A. Öcalan’ın yeniden yargılanmasına ihtiyaç yok siyasi kararı biran önce iptal edilmeli. Olof Palme dosyasından aklanan PKK ve Kürtler gerekçesiyle Avrupa insan hakları Mahkemesinin İmralı duruşmalarının 5. Maddeden ihlali yönündeki karar güncellenmeli, Önder Apo’nun özgür koşullarda savunma ve müdahil olma yolu açılmalıdır.

6. Avrupa’da, PKK dava dosyaları otomatik olarak hükmünü yitirmiştir. Onun için PKK teröristtir safsatası anlamsız hale gelmiştir. PKK ana sütü kadar ak ve başı dik olarak kamuoyu ve halklar nezdinde demokratik sosyalizmin ve demokratik ulusun öncü kurmayı olarak tarihe hükmetmiştir.

7. AB, ABD, BM Olof Palme suikasti için İsveç Başsavcısının yaptığı açıklamadan sonra ahlaki ve siyasi olarak PKK’yi terörist örgütler listesinden çıkarmalıdır.

8. Kürt halkı, Kürt temsilcileri ve Kürt kurumları dünyanın her yerinde seminer, konferans, platform vd. birçok açıdan PKK’nin haklı mücadelesini daha net ve açık bir şekilde kampanyalarla çekinmeden sahiplenmelidir.

9. PKK ve Kürt halkına stratejik olarak dost olan tüm kişi ve kurumların Olof Palme cinayeti konusunda kamuoyunu bilgilendiren her türlü çalışmada aktif söz söyleme, tartışma ve savunma hakkı daha fazla doğmuştur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.