Ortadoğu’da güç mücadelesi

Cafer TAR yazdı —

  • Ortadoğu çok uzun bir süredir görülmemiş hızda bir değişim sürecine girdi; eskiden Ortadoğu denilince akla gelen ABD, Rusya gibi küresel güçlere son yıllarda Çin de katılmış oldu. Bundan sonra Ortadoğu’da son yıllarda yaşanan gelişmeleri Çin’den bağımsız düşünemeyiz.

Ortadoğu çok uzun bir süredir görülmemiş hızda bir değişim sürecine girdi; eskiden Ortadoğu denilince akla gelen ABD, Rusya gibi küresel güçlere son yıllarda Çin de katılmış oldu. Bundan sonra Ortadoğu’da son yıllarda yaşanan gelişmeleri Çin’den bağımsız düşünemeyiz.

Özellikle son birkaç ayda olup bitenler bu noktada Çin’i Ortadoğu siyasetinde daha görünür hale getirdi. Ortadoğu bölgesi neredeyse bin yıldan fazla bir zamandır Sünni/Şii gerilimi yaşıyor; bu gerilimin günümüzdeki karşılığı İran/Suudi Arabistan arasındaki hasmane ilişkilerdir.

Bu iki ülkeden birisi ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki, diğeri ise azılı düşmanıdır ve İran ve Suudi Arabistan başta Yemen olmak üzere birçok bölgede yerel vekiller üzerinden çatışıyorlar. Arada bu kadar uzun yıllara dayalı bir gerilim olmasına rağmen bu iki ülkenin Çin’in arabuluculuğu sonrası ilişkileri normalleştirme kararı alması oldukça önemlidir.

Bu noktada Çin dünyanın en önemli enerji kaynaklarının olduğu Ortadoğu bölgesinde “bundan sonra ben de varım!” demiştir. Bu yeni durum bölgede var olan bütün aktörlerin dikkate alması gereken bir gelişmedir ve bundan sonra Çin’i daha yakından takip etmek gerekir.

ABD’nin yıllar sonra Afganistan’ı yıllarca kendisiyle birlikte çalışan çevreleri yüz üstü bırakarak çekilmesi başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer körfez ülkelerinde hayal kırıklığına neden olmuştur. Bu olay birçok körfez ülkesinde ABD’nin güvenilirliğini zedelemiş, ihtiyaç duyduklarında ABD’nin gerçekten yanlarında olup olmayacağı konusunda kuşkuya düşmelerine neden olmuştur.

Suudi Arabistan’ın özellikle Çin üzerinden İran’la görüşmesini ABD’ye doğrudan bir mesaj olarak anlamak lazım. Suudi Arabistan bu yolla ABD yönetimine “siz tek alternatif değilsiniz, gerekirse başkaları ile de çalışabiliriz!” mesajı vermektedir.

Soğuk savaş sonrası ABD dünyanın tek süper gücü haline gelmişti; fakat daha o yıllarda ABD devlet aklı bunun böyle devam etmeyeceğini biliyordu ve bir dizi operasyonla bu süreci geciktirmeye çalıştı; ancak engelleyemedi. Rusya bölgede dikkate alınması gereken önemli bir ülke; fakat Çin ise önemli bir küresel alternatif olarak sahneye çıkmak üzere.

Çin açısından bu süreç henüz tamamlanmadı; nereden bakarsanız bakın bu sürecin en az bir on yılı var. Çünkü Çin enerji kaynakları açısından oldukça fakir bir ülke ve ekonomisi büyüdükçe daha çok enerjiye gereksinim duyacak.
Fakat henüz bu noktada Ortadoğu’da yeterince inisiyatif alacak ilişkilerden yoksun ve bir an önce bu noktadaki eksikliklerini gidermesi lazım. Dolayısıyla özellikle Ortadoğu bölgesinde Çin/Rusya ve İran ile başta ABD ve müttefikleri arasındaki rekabetin bundan sonra daha da kızışacağını ön görebiliriz.

Bu noktadan bakınca aslında birbirinden kopuk gibi görünen birçok konunun birbirleri ile çok yakından ilişkili olduğunu görüyoruz. Toplumsal olayları değerlendirirken doğa bilimlerinden farklı olarak tümdengelimi esas almak gerekir.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz sorusuna asgari bir cevap vermeden, kendi içinde bulunduğumuz koşulları da doğru anlayamaz ve sorunlarımızı çözemeyiz. Örneğin özellikle son birkaç gündür bütün dünya kamuoyunu meşgul eden İsrail/Hamas geriliminin söz konusu küresel yarılmanın dışında olduğunu kimse iddia edemez.

Yine Rojava konusunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekir; Suriye’nin yeniden hiç koşulsuz Esad yönetimine geçmesi ABD ve Batı dünyası açısından tam bir felaket olur. Aralarında eski CENTCOM komutanlarından Kent McKenzie olmak üzere 40 kadar ABD’li üst düzey bürokrat ile birlikte kaleme aldıkları bir mektupla yönetime “Esad ile hızlı ve koşulsuz bir normalleşme sürecinin önlenmesi” çağrısında bulundular.

Böylesi bir durum her şeyden önce ABD’nin bölgede güvenilirliğine gölge düşürür, diğer taraftan da bölgede İran ve Rusya’yı ve dolayısıyla Çin’i güçlendirir. ABD Başkanı Joe Biden’ın Suriye dolayısıyla 2019 yılında ilan edilen “ulusal acil durumu” bir yıl daha uzatırken “Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye’deki saldırılarının ABD ulusal güvenliği için tehdit” olduğunu söylemesi böyle bir arka plana dayanmaktadır.

Gerçekten de reel olarak Türkiye’nin Güney ve Batı Kurdistan’daki askeri faaliyetleri İran, Rusya ve Çin’in bölgesel pozisyonunu güçlendirirken ABD ve müttefiklerini zor duruma düşürmektedir. Tam da bu noktada her iki ülkenin NATO üyesi olmasının hiçbir anlamı kalmamaktadır.

İlk dünya savaşı 4 yıl sürmüş ve birçok yeni devletin kurulmasına neden olmuştu, ikincisi yaklaşık 7 yıl sürdü ve sonunda dünyadaki güç dengeleri tamamen değişti. Şimdilerde aslında daha uzun yıllara yaygın bir tür Üçüncü Dünya Savaşı’nın içerisindeyiz. Kürtler her iki savaşın da edilgen tarafıydı; fakat üçüncüsünde etken tarafıdırlar ve günün sonunda özgürlüklerini kazanmış olarak bu süreci tamamlamalıdırlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.