Önder Apo’nun tavrı ve CPT

Meral ÇİÇEK yazdı —

  • CPT olsun OPCW olsun ya da başka bir devletlerarası kuruluş olsun, istedikleri kadar insan haklarından, işkencenin önlenmesinden, kimyasal silahların yasaklanmasından dem vursunlar, tarif edilen misyonlarının aksine ancak devletlerin suçlarının gizlenmesine hizmet ediyorlar.
  • CPT, raporlarını ancak söz konusu üye devletin onayı dahilinde yayınlayabileceğini söylüyor. İyi de, işkence uygulayan bir devlet onu ifşa eden bir raporun yayınlanmasına izin verir mi hiç?

İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) Eylül ayının sonunda İmralı’ya gitti. 3 Ekim 2022’de yaptığı açıklamada, 20-29 Eylül tarihlerinde üst düzeyli bir heyet olarak Türkiye’ye yaptıkları ziyaret kapsamında “mevcut durumda tesiste tutulan bütün (dört) tutsaklara gösterilen muameleyi ve bulundukları tutukluluk koşullarının incelenmesi amacıyla” İmralı Cezaevi’ne de gittiklerini duyurdu. Açıklamaya göre “Bu bağlamda tutsaklara sunulan toplu aktiviteler ve onların dış dünya ile ilişkilerine özel önem verildi”. Ayrıca CPT’nin İmralı Cezaevi’ne ilişkin “uzun süredir devam eden tavsiyelerinin uygulanması” için Türk yetkililerle görüşmeler gerçekleştirdiği de açıklamada yer aldı. 
Yani açıklamaya bakıldığında Önder Apo’ya gösterilen muamele ve İmralı’daki yaşam koşulları incelenmiş, diğer tutsaklarla bir araya gelme koşulları ve dış dünya ile iletişimi, yani avukat ve aile görüşmeleri başta olmak üzere ziyaret ve iletişim hakları üzerinde durulmuş, ayrıca daha önce de ifade edilen tavsiyelerin Türk devlet yetkililerce uygulanması için gerekli görüşmeler yapılmıştır. 

Oysa 2 ay sonra öğreniyoruz ki CPT Önder Apo’yu görmemiş bile. Önder Apo ile görüşmeden kendisine gösterilen muameleyi, esir tutulduğu koşulları, İmralı’da bulunan diğer 3 tutsak ile bir araya gelme olanaklarını ve dış dünya ile – 21 aydır tamamen kesilen – ilişkisini nasıl incelemiş olabilir acaba? 

Bununla birlikte, eğer – tahmin edildiği gibi - Önder Apo kendisi görüşmeyi reddetmişse, yani CPT karşısında tavır göstermişse, bu durum karşısında heyette alarm zilleri çalması gerekmez miydi? Yani bu tavrı ciddi bir uyarı olarak ele alıp buna göre – kendi görev ve misyonları doğrultusunda - TC yetkililerinden hesap sormaları gerekmez miydi? 

Ama anlaşılıyor ki Önder Apo’nun son derece ciddi ve uyarıcı niteliğindeki tavrı karşısında CPT sıradan yaklaşmıştır. Hatta Önder Apo ile görüşmediklerini, dolayısıyla birinci elden kendisine gösterilen muameleyi ve tutukluluk koşullarını denetlemediklerini başta Kürt halkı olmak üzere kamuoyundan gizlemiştir. 

CPT’nin açıklamasına bakıldığında söz konusu Türk devlet yetkilileri ile görüşmelerinde İmralı’daki tutsakların bir araya gelmesini sağlayan toplu aktiviteler ve dış dünya ile iletişim imkanları üzerinde ‘özel duruldu’. Ama buna rağmen bu konuda en ufak bir değişiklik yok. Mutlak tecrit ağırlaştırılarak devam ediyor, disiplin cezası adı altında tecrit içinde tecrit katlanıyor. 

O zaman demek ki ya CPT İmralı’daki işkence ve tecrit sisteminden rahatsız değil ve dolayısıyla burada uygulanan işkenceyi bilinçli olarak görmezden geliyor ya da TC üzerinde herhangi bir etkisi yok. Fakat Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı bir kurum olarak CPT’nin etkisinin olmaması mümkün mü? Yani istese yaptırım uygulayamaz mı? Üye devletleri tarafından dikkate alınmadığında başvurabileceği mekanizmalar hiç mi yok? 

Bu noktada farklı bir sorun daha karşımıza çıkıyor. CPT, raporlarını ancak söz konusu üye devletin onayı dahilinde yayınlayabileceğini söylüyor. İyi de, işkence uygulayan bir devlet onu ifşa eden bir raporun yayınlanmasına izin verir mi hiç? 

Bu yönüyle bakıldığında CPT gibi devletlerarası kuruluşların iç işleyişinde ciddi sorunlar var. Çünkü bu işleyişler iddia edilen görev ve misyonların aksine üye devletlerin suçlarının gizlenmesine ve üstünün örtülmesine hizmet ediyor. Benzer bir durum Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü OPCW açısından da geçerlidir. Onun da tüzüğüne göre üye bir devlet başvuru yapmadığı müddetçe devletsiz halklar kimyasal silahlardan korunamaz. TC’nin saldırıları karşısında sığındığı gerekçe budur. 

Dolayısıyla CPT olsun OPCW olsun ya da başka bir devletlerarası kuruluş olsun, istedikleri kadar insan haklarından, işkencenin önlenmesinden, kimyasal silahların yasaklanmasından dem vursunlar, tarif edilen misyonlarının aksine ancak devletlerin suçlarının gizlenmesine hizmet ediyorlar. Bunun değişmesi için söz konusu kurumlar öncelikle kendi işleyişlerini misyonları ile uyumlu hale getirmeliler. Tabii amaçları buysa. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.