PKK ve demokratik dönüşüm
Forum Haberleri —

PKK/foto:AFP
- PKK’nin inşa ettiği toplumsal sistem, herhangi bir otorite boşluğunda hızla kendi siyasi programına uygun bir dönüşüm yaratabilecek dinamizme sahiptir. Bu da egemen güçlerin politikalarını yeniden gözden geçirmeye mecbur bırakmaktadır.
FERAT AMED
Geçen yarım yüzyıl, sürekli değişen ittifakların ve çatışmaların ortasında sınırlı imkânlarla elde edilen kazanımlar, yeni bir Kürt ve yeni bir Kürdistan gerçeğini ortaya çıkardı. Artık bu gerçek, Lozan’daki gibi göz ardı edilerek yok sayılamaz. Her taşın altında bir şehit yatıyor, her tepe Kürdistan devrimcilerinin destanlarıyla dolu. Kürt kimliği ve onurlu bir yaşamda ısrar edenler, sürgünle, ölümle ve katliamlarla karşı karşıya kaldı. Bugün gelinen noktada, baskı ve inkâr politikalarının çözüm olmadığı muhatapları tarafından da anlaşılmaya başlanıyor denilebilir. Mücadele, bunu daha da görünür kılacaktır.
Elbette bu noktaya gelmek kolay olmadı. Kürdistan, mitolojilerde ve dinlerde kendisine özel bir yer edinmiş, ancak yüzyıllardır Ortadoğu’nun geri toplumsal yapıları içinde sıkışıp kalmış bir ülkeydi. Egemenler tarafından dört parçaya bölünen Kürtler, her bölgede sistemli baskılarla köleleştirildi. Bu düzeni değiştirmeye yönelik her girişim ustalıkla bastırıldı ve halk karanlığa mahkûm edildi. PKK ve Önder Abdullah Öcalan, işte böyle bir ortamda bir Rönesans hareketi başlatarak Kürt kimliğini yeniden inşa etti. Amed zindanı, Auschwitz’den farksız bir toplama kampıydı, ancak o koşullarda bile PKK hareketi direnmeyi seçerek geleceği aydınlattı. Öcalan’ın uluslararası bir komployla kaçırılıp İmralı’ya hapsedilmesi, Kürtlerin yalnızca bir askeri mesele olarak değil, küresel bir denklemin parçası olarak görülmesi gerektiğini ortaya koydu. Ne Batı ne de Sovyetler Birliği, Kürtleri politik denkleme dahil etmeyi tercih etti. Ancak Öcalan, İmralı’yı bir direniş adasına dönüştürdü ve Kürt halkının geleceği, ideolojik uzlaşmazlık ile politik esnekliği bir arada barındıran bir perspektifle şekillendirdi. PKK, kendi temel ilkelerinden taviz vermeden esnek bir siyaset geliştirmeyi başardı. Bu, yalnızca askeri bir direniş hattı değil, aynı zamanda halkın doğrudan katılımına dayalı demokratik bir yönetim modeli inşa etmeyi mümkün kıldı.
Bugün yeni süreçte “demokratik dönüşüm” kavramı öne çıkıyor. Bu kavram PKK için yeni olmasa da mevcut koşullarda daha büyük bir önem taşıyor. Aslında 2013-2015 yıllarında da gündeme gelmiş, ancak devletin müdahalesi nedeniyle tamamlanamamıştı. PKK’nin reel sosyalizme yönelik eleştirisi, öncü parti ve devlet aygıtının iktidara dönüşmesinin yozlaşmaya açık olduğu fikrine dayanıyor. Demokratik Konfederalizm, halkın herhangi bir merkezi otoriteye bağlı kalmadan doğrudan kendisini yönetmesini esas alıyor. Bu nedenle PKK yalnızca bir örgüt değil, aynı zamanda bir toplumsal sistem olarak tanımlanabilir.
Bir ideolojinin başarısı, onun toplumsallaşma derecesiyle ölçülür. Bugün PKK ve temsil ettiği değerler Kürt toplumunun her alanına nüfuz etmiş durumda. Bu yüzden PKK sadece bir siyasi yapı değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik bir harekettir. Onun etkisi, yalnızca militan yapısıyla değil, yarattığı değerler sistemiyle de kendini gösteriyor. PKK’nin toplumsal örgütlenme modeli zaman zaman gerileyebilir, bazı unsurlar tasfiye edilebilir, ancak onu tarihten silmek mümkün değildir. Çünkü PKK’nin inşa ettiği toplumsal sistem, herhangi bir otorite boşluğunda hızla kendi siyasi programına uygun bir dönüşüm yaratabilecek dinamizme sahiptir. Bu da egemen güçlerin politikalarını yeniden gözden geçirmeye mecbur bırakmaktadır.
“PKK iktidarlaşmak istemiyor” ifadesi çoğu zaman yanlış anlaşılıyor ve bir zafer perspektifinin eksikliği olarak yorumlanıyor. Oysa Rojava bunun en somut örneğidir. Rojava’yı inşa edenler ve devrimi koruyanlar, bu hareketin felsefesiyle büyüyen ve gelişen insanlardır. Kobanê direnişinde silahlarının namlusu eriyene kadar savaşan Emin Erkendi’ler, henüz hazırlık aşamasında şehit düşen Xebat Derik gibi savaşçılar, Rojava’nın her sokağında kanlarını ve emeklerini bıraktı. Tişrîn Barajı’nda, savaşçılar yalnız kalmasın diye on binlerce sivil savaş bölgesine aktı, şehitler vermelerine rağmen geri çekilmediler. İşte bu, PKK’nin yarattığı kültürün en somut yansımalarından biridir. Özgürlük mücadelesi Rojava’da halkla bütünleşti; ancak hiçbir zaman burada kendi iktidarını kurmaya yönelmedi. Uluslararası güçler, PKK’nin varlığını bahane etmeye başladığında, örgüt bölgeden önceden çekildiğini duyurdu ve sembollerinin kullanılmasını bir günde durdurdu. Yine de herkes biliyor ki Rojava’da her evin duvarında PKK savaşçılarının ve Öcalan’ın fotoğrafları var. Buna rağmen PKK, bölgeden çıkar sağlamaya çalışmadı. DAİŞ’e karşı mücadele etmek için geldi, görevini yaptı ve yönetimi yerel halka bıraktı. İşte bu, gerçek anlamda demokratik dönüşümdür. Bu seviyede bir fedakârlık, iktidar hırsıyla hareket eden herhangi bir siyasi yapı için düşünülebilir mi?
Bugün Bakur’da, Önder Öcalan’ın hamlesiyle yeni bir demokratik dönüşüm süreci başlamış bulunuyor. Bu süreç, büyük bir fedakârlık ve kararlılıkla yürütülmeli. PKK’nin temsil ettiği Demokratik Modernite çizgisini her alanda hâkim kılmak, Kürt halkını dünyada hak ettiği siyasi ve ekonomik güce ulaştırmak için sorumluluk almak gerekiyor. Özeleştiri mekanizmasını doğru işletmek ve kendimizi yeniden var etmek için elimizde büyük bir fırsat var. Ancak bu fırsatın kalıcı kazanımlara dönüşmesi için sürecin yaratacağı riskleri doğru yönetmek zorundayız.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) adına İngiltere ile barış müzakerelerini yürüten Gerry Adams; “En zor iş, kendi tarafınla barış müzakeresi yapmaktır” demişti. Direniş içinde şekillenen hareketler için barış, çoğu zaman içine zehir katılmış bal gibi görünür. Kolombiya’da FARC, uzun süren bir ateşkes ve barış görüşmeleri sonrası kendisini yeniden yapılandıramadığı için zorluklar yaşadı. Tamil halkının trajik yenilgisi ise yıllarca süren oyalama taktikleriyle örülü barış görüşmelerinin ardından geldi. Kürdistan örnekliğine baktığımızda ise Türk devletinin sıkıştığı dönemlerde bir tür oyalama taktiği olarak barış görüşmelerini talep ettiği görülmektedir. Özellikle 2013-15 sürecinde toplumsal alanda yaratılan umudun nasıl bir özel savaş tekniği olarak kullandığı bugün herkesin malumudur. Bu yüzden Kürtler Türk devletinin barışa dair söylemlerine ve yaklaşımlarına şüphe ile yaklaşmaktadır. Fakat PKK’nin inşa ettiği siyasi zeminde kendi tarafıyla barış müzakeresi yürütmek zorlu bir mesele değildir. Kürdistan halkı, yediden yetmişe Önderlik çizgisinde birleşmiş, İmralı’dan gelecek mesajı dikkatle takip etmektedir.