Oramar’a da giremiyorlar

Haberleri —

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk devletinin Batı Kürdistan’a yönelik askeri müdahale söylemlerinin blöf olduğunu belirtti. Herhangi bir saldırı ihtimali karşısında başta tüm Kürt halkının direnişe geçeceğini söyledi.
Gerillanın sadece Şemzînan’da değil, Zagros ve Botan’ın tümünde hakimiyeti elinde tuttuğunu belirten Karayılan, “Mevcut durumda bütün Botan-Zagros alanı söz konusudur.  19 Haziran’dan bugüne Türk ordusu karadan Oramar’a gitmiş midir? Hayır. Çünkü uçaklarla ve Kobralarla günlerce bir savaş yürütüldü ama girilemedi. Türk ordusu orada püskürtüldü ve şimdi Oramar-Şitazin alanları neredeyse gerillanın kuşatması altındadır” dedi.
Karayılan, Batı Kürdistan’daki gelişmeler ve Kuzey’de yaşanan savaşa ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
 
Hewlêr’de biraraya gelen Suriye Kürt Ulusal Meclisi ile Batı Kürdistan Halk Meclisi birleşerek Yüksek Kürt Konseyi’ni kurdular. Bu konuda neler belirtebilirsiniz?

Bölgemiz Ortadoğu’nun köklü bir değişimi yaşadığı ve yeni bir yapılanma sürecine girdiği tarihin bu önemli aşamasında, ayrı ayrı Kürdistan’ın tüm parçalarında ve tüm parçalar arasında ulusal birliği geliştirmek, parçalığı aşmak temel bir görev haline gelmiş bulunmaktadır. Haklı özgürlük davamızın başarısı için bu gereklidir. Bu çerçevede Batı Kürdistan’daki halkımızın başarısı için ulusal birlikleri çok gerekli bir husustur. Nihayetinde bizim ve diğer güçlerin de çabası Rojava’da olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu temelde Kürt Ulusal Meclisi ile Batı Kürdistan Halk Meclisi’nin bir araya gelerek ulusal bir çatı altında birleşmiş olmaları çok önemli bir gelişmedir. Bu adım daha sonra ortak bir yüksek konseyin oluşmasıyla pekiştirilmiş, yine onun alt komitelerinin oluşturulmasıyla giderek kesinlik kazanan bir sürece doğru gelişme kaydetmiştir. Bu adımı Kürt siyasetinin, Kürt halkının bir başarısı olarak görüyor ve takdir ediyorum.

Bu ittifakın üzerinden daha birkaç gün geçmeden Kobanî’yle başlayıp, Afrîn, Amûde ve Dêrîk’le devam eden, bir çok şehirde halk yönetimlere el koydu. Batı Kürdistan’da yaşanan bu gelişme nasıl okunmalı?

Şimdi giderek rejimin çözülüş yaşadığı bir süreçte, çeşitli yerlerde muhalif güçlerin kasabaları, şehirleri ele geçirmesi paralelinde, Kürtler de başta Kobanî, daha sonra Afrîn, ardından Amûde ve Derîk alanlarındaki yönetime el koymuştur. “Biz burada kendi kendimizi yöneteceğiz” diyerek çok önemli bir adım atmıştır. Bu elbette ki bir devrim durumudur. Kürt halkının yüz yıllık baskıdan, şiddetten kurtularak kendi öz yönetimine, gücüne ve özgürlüğüne kavuşma sürecidir.
Yalnız bu yaşananlar bu amaca ulaşmak için bir ilk adımdır. Süreç henüz devam ediyor. Buradaki halkımızın atılan bu önemli adımla ne zafer sarhoşluğunu yaşaması gerekiyor, ne de bu adımı edilgen-önemsiz bir adımmış gibi ele alması gerekiyor. Bu önemli bir adımdır, fakat henüz Suriye’de çatışma süreci devam etmektedir. Her türlü olasılığa karşı halkımızın kazanımlarını pekiştirmesi ve giderek kendi özgürlüğünü kalıcı hale getirebilecek bir siyasi doğrultu ve mücadeleyi güçlendirmesi gerekmektedir. Atılan bu adım çok önemli bir adımdır. Kürt halkının burada kendi kimliğiyle kendini temsil edebilecek bir olanağı yakalaması durumu elbette ki sıradan bir gelişme değildir.

Batı Kürdistan’da YPG’nin (Halk Savunma Birlikleri) ilanını nasıl değerlendiriyorsunuz?

YPG’nin ilanı gösterdi ki belli bir planlama, doğru bir doğrultuda bir çalışma var. Atılan adım oldukça yerinde ve isabetli olurken, aynı zamanda bunun gerekli savunma araçlarının da bulunmuş olması, bu adımların pekişeceği ve kalıcı kazanımlara dönüşeceği yönünde güçlü izlenimler bırakmaktadır. Bu açıdan elbette ki olumlu ve yerinde olmuştur.

Türk devletinin Batı Kürdistan’a yönelik tehditlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hani AKP devleti Suriye’de demokrasiden yanaydı? Hani Erdoğan, Suriye halkının özgürlüğünden yanaydı? Suriye’de bir devrim süreci yaşanıyorsa tabii ki Kürtler de bundan yararlanacaktır. “Yok, herkes yararlansın ama Kürtler eskisi gibi kalsın” türünden çağdışı ve tarihin akışına ters bir dayatmada bulunmak neyle izah edilebilir ki? Tek bir şeyle; Kürt düşmanlığı. Bunun başka izahatı yoktur. Herkesin özgürlük hakkı varsa orada Kürtlerin de özgürlük hakkı vardır. Herkes kendi yerel yönetimini ele geçiriyor, oradaki devlet organlarını denetimine alıyorsa, Kürtler de bunu yapacaktır. Yok, burada PKK ve PYD varmış ve onlar bu PYD-PKK yapılanmasına müsaade etmeyeceklermiş. Orada olan bir örgüt veya kurumlaşma değildir, orada olan bir halktır, bir toplumdur ve bu halk yüzbinlerle sokaklara dökülerek devlet organlarına el koyuyor. Bu, Suriye’den ayrılma, başka bir yerle birleşme veya ayrı bir devlet kurma amacıyla yapılmıyor. Bu parçadaki hiçbir siyasi organizasyon böyle bir açıklama yapmış değil. Yapılan açıklamalar Suriye’nin birliği çerçevesinde kendini yönetme hakkını kullanma, bu temelde öz yönetimini geliştirme biçimindedir.
Bugün PYD, halkın çoğunluğunun sempati duyduğu ya da üyesi olduğu, Batı Kürdistan’ın en büyük kitlesel siyasal yapılanmasıdır. Kimin Kürt halkını temsil ettiğini siz mi tayin edeceksiniz? Bunu siz değil Kürt halkı belirler.
Bugün Türk milliyetçiliği bir yerde Kürt karşıtlığı anlamına gelmektedir. Bu biçimdeki bir milliyetçilikle Türkiye bugün Ortadoğu’da hiçbir yere varamaz. TC devleti ve hükümeti de eğer Ortadoğu’da bir rol oynayacaksa ve bir misyonun gereğini yerine getirecekse, bunu ancak Kürt karşıtlığını bırakarak yapabilir. Bunu Kürt halkına düşmanlık değil de dostluk yaparak yapabilir. Bunun dışında yapamaz. Bu, bir kez daha açığa çıkmış bir gerçekliktir.
Batı Kürdistan’da halkımızın gerçekleştirdiği bu özgürlük çıkışı en fazla AKP gerçeğini de açığa çıkarmıştır. AKP’nin Kürt halkını kandırmak için şimdiye kadar söylediği tüm yalanlarını gözler önüne sermiştir. AKP’nin dayandığı milliyetçi çizginin İttihat Terakki’nin ve daha sonra şekillenen Kemalist milliyetçi çizginin bir başka versiyonu olduğunu açığa vurmuştur.

Ancak Türk tarafı olası müdahalenin gerekçesi olarak sürekli PKK’nin bölgedeki varlığını gösteriyor. Hatta sık sık Batı Kürdistan’a silahlı militanlarınızı gönderdiğiniz belirtiliyor…

Bu parçadaki halkımızın ezici bir çoğunluğu Önder Apo’yu kendisi için ulusal önder olarak görmektedir. Önder Apo’nun çabasına, emeğine tanık olmuş ve onu en yakından tanıyan bir halktır. Ama kendisinin partisi, sivil toplum kuruluşları var, bir toplumsal realiteyi temsil etme gerçekliği vardır. Bu bir hakikattir ama bizim PKK olarak orada ne bir çalışmamız, ne de herhangi bir gücümüz vardır. Buradaki halkımızın örgütlülüğü ve bilinç düzeyi zaten yüksek; bizim ayrıca oraya gidip güç aktarmamıza ihtiyaçları yoktur. Zaten şimdiye kadar zaman zaman bizden değil oradan bize katılımlar oluyordu. Kaldı ki bu halk tüm siyasi oluşumların içinde yer aldığı bir ulusal birlik kurmuştur. Onlar için belirleyici olan odur. Önder Apo bir düşünce sistemidir, 200’ün üzerinde bilimsel kitabı vardır. Her Ülkeden bunları okuyanlar paradigmasını benimsedikleri takdirde kendi ülke koşullarına uygun partiler kurabilirler.
Fakat PKK ayrı bir gerçekliktir. Şurası açık ki, bugün Suriye Kürdistan’ında gelişen süreç tamamen Kürt halkının ve siyasal yapılarının iradesi temelinde gelişen bir süreçtir. Orada PKK’nin üslendiğini söylemek, PKK’nin iktidar kurduğunu belirtmek büyük bir çarpıtmadır. Bizim Suriye’nin herhangi bir yerinde yeniden kamp kurmaya ihtiyacımız yoktur. Gerillanın bizzat üs alanlarında binlerce kamp kurulacak yeri mevcuttur. Dolayısıyla Suriye toprakları içerisinde kesinlikle herhangi bir PKK gücü yoktur.
Şimdi AKP Hükümeti birçok yerde işte “orada PKK var, PKK düşmanımdır” demektedir. Aslında PKK düşmanlığı adı altında Kürt düşmanlığını gizlemeye çalışıyor. Bu birinci husus. İkinci husus ise, PKK’nin kendisi Kürt halkının önemli bir ekseriyetinin sempati duyduğu bir harekettir. Milyonlarca insanın sempati duyduğu bir harekete sen açıkça düşmanlık ilan etmişsen, bu, ona sempati duyan tüm topluma da düşmanlık ilan etme anlamına gelmektedir. Yani Kürt halkına düşmanlık anlamına gelmektedir. Gerçek Kürt halkına bir karşıtlık olduğu ve hiçbir parçada irade olmasını istememe, statü kazanmasını ve özgürlüğüne kavuşmasını istememe tutumu vardır.
TC devleti adına hareket eden temsilcilerin gelinen noktada bir gerçeği görmeleri gerekiyor. Artık bu siyasetten vazgeçme zamanı gelmiştir. Yürüttükleri bu siyaset çağ dışı bir siyasettir. Bu siyaset bir topluma karşı önyargılarla dolu, düşmanlık besleyen bir siyasettir.
Özü itibarıyla Kürt halkı üzerindeki inkar ve imha siyasetini savunmaktadır; yaptığı başka bir şey değildir. Ancak gelinen nokta Türkiye’nin bu siyaseti terk etmesini dayatmış bulunmaktadır. Suriye’deki bu gelişme bunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Türk basını ve Türk devleti, “Esad’ın bölgedeki iktidarı PYD’ye devrettini öne sürüyor. Bu konuda neler belirtebilirsiniz?

 Bu söylem, başlı başına bir inkarcılıktır ve düpedüz çamura yatmaktır. Bir kere 2004 yılından bu yana Suriye’nin Türkiye’yle ortaklaşa bir biçimde en çok uğraştığı örgüt PYD örgütüdür. Çok sayıda PYD üyesi işkencelerde yaşamını yitirdi. Yine karşı taraftan yaşanan ölümler vardır. Belki Suriye devleti, politik yaklaşımı gereği tüm gücüyle yönelmiyor olabilir. Elbette ki Kürtler de az önce izah ettiğim gibi tüm gücüyle rejimle kıyasıya bir savaşa girmeyi çıkarlarına uygun görmüyor. Bu doğru. Bu sadece PYD ile alakalı bir şey değil ki, tüm Kürtler için geçerli bir husus. Yani açık ki burada bir mücadele verilmiş, direniş gösterilmiş ve çözülüş süreci ile birlikte buradaki yerel iktidara el konulmuştur. Yani bu, halkımızın emeği temelinde elde edilmiş bir sonuçtur. Buna da inkarcı yaklaşarak o tür şeyleri söylüyorlar ama herkes biliyor ki gerçek öyle değildir.

Türkiye’nin ya da başka bir gücün Batı Kürdistan’da halkın şu anda elde etmiş olduğu kazanımlara dönük herhangi bir saldırısı olursa sizin tutumunuz ne olur?

Batı Kürdistan’daki halka da saldırması halinde sadece Batı Kürdistan’daki Kürt halkının değil, tüm parçalardaki Kürt halkının Türk devletine karşı savaş açmasına neden olur. Bir zamanlar tüm Araplar için Filistin ne idiyse, bugün tüm Kürtler için Suriye Kürdistanı da odur. Bu açıdan gerek mevcut rejim, gerek Suriye muhalefeti ve gerekse de Türk devleti şunu iyi görmeli: Orada az sayıda bulunan Kürt halkının en meşru hakkı olan kendi kendini yönetme ve Demokratik Suriye birliği çerçevesinde doğal haklarına kavuşma tutumuna karşı olabilecek bir müdahale, düşmanlık anlamına gelecektir ve bu müdahaleye karşı tüm Kürtler var gücüyle savaşacaklardır. Bu anlamda yani saldırıyı kim yaparsa yapsın, herkes bilmeli ki oradaki halkımız sahipsiz değildir.

Türk devleti sınıra askeri güç yığmış durumda. Sizce bir müdahale durumu olabilir mi?

Türk devletinin sınıra güç yığması daha çok blöf ve tehdit amaçlıdır. Aslında çok kuru bir biçimde güç gösterisi yapmak ve zorbalığını göstermek istiyor. Bir taraftan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Güney Kürdistan’a gönderiyor, öbür taraftan ise Nusaybin’de tanklarla tatbikat yapıyor. Bu basit bir politikadır. Ciddi bir gücün başvuracağı bir şey değildir.
Bu aşamada müdahale koşulları henüz yoktur. Türk devleti ABD’den habersiz tek bir adım bile atamaz. Bunun için sağı solu korkutmaya çalışıyor ama kimse korkmamalıdır. Türk devleti halkımızın korkacağını sanıyorsa yanılıyor. Kürt halkı Türk devletine karşı genel bir direniş için hazırlıklara sahiptir. Halkımız bu tür blöflere kulak asmayacaktır. Ama yine de her türlü olasılığa hazır olmak gerekmektedir.
Pratikte müdahale etmenin koşulları farklı olur. Böyle bir şey çılgınlık olur. Ancak bu çılgınlığın vuku bulması durumunda tüm Kürtler devreye girmelidir. Ben şimdiden belirtiyorum; özellikle Türkiye metropollerindeki ve Kuzey’deki tüm Kürtler ve yurtsever Kürdistan gençliği böyle bir sürece karşı duyarlı ve hazır olsunlar.
Bilinmeli ki böylesi bir durumda tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan keskin bir savaş sahasına dönüşür. Yani en doğal hakkı olan anadil hakkını, yine kendini yönetme hakkını elde etmek için mücadele eden bir halka karşı böyle saldırgan bir politikayla yaklaşılırsa, buna hiçbir Türkiyeli demokratın ve Kürdistanlı yurtseverin sessiz kalmaması gerekiyor. Bu açıdan böyle bir müdahalenin kendisiyle birlikte çok farklı, yeni gelişmeleri yaratacağını düşünmekteyim.

23 Temmuz’dan bu yana Şemdinli ve çevresinde  gerillalarınız bir harekat başlattı. Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz?

Türk devletinin Kürdistan’da gelişen saldırılarına karşı 19 Haziran Şitazin-Oramar operasyonuyla gerilla yeni bir mücadele dönemini pratiğe koymuş bulunmaktadır. Gerillanın 2012 yılı itibarıyla içine girmiş olduğu yeni bir mücadele tarzı ve aşaması söz konusudur. Bu yeni mücadele aşaması bir üst aşamadır. Yani gerillanın temel taktiği olan vur-kaç taktiğiyle birlikte, birçok yerde vurup orada mevzilenme, alan hakimiyetini geliştirme biçimindeki bir taktik süreç gündemdedir. Bu çerçevede şimdi Kürdistan’da yaşanan yoğun bir savaş durumu vardır.
Ancak Türk devleti ve Türk basını ısrarlı bir biçimde, büyük bir çabayla bu savaşı yansıtmamakta, münferit bir takım olaylar gibi göstermeye çalışmaktadır. Oysa durum öyle değildir. Durum, arazi üzerinde yoğun bir çarpışma, mücadele ve savaş durumudur. Bu açıdan Türk devleti ve Türk basını gerçekleri kamuoyundan ve toplumdan gizlediği için Şemdinli olayı farklı şekillerde yorumlanmaktadır.
“PKK Şemdinli’yi ve Çukurca’yı basacaktı da, basamadı” biçimindeki iddia kesinlikle yalandır. PKK’nin nasıl bir planlamasının olduğunu burada söyleyecek değilim ama şunu net söyleyeyim ki şu ana kadar öyle bir planlaması söz konusu olmamıştır.

Peki, bölgede neler oluyor?

Bakın; sorun sadece Şemdinli değil; mevcut durumda bütün Botan-Zagros alanı söz konusudur. Şitazin ve Oramar eylemi 19 Haziran’da yapıldı. O tarihten bugüne Türk ordusu karadan Oramar’a gitmiş midir? Gidin bunu sorun, karadan 3 bin askerin bulunduğu Dağlıca dedikleri Oramar alanına herhangi bir gidiş olmuş mudur? Olmuşsa nasıl olmuştur? Bakın, geçen hafta 3 gün boyunca Gever-Oramar hattında çatışmalar yaşandı; 2 Skorsky tipi helikopter düşürüldü, 2’si darbe aldı. Bu yoğun çatışmalarla ancak bir konvoy Şitazin’a yarı yarıya darbe alarak ulaşabildi. Bunun dışında bu askeri merkezlere karadan herhangi bir ulaşım olmamıştır. Çünkü o tarihten bu yana Dağlıca’ya giden yol önemli oranda gerillanın denetimindedir. Yine koskoca Cîlo Dağı’nda, Çarçela Dağı’nda, Oramar’ın etrafında herhangi bir devlet denetimi söz konusu olmuş mudur? Hayır. Çünkü uçaklarla ve Kobralarla günlerce bir savaş yürütüldü ama girilemedi. Türk ordusu orada püskürtüldü ve şimdi Oramar-Şitazin alanları neredeyse gerillanın kuşatması altındadır.
Şimdi devlet Oramar ve Şitazin köyleri dışındaki tüm köylerin boşaltılmasını istemektedir. Doskî Vadisi boyunca bulunan 9-10 köye dönük devletin yoğun baskısı var ve buraların boşalmasını istemektedir. Sadece Oramar ve Şitazin’ın kalmasını istemesi, onlardan yararlanarak kendi savunmasını yapmak istediği içindir. Bu durumda ben de bu iki köydeki halkımıza şunu söylemek istiyorum: Hem Türk devletinin çifte standartlı bir biçimde diğer köyleri boşaltma politikasına karşı bir tutum, hem de sömürgeci Türk devletinin kendisinden yararlanmaması için ben bu insanlarımızı köylerini boşaltmaya çağırıyorum. Buradaki yurtsever halkımızın alacağı en iyi ve doğru tutum budur.
Aynı şekilde Şemdinli’de de şu an benzer bir durum yaşanmaktadır. Orada öyle şehri ele geçirme gibi bir durum söz konusu değil. Orada, her gün halkımıza zulüm eden, her gün köylülere top atan o tugaya dönük gerillanın ileri mevzilenme hareketini geliştirmesi söz konusudur. Yani sen gelip, sınır üzerinde, sınırın her iki tarafındaki halkımızı bu kadar top atışına tabii tutacaksan o zaman gerilla senin yanına gelir. Şimdi sınırın 35 km içerisindeki Şemdinli’nin etrafında gerilla vardır. Böylece artık sınır ötesi sınır berisi de hikayeye dönüşmüştür. Zaten gerilla Şemdinli’nin yakın zeminlerinde mevzilenmiş durumdadır. Buna karşı Türk ordusunun gerillayı oradan sökme müdahaleleri şimdiye kadar bozguna uğramış durumdadır. Durum budur. Çokça bahsettikleri Goman Dağı Şemdinli şehir merkezinin üstündeki tepedir. Yani 1 km bilemedin 2 km mesafedeki bir yerdir. Dolayısıyla yine o civar tepelerde gerilla mevzilenmiş bulunmaktadır.

 Sizce Türk Genelkurmayı ve AKP’den niye resmi bir açıklama gelmiyor?

Çünkü şu an orada yaşanan olay, gerillanın sömürgeci baskıya ve zulme karşı bir devrimci operasyonudur. Gerillanın gelişen askeri performansını ortaya koyan bir duruştur. İşte Türk devletinin ve Türk basınının bahsetmek istemediği şey budur. Şunu söyleyeyim; bir gazetede “gece uçaklar, gündüz Kobralar Goman dağına karşı bombardıman yaptı” diye manşet yapıldı. Şimdi bu Goman Dağı nerededir, Şemdinli’nin dibindeki bir dağdır. Eğer Türk ordusu o dağa gidebiliyorsa ve operasyon yapabiliyorsa niye uçaklar gece Kobralar da gündüz bombalıyor ki? Eğer öyle gerilla kuşatılmışsa niye onlar o kadar bombalıyor? Bir ordu gidemediği yere uçak gönderir. 2 aydan beri Türk uçakları Cîlo Dağı’nı niye bombalıyor? Niye Çukurca dağlarını ve Goman’ı ve Gostê’yi bombalıyor? Bütün bu alanların hepsi TC sınırları içerisindeki yerler değil midir? Kendisi giremediği için bombalıyor. Gerçek budur.
Gerçek bu olmasına rağmen bunu çarpıtarak işte “PKK şehre girecekti de püskürtüldü, PKK’liler kuşatıldı, bu kadar kişi öldürüldü” demektedirler. Bunların hepsi yalan. Bu Şemdinli operasyonu boyunca bugün şehit düşen Şahin Zap arkadaşla birlikte toplam 5 arkadaş şehit düşmüş, 3 arkadaş ise yaralanmıştır. Gerillanın başka hiçbir kaybı yoktur. Buna karşın Türk ordusunun onlarca kaybı var. Her gün HPG bunu kamuoyuna açıklamaktadır ancak Türk devleti bütün bu durumları kamuoyundan ve toplumdan gizlemektedir.

Türk ordusu bu ağır kayıplarını nasıl gizliyor?

Özellikle gerek Şitazin-Oramar çatışma sürecinde ve gerekse de  Şemdinli’deki çatışma sürecinde onlarca yeni örgütlenen paralı özel ordu mensubu yaşamını yitirmiştir. AKP Hükümeti bunların hiçbirisini vermemektedir. Kamuoyu, “bu kadar çatışma yaşanıyor, bazen normal askerlerin yaşamını yitirdiği belirtiliyor da, bu özel askerler özel ordu nerede? Niye bu paralı askerler hiç kayıp vermiyor?” diye sorabilir. Tabii bunu sorsa ve peşine düşseler gerçeği öğrenirler. Çünkü özellikle bu son dönemde yaşanan savaş sürecinde en çok ölenler paralı askerlerdir. Fakat onların ölümleri verilmiyor. Nereye kadar gerçekler Türkiye halkından, Türk toplumundan ve dünyadan gizlenecek?
Şimdi bu paralı-özel askerlerin darbeler yemesiyle birlikte bu tür dut yemiş bülbüle dönmüşler. Hani ABD’nin verdiği istihbarat ve ileri teknolojiyle yine uzman özel orduyla sonuç alacaktınız? Gerillayı yenecektiniz? Bu gerçek dışı teorilerle diyalog sürecini bozarak savaş sürecini başlattınız ama sonuç ortadadır. Tıpkı Tansu Çiller döneminde özel tim örgütlenmesinin yaşadığı bozguna benzer bir bozgunu da uzman-özel ordu yaşamış bulunmaktadır. İşte özellikle AKP’nin ve basın-yayın çevresinin gizlemek istediği gerçek budur. Çünkü büyük umutlar bağlanan özel-uzman ordunun bozgunu aslında AKP’nin Kürdistan’da yürüttüğü bu savaşta yaşadığı bozgundur. Bunun için özel olarak darbe yiyen bu güçlerle ilgili haber vermemektedirler.

Şemdinli-Rûbarok yolu Türk devleti tarafından trafiğe kapatılmış ve Şemdinli’den çıkışlara izin verilmiyor…

Aslında Şemdinli-Rûbarok yolunda gerilla denetim kurdu. Gerilla, “gerilla bölgesidir, biz denetim kurarız” dedi. Devlet ise buradaki yol denetimini engellemek istedi ama engelleyemedi. Esas çatışmaların temel nedeni de budur. Mesele gerillanın bu hat üzerinde kurduğu kontrol noktasıdır ve Türk devletinin de bunu sökememesidir. Aynı şekilde başka yollarda da gerillanın denetimi gelişiyor, daha da gelişecektir. Yani bu temelde yükselen bir mücadele durumu söz konusudur. Onların tüm çabası bunu gizlemektir. Ama ne kadar gerçekleri çarpıtsalar ve gerçeklerin kamuoyuna yansımasını önleseler de Kürt halkının ve gerillasının yürüttüğü özgürlük mücadelesinin yükselişini önleyemeyeceklerdir.

DENİZ KENDAL / ANF/BEHDİNAN

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.