Paldır küldür

Sayın Öcalan’ın 21 Mart 2013 Newroz’unda bildirisinin okunmasının üzerinden neredeyse iki yıl geçiyor. Üçüncü yıla girmeye sadece üç ay gibi kısa bir zaman kaldı.
Hepinizin bildiği gibi "barış sürecini" olumlu karşılayanlardan birisi de bendim. Bu tutumum nedeni ile yüzümde olmasa dahi arkamdan dişlerini gıcırdatanları biliyorum. Barış sürecine (çözüm sürecine) olan inancım sayın Öcalan’ın bu konuda sarsılmaz olan inancına dayanıyordu.
Ortadoğu'ya çıktığında yakaladığı ufak bir özgürlük ışığını devasa bir özgürlük, barış ve demokratikleşme ışığına dönüştüren hemşehrim esir düştüğünde, İmralı adasında yakaladığı ufacık barış umudunu bitmeyen enerjisi, çabası ile kocaman bir barış umuduna dönüştürebilecekti.
Çözüm (barış) süreci için Kürt tarafının en ufak bir ikircikliği yoktu. Kürtlerin barış iradesi Güneybatı (Rojava) ve Güney Kürdistan’da TC’nin taşaronu DAİŞ tarafından her gün onlarca fidanının kanını akıtılmasına rağmen kaya gibi sağlamdı.
TC ise yıllarca köle gibi gördüğü, kimliğini, tarihini, folklorünü, edebiyatını, dilini inkar edip, iki asırdır her türlü baskı, soykırım ve devlet terörü ile dize getiremediği, asimile edemediği insanların temsilcileri ile barış görüşmelerini yapmanın dayanılmaz sıkıntısını yaşıyordu.
***
İki yıl boyunca Kürt toplumu genel seçimler, mahalli seçimler, Cumhurbaşkanı seçimleri bahanesi ile hep oyalandı. Kah gerillanın Kuzey Kürdistan’dan tamamen çıkmaması, kah 'kamu güvenliği', kah silahların tamamen bırakılmaması bahanesine sığınıldı.
Gerilla Kuzey Kürdistan’daki gücünün bir jest olarak dörtte birini Güney Kürdistan’a çekmesine rağmen, olumlu bir karşılık görmedi. Gördüğü tek karşılık; yeni kalekolların ve Kürt topraklarının su altında kalmasını, gerillaların geçiş yollarının su ile engelenmesini sağlayacak olan HES’lerin yapımına hız verilmesi oldu.
Son gelinen aşamada, sayın Öcalan’ın İmralı koşullarında hazırladığı çözüm süreci takvimini yanıtlama konusunda karşısına "kamu güvenliği"nin sağlanması tezini çıkarttılar. Yeni Şafak yazarı A. Kadir Selvi'nin (ki devletin ve AKP basınının sözcüsüdür) 9 Şubat tarihli yazısı ve HDP heyeti sözcüsü Sırrı Süreyya Önder'in açıklaması bu düşüncemizi doğrulamaktadır.
Kürtlerin temsilcisi, 'kamu güvenliği'ni sağlamakla görevli TC Bakanı veya memuru değildir. Kürtlerin barış (çözüm) sürecindeki baş müzakkerecisidir. Görevi de Kürtlerin demokratik haklarını, özgürlüğünü, barış içerisinde huzurlu yaşamasını sağlayacak anlaşmayı imzalamaktır.
6-8 Ekim direnişinde provakatörlerin rollerini deşifre etmek, Bingöl olayındaki oyunu ortaya çıkarmak AKP Hükümeti'nin ve devletin görevidir.
Çözüm (barış) sürecine sadece güvenlik tedbirleri açısından yaklaşmak sürecin paldır küldür yürümesine, provakatörlerin çözüm masasını devirmelerine neden olur.
Böyle bir ortamdan zarar görecek olanlar ise başta Kürtler olmak üzere, Türkiyeli emekçi halklar olur. Kürt toplumu sürecin paldır küldür değil adam gibi sürdürülmesini bekliyor.
KÜRDİSTAN TARİHİNDE BU HAFTA:
* "İnsan hakları Evrensel Beyannamesi'nin" 45. yılı olan 10 Aralık 1993 günü Özgür Gündem çalışanları gözaltına alındı. Aralarında daha sonra Kürdistan’da şehit olan Gurbetelli Ersöz, Mehmet Şenol ile Ferda Çetin de vardı.
* 11 Aralık 1927'de Umumi Müfettişlik kuruldu. Kürdistan 1952 yılına kadar Umumi Müfettişler tarafından idare edildi.
* 11 Aralık 1948'de Kürt şair Faiq Bekes vefat etti.
* 12 Aralık 1980 tarihinde Türk Kontgerillası ve Suriye Muhaberatının Qamişlo’ya bağlı bir köyde düzenlediği operasyonda aralarında KAWA Örgütü üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu 15 Kürt yurtseveri ve devrimcisi şehit oldu.
* Kontgerilla tarafından gündüz gözü ile Ankara’nın göbeğinde gözaltına alınan Kürt hukukçusu ve siyasetçisi, HEP Ankara eski İl Başkanı Av. Faik Candan’ın infaz edilmiş cesedi 13 Aralık 1994 tarihinde Ankara Gölbaşı'nda bulundu.
* 14 Aralık 1914 tarihinde M. Mıstefa Berzani’nin ağabeyi Şeyh A. Selam Barzani İttihat-Terakici, Musul valisi olan Diyarbekirli şair S. Nazif tarafından idam edildi.
