Özerklik bağımsız olma halidir
Forum Haberleri —
- Conatus (çaba) şeyin özünü oluşturan yegane şeydir. Ve öz ile çaba simbiyotik bir ilişki içerisindedir. Kendi varlığını ve özünü sürdürürken egemenlik ilişkisinden kaçar. Sürekli özerklik üretir. Bağımsızlığını kurması sürekli özerklikler yaratması ile mümkündür.
DİYAR RÛMET
Bağımsızlık en yalın anlamı ile bağımlı olma durumunu bertaraf etmektir. Bu saf tanımdan yola çıkarak bir ulusun, halkın bağımsızlığı nereye denk düşer tartışmasını yürütmek gerekebilir. Merkezi uygarlık 16. yüzyıldan itibaren yeni bir kurumsal aygıt geliştirmeye başladı. Bu yeni aygıt ulus- devlet olarak tanımlandı. Klan, kabile, aşiret ve ümmet formundan sonra ulus formuna geçiş yeni bir tikelliği dayatıyordu. Ulusu; dil, din, etnik, tarih veya soy ile tanımlayan toplum mühendisleri, onun komünal özlerini tikelleştirerek evrensellikten kopardı. Evet, ifade edelim ulusu yaratan ulusçulardır. Ulusun komünal özleri ise onun klan formundan tutalım ümmet formuna kadar toplumsal üretim ve paylaşımı, ahlaki – politik değerleri esas almasıydı. Lakin ulusçular modern kapitalizmin sürdürülebilmesi için bir önceki formun (ümmet) tikel yanlarını alarak, milliyetçiliği dinselleştirerek toplumu atomize etmeyi amaçladılar. Bu atomize etme hâlinin ve tikelliğin sonucu, 17. yüzyıldan başlayan ve hâlâ devam eden savaşlar ve onun derinleştirilmiş hâli olarak yoksulluk, göç ve bilimum kırım hâlleridir.
Bir yandan reel sosyalist hareket ve bir yandan ulusal kurtuluş hareketleri buna bir cevap verme gayreti taşısa da onun kurumsal aygıtını çözümleyememeleri ve kullanmaları kendilerini de yutmuştur. Ne reel sosyalizm sosyalist kişiliği ve sosyalist toplumu ne de ulusal kurtuluş hareketleri yeni insan ve yeni toplumu yaratamadı. Zira kullandıkları aygıt bağımsız değildi! Bağımsız, senin olmayan aygıt ile senin olan hedefi nasıl yaratacaksın? Yaratamazsın ve günün sonunda ona angaje olursun. Bu aygıt bütün insanlığa, topluma yabancı ve zor, şiddet tekeli ile dayatılmış bir aygıttır. Dolayısıyla insanlığı kurtuluşa ve özgürlüğe götüremez.
En başta ifade ettiğimiz tanım üzerinden gidelim: Bugün ortalama bir ulus- devlet bireyi doğuşundan ölüşüne kadar nerede bağımsızdır? Ailede bağımlıdır, okulda bağımlıdır, iş hayatında bağımlıdır. Kimliği ve pasaportu ile bağımlıdır. Sigorta ve kredisi ile bağımlıdır. Bağımsız olduğu an yoktur. Bu retorik bir ifade görülebilir ama hakikattır. Ulus- devletin toplumu kanıksama ve boyun eğme hâlleri ile bağımlılığın kendisini gösteren biricik olgudur. Onun bütün toplumsal kesimlerden gelen yurttaşları bağımlıdır ve özgür değildir.
Nitekim asıl soruya gelinmeli; bugün bağımsızlık ve özgürlüğün yolu nerededir?
Bu yol elbette demokratik ulus ve onun komün, meclisler ile forma kavuşan demokratik özerkliktir.
Özerklik kavramı ulus- devletin gelişimiyle çarpıtılmış bir tanımlama ile karşı karşıyadır. Sanki onun bin yılları bulan geçmişi yokmuşçasına, devletin politik felsefesi içerisinden düşünüldüğünden dolayı farklı bir topluluğun kendi içinde özgür, egemen olandan da biraz bağımsız gibi aksettiriliyor. Lakin özerklik merkezi uygarlığa karşı beş bin yıldır direnen bütün toplulukların arayışıdır ve özünde bağımsızlığın kendisidir. Hobbes’tan bugüne değin devlet kuramcılarının politik felsefesinde bağımsızlık bir egemenlik biçimi olarak karşımıza çıkar. Topluluğun üzerinde bir egemenlik biçiminin yaratımı ile dışa karşı “bağımsızlık” evrenselliği ıskalayarak tikelliği ve dolayısıyla topluluğun reddini ifade eder. Bağımsızlığın egemenlik ilişkisi ile, devlet ile tanımı bir çarpıtmadır. Bağımsızlık, sürekli bir özerk olma hali ile egemenlik ilişkisine itirazdır. Spinoza bir şeyin kendi varlığını koruma ve sürdürme çabasını en anlamlı eğilim olarak görür ve ona conatus der. Conatus (çaba) şeyin özünü oluşturan yegane şeydir. Ve öz ile çaba simbiyotik bir ilişki içerisindedir. Kendi varlığını ve özünü sürdürürken egemenlik ilişkisinden kaçar. Sürekli özerklik üretir. Bağımsızlığını kurması sürekli özerklikler yaratması ile mümkündür. Özünü koruması bu çaba ile mümkündür. Bir egemenlik ilişkisinden azade olan demokratik özerklik de topluluğun sürekli özerkliği, çabası ve kopuşu ile bağımsızlığın inşasıdır. Onun dışındaki arayışlar çaba ve özden kopuk, tikelliği ve egemenlik ilişkisini üreten dolayısıyla bağımlılığı yaratma girişimleridir. Ulus- devlet de bunun somut halidir. Ulus- devlet sistematiği toplum kırımın kendisi olarak özü koruyan özerkliğin yitimi ile bağımsızlığı bertaraf eden derinleştirilmiş bağımlılık ve köleliği yaratan aygıttır. Ondan kopuş, özden yola çıkan bir çabanın ifadesi olarak özerklik halinin sürekliliğini yaratmaktan geçer. Hülasa; bu sürekliliği de meclis, komün, kooperatif ve akademiler inşa ederek sağlayabiliriz. Toplumsal inşa (demokratik ulus) conatusun (demokratik özerkliğin) bedenidir.