Paris’in ölümsüzleşen Kurdistanlıları

Forum Haberleri —

Mîr Perwer, Evîn Goyî, Abdurrahman Kızıl

Mîr Perwer, Evîn Goyî, Abdurrahman Kızıl

  • Kendi acımızla yaşamayı öğreneceğiz. Acımızı düşmana karşı kin ve nefrete dönüştüreceğiz. Acıya karşı bağışıklık kazanacağız ve daha da güçleneceğiz.
  • Her üç şehidin de ortak yanı TC'nin asimilasyoncu ve katliamcı politikasına biat etmemesidir. Her koşulda halkının yanında olmasıdır.

ALİ POYRAZ

Fransa’da giyotinler hiç durmadı ki.
Burayı mesken tutan katiller hiç ara vermedi ki.
Paris hep kanlıydı, Paris hep ağlıyordu. Tıpkı bugün gibi.
Yağmur örtemiyor bu ayıbı. Gizleyemiyor bu insanlık ızdırabını.
Paris, ”romantizmin ve aşkı şehri” olarak yansıtılırdı. Oysa arka sokakları aç ve evsiz insanların inlemeleriyle yankılanıyor. Paris, uzaktan göründüğü gibi değil.
Paris, bir kış gününde bir kez daha Kürt evlatlarının katledilmesine tanık oldu.
Paris’in göbeğinde bulunan Ahmet Kaya Kültür Merkezi’nin önünde 3 Kürt’ün canı soğuk kanlı bir katil tarafından alınıyordu.
Evîn Goyî (Emine Kara)
Abdurrahman Kızıl
Mîr Perwer (M.Şirin Aydın )
Her üç şehidin de ortak yanı TC'nin asimilasyoncu ve katliamcı politikasına biat etmemesidir. Her koşulda halkının yanında olmasıdır.
Evîn heval, köyünün yakılmasına ve bir dizi vahşi işkenceye tanık olur.Tüm bunlar üzerine ruhundaki tarihi isyana kulak vererek 1988 yılında Botan’da gerillaya katılır.Ailesi ise baskı ve yok etmeye karşı çıktığı için Kurdistan’ın cennet vadisinden zorlu bir yolculukla Maxmûr kampına kadar gider. Kollektif dayanışmayla en zor koşullarda oranın çölünü yeşil bir vadiye çevirirler. Akreplerin, yılanların ve çiyanların içinde hayatta kalma mücadelesinde ayakta kalırlar. TC, halkımızı burada da rahat bırakmadığı için buradan gerillaya katılımın haklılığı bir kez daha ispatlanır.
Kürt kadınının direnişçi özelliğini temel aldığı için 32 yılını halkının özgürlüğüne adadı. DAİŞ’in vahşi saldırılarının olduğu, kafa kestiği, tecavüz ettiği ve kadınları pazarlarda sattığı bir dönemde en ön saflarda bu vahşilere karşı durmuş bir kişiliktir. Ve  bu uğurda yaralanmış bir direnişçidir. Buna rağmen yılmamıştır. Avrupa’ya çıktığı ilk günden son güne kadar mücadeleci kişiliğinden taviz vermeden öncülük görevini sürdürmüştür. Kürt kadınının öncülük misyonunu bir kez daha ispatlamıştır.
Evin hevalla birlikte aile özgürlük savaşında 60. şehidini vermiştir.
Tam 60 cesur insan
Tam 60 fedai ruhlu kahraman
Tam 60 ana kuzusu körpe fidan
Tam 60 evlat
Tam 60 yoldaşına ve halkına can olmuş tarihten günümüze akmış direnişçi.
Dile kolay.
Kurdistan halkı bu tarz ailelere her zaman minnettardır.

Abdurrahman Kızıl’da Kurdistan’daki her Kürt bireyi gibi daha çocukluktan devlet baskısıyla tanışır. Büyüdüğü ve yaşadığı her yerde baskıya, asimilasyona ve talancı zihniyete karşı bir duruş sergiler. 1990’lı yıllardaki toplu tutuklamalara, köy yakmalara, işkencelere ve zorla göçertmelere tanık olur. Ve bizzat mağduru olur. Birçok kez yakalanarak ağır işkencelerden geçer. Her seferinde alnının akıyla çıkar. Devletin baskıları dayanılmaz bir hal alınca İstanbul’a göçmek zorunda kalır. Metropolde de halk, mücadele ve parti değerlerinden asla taviz vermez. O zor ve  baskı  koşullarında bile kurumlarından uzak kalmaz. Devlet burada da rahat bırakmayınca zorunlu olarak Avrupa’ya çıkar. Ailesi ve çevresine her zaman iyi bir Kürt ve direnen onurlu bir insan olmayı öğretir. Mücadele, şehitler, gerilla ve önderliğin kırmızı çizgisi olduğunu her fırsatta hatırlatır. Ve katledildiği ana kadar halkının ve kurumlarının içinde olur. “Evinden daha çok dernekteydi” denilmesi bunun ifadesidir. Mütevaziliği ve dürüstlüğü de buradan gelir. Aynı zamanda emekçi pratiği çevresinde hep taktir görür.

Mîr Perwer, yoksul bir ailenin çocuğu olarak Kurdistan’da doğar. Yedi kardeş içinde tüm zorlukların yanında daha küçük yaşlarda sanata ilgi duyar. Dengbejlere ve direniş destanlarına yönelir. Halkın direniş kültürüyle yoğruldukça mücadele azmi pratikleşir. Sanat ve siyasi çalışmaları geliştikçe devletin baskılarına maruz kalır. Defalarca yakalanarak işkenceden geçirilir. Bir süre zindanda kaldıktan sonra çocuklarını ve ülkesini geride bırakarak Avrupa’ya çıkar. Ve ilk günden sanatıyla halkının haklı mücadelesinin yanında yer almakta tereddüt etmez. Birçok acıyı ve direnişi besteler. Ve bunları seslendirdiğinde yüreklere hitap eder. Yaralı yüreklerin dikkatini çeker. Hüzün veren sesi, aslında kendi özlemlerini yansıtır. Gurbetin Kürt insanına nefes aldırmayacağını anlatmaya çalışır. Kısa sürede bulunduğu her alanda insanları ve dostlarıyla kaynaşır. O, sanatını geliştirdikçe canilerin de hedefi haline gelir. Çünkü ,”yasaları yapanlar unutulur, ama türküler unutulmaz” sözü egemenleri hep korkutmuştur.
Mîr Perwer'in annesi evladının şehadetini duyunca şu mesajı paylaşır: AĞLAMIYACAĞIM
Ağlayıp içimi rahatlatmaya hakkımın olmadığını düşünüyorum.
Kendi acımızla yaşamayı öğreneceğiz.  
Acımızı düşmana karşı kin ve nefrete dönüştüreceğiz.  
Zaten bizi bir araya getiren birleştiren çektiğimiz, acıdır.
Acıya karşı bağışıklık kazanacağız ve daha da güçleneceğiz.
Çektiğimiz acı sayesinde yaşam mücadelemizi daha da büyüteceğiz.  
Sizler şehitler arasına fark koymadınız.
Bizlerde fark koymayacağız. Ama yüreğimin parçalandığını biliyorsunuz.
Siz oradakiler kalbinizi Mehmet Şirin’ime (Mîr Perwer) açtınız. Bağrınıza bastınız ve sahiplendiniz.
Oğlumu sahiplenen bu halka borcumu nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum.  
Hepinize teker teker teşekkür ederim”

Bu, bir Kürt anasının çığlığı ve öfkesidir. Coğrafyamızda Kürt anaları yasını bile tutamaz hale geldi. Her ana tarihin derinliklerinden gelen filozoflar gibi konuşur oldu.
 Direnen kadınlar, egemenlerin hep korkulu rüyası olmuştur. Tüm kadınlara her koşul ve zamanda ilham vermiştir.
Türküler, her zaman zalimlerin mermilerinden daha etkili olmuştur. Ve kuşaktan kuşağa evrilmiştir.
Halkın içinde olmak, halk ve doğa düşmanlarının hep uykularını kaçırmıştır.
On yıl aradan sonra Mîr Perwer’in Kürtçe ezgili sesi Paris sokaklarında yüreklerimizi dağlıyor.
Ağlamak istiyoruz, ama bir anaya kulak vererek göz yaşlarımızı içimize akıtıyoruz.
Paris sokaklarında Kürt analarının gücünü göstermeye, yaşamaya çalışıyoruz.
Paris’in kirli sokaklarında Evînlere, Abdurrahmanlara ve Mîr Perwerlere ve de gözyaşlarını tutan analara layık olmaya çalışıyoruz.
Aksi halde Paris sokaklarında utanarak gezeriz.
Madem her yerde direnen onurlu Kürt’e ölüm reva görülüyor. O halde tek çare kalıyor.
Yaşadığımız her yerde buna meydan okumak. Ve hodri meydan demek.
Çünkü artık bu halk hiç bir yerde zalimlerden korkmuyor. Alçak ve kalleşlere boyun eğmiyor.
Paris sokaklarını hüznümüz kaplasa da yüreklerimiz yangın yerine dönse de bu dert onlara yeter de artar…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.