Ortadoğu’nun koç başları: İran-İsrail tokuşması
Forum Haberleri —

İran İsrail savaşı/foto:AFP
- İran, ‘yeşil kuşak’ projesi gibi projelerle bölgesel bir güç elde etmenin peşine düştü. Irak başta olmak üzere, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’e kadar uzanarak vekalet savaşlarına yöneldi. Hamas’ın 7 Ekim 2023’de İsrail’e saldırması bardağı taşıran son damla oldu.
- İsrail saldırıları, küresel çaptaki vahşi kapitalist sistemin uluslararası alanda sağladığı konsensüsün sonucudur. Ortadoğu’nun geleceği yeniden şekillenecektir. Makul ve mantıklı çözüm formülleri üzerinde, demokratik eksende idari yapılara yol açılmazsa herkes zarar görecektir.
RAUF KARAKOÇAN
Beklenen İran-İsrail savaşı çok hızlı başladı ve tam bir şok etkisi yarattı. Deyim yerindeyse İran’ı gafil avladı. Birçok üst düzey komuta kademesi tasfiye edildi. Aralarında bilim insanlarının da olduğu birçok kişi hayatını kaybetti. Yapılan ilk saldırıların hedefinde askeri altyapılar, nükleer tesisler de var. İki ülke arasında kıyamet alameti dozunda bir hesaplaşma başlamış durumda.
Saldırının kapsamı ve derinliği düşünüldüğünde, uzun bir hazırlık devresinin sonucu olduğu ve daha da yayılarak devam edeceği anlaşılmaktadır. İran, Hamas’tan daha beter bir duruma getirilene kadar bu saldırılar devam edecek kanaatindeyim.
1979’da gerçekleşen İran ‘İslam devrimi’ 46 yıllık ömrünün sonuna geliyor gibi. İmam Humeyni henüz hayatta iken, devrimin ilk yıllarında iç bünyede temizlik yaparak işe başladı. Dini ulemadan Şeriatmedari gibi muhalif düşüncelere sahip olanlar saf dışı edildi. Rejim karşıtı Kürtler ve komünistler tasfiye edildi. Ardından şeriat kanunlarına uygun İslami esaslara dayalı bir rejimin inşasına geçildi.
İslam devrimiyle kabaran kitlesel hareket henüz devrimin başındayken ‘Cihat, zafere kadar cihat’, ‘Kudüs’e giden yol Bağdat’tan geçer’ şiarıyla motive edilerek İran-Irak savaşına sürüklendi ve iki ülkenin yıkımına yol açtılar. Cihat çağrısı ve Kudüs’ün fethi gibi sloganlar, İran Şia’lığının yol haritası gibiydi. Kudüs hedef olarak seçilmiş ve zafere kadar da cihat denilmişti… Bu savaş günlerini İslam devriminin o ilk günlerinden görmek mümkündü. Çünkü strateji böyle belirlenmiştir.
Irak’ı uluslararası müdahaleye açık hale getiren ve Saddam yönetiminin sonunu hazırlayan nedenlerden biri de İran-Irak savaşın sonucudur. Sekiz yıllık İran-Irak savaşı sona erdikten sonra, Cihat’ı sınırlarının ötesine taşıma, İslam devriminin dışa açılımına sıra geldi.
Saddam BAAS rejimi yıkıldıktan sonra Bağdat, İran’ın arka bahçesi haline geldi. Siyasi, askeri, ekonomik olarak Irak’ta söz sahibi oldu. Örgütlediği ve finanse ettiği Haşd-i Şabi milis gücüyle hatırı sayılır bir otorite elde etti.
Irak’ta Şii çoğunluğunun hâkim olduğu iktidarlar dönemi başlayınca Şiilik üzerinden devrimi dışa ihraç etmenin önünde ciddi bir engel kalmamıştı. Sovyetlerin yıkılışıyla 90’lı yıllar, Arap Baharı’yla da 2000’li yıllar İslam devrimi için yeni fırsatlar yarattı.
İran, ‘yeşil kuşak’ projesi gibi projelerle bölgesel bir güç elde etmenin peşine düştü. Irak başta olmak üzere, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’e kadar uzanarak vekalet savaşlarına yöneldi. Hamas’ın 7 Ekim 2023’de İsrail’e saldırması bardağı taşıran son damla oldu.
İran İslam devriminin dışa ihracında taşeronluk görevi gören güçlerin kolu kanadı kırıldı. Hamas, Hizbullah ve Esad rejimi yerle yeksan olduktan, Husiler darbe aldıktan sonra sıra İran’ın kendisine geldi. Bu cebelleşmenin uzun süre devamı halinde bölgenin siyasi güç dengelerini sarsacak düzeydedir.
İran-İsrail savaşının Hamas’ın gerçekleştirdiği 7 Ekim provokasyon eyleminin bir devamı olarak ele alınmasında fayda vardır. Hamas saldırısında rol alan her kim varsa bu akıbetle yüzleşmek zorunda kalacaklar. Türkiye’nin Hamas’ın hamiliğini yapan ülkelerin başında geldiğini de bir kenara not edilmelidir.
İsrail saldırıları, küresel çaptaki vahşi kapitalist sistemin uluslararası alanda sağladığı konsensüsün sonucudur. Ortadoğu’nun geleceği yeniden şekillenecektir. Makul ve mantıklı çözüm formülleri üzerinde, demokratik eksende idari yapılara yol açılmazsa herkes zarar görecektir.
Türkiye, Suriye iç savaşında içine düştüğü hatayı umarız bir daha tekrarlamaz. Yani inşallah diyelim, İran’da kabaran selden kütük kapmaya yeltenmez. Savaşın yayılması ve derinleşmesi halinde Türkiye’ye akın edecek mültecilerden, devşirilmiş ÖSO çeteleri gibi bir güç oluşturmaz. İran-İsrail savaşında kimin payına ne düşer gibi çıkarcı basit hesaplar içine girilmesi halinde, bu savaş kaçınılmaz olarak Türkiye’nin kapısını çalacaktır. Bu beklenen ve öngörülen bir gerçekliktir.
Türkiye kritik eşiktedir. Biraz siyasi ferasetleri varsa İmralı’da kurulan masanın gereklerini yerine getirirler. Ortadoğu’nun içine düştüğü bu kızıl kıyamet içinde, silah bırakmayı krize dönüştüren Türkiye’deki iktidarın geleceğe dair ufku körelmiştir. Kürtlerle, ana muhalefetle iç barışı sağlayarak, cepheyi tahkim edeceğine toplumun sinir uçlarıyla oynuyor.
Kimi Marksistlerin ‘sürekli devrim’ teorisine benzer ‘zafere kadar cihat’ saplantısı mazide kalan hoş bir sedadır. Reel sosyalizmin yıkılışıyla sol çevrelerde yarattığı sarsıntının bir benzeri siyasal İslam’da da yaşanmaktadır. İran İslam devrimi yıkılmasa da kolu kanadı kırılmış bir rejim haline gelecektir.
İsrail-İran savaşı bölgede taşları yerinden oynatmıştır. İranlılar, İslam adına yaptıkları 46 yıllık devrimin sonuçları bölge halklarını kan ve barut kokusunda boğmuş, yıkımın dışında bir şey katmamıştır. İnsanları ipin ucunda sallandırarak İslam yaşatılamaz. Siyasal İslam varyantlı düşünceler ekseninde kurulan iktidarların bir nevi sonu gelmektedir. Tek çıkış kapısı, demokratik çözümlere açık, paradigmasal değişime gitmeleridir.