Pontos Soykırımı hala devam ediyor

Forum Haberleri —

Pontus Soykırımı

Pontus Soykırımı

  • Soykırım sürecini belirtmek için 1914 ile ’23’ü ifade etsek de bizlere ve varlığımıza ilişkin soykırım süreci hala devam ediyor. Bu yüzden ellerinde 1453 yılından beri esir bulunan Ayasofya’mıza böyle hunharca saldırıp davullar ve zurnalar ile camiye çevirdiler.

Yannis Vasilis YAYLALI

19 Mayıs tarihini biz mi seçtik!

Şimdi bazı kesimler sık sık 19 Mayıs tarihini bilinçli seçtiğimizi ve sözde ‘Kurtuluş Savaşı’nı gölgelemek için böyle yaptığımızı belirtiyorlar. Oysa 19 Mayıs’ı bizler değil İngilizler ve İstanbul hükümetinin himayesinde Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları seçmiştir. Samsun’a çıkar çıkmaz Pontos köy ve şehirlerini yağmalayan, katliamlar yapan Topal Osman çetesiyle buluşan ve yaptıklarını engellemek bir tarafa az dahi bulduğu için önce Topal Osman milis birliği ve ayrıca soykırımı daha sistemli yürütsün diye Merkez Ordusu’nun oluşturulmuş başına da katliamcı Sakallı Nurettin’i atayan da kendisidir. Yani Osmanlı ile halkımıza karşı başlatılan, İttihatçı kasaplar ile devam eden ve soykırımı bir program doğrultusunda yöneten, soykırımı nihayete ulaştıran kişi Mustafa Kemal’den başkası değildir. Tüm bu işleri yapmak ve organize etmek için ise Samsun’a, Pontos’a çıktığı tarihin adıdır 19 Mayıs./

Bugün Guernica’yı bilmeyen yok gibidir, Pablo Picasso tarafından 1937’de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanya’sına ait 28 bombardıman uçağının 26 Nisan 1937’de İspanya’daki Guernica şehrini bombalamasını anlatan, anıtsal tablodur. Bu tablo yapıldıktan sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altında olan Paris’teki evini incelemeye gelen Nazi subayı, Guernica’nın fotoğrafını inceldikten sonra Picasso’ya dönüp “Bunu sen mi yaptın?” diye sordu. Picasso’nun cevabı “Hayır, siz yaptınız.” demişti. Gerçekten de öyleydi. Picasso sanatıyla sadece orada yaşananları aktarmıştı ama o katliamı Nazi canileri yapmıştı. Guernica’dan Pontos’a, Samsun’a Mustafa Kemal ve arkadaşlarına dönecek olursak eğer, yüz yıl önce 19 Mayıs 1919 tarihini seçen biz değil Samsun’a Pontos Soykırımı planıyla çıkıp, soykırımı bir program düzeyinde gerçekleştirenler seçmiştir. Biz bu gerçeğe olduğu gibi sadık kalıp dilimiz döndüğünce kamuoyuna taşımaya çalışıyoruz. Nasıl ki Guernica katliamından kaynaklı Picasso’yu suçlamak oldukça saçma olacaksa, kalkıp 19 Mayıs 1919 tarihi için de Pontos soykırımına maruz kalmış olan atalarının ruhları huzura kavuşsun diye mücadele yürüten biz torunlarını bu tarihle suçlamak abesle iştigaldir. Picasso’nun katliamcıları kastederek verdiği cevabı aynen söylemek gerekirse bu tarihi biz değil ‘siz yaptınız’

Sadece insanlarımız değil tarihimiz de saldırı altında

Sadece insanlarımız değil, sonrasında bizi çağrıştıracak her şey günümüze kadar hedeflerinde oldu. ” – Ben senin tarafındayım. Korkma! Dedim. –Ağa, Pontus’u iyi temizle, dedim. – Temizliyorum, dedi. – Rum köylerinde taş taş üstüne bırakma, dedim. – Öyle yapıyorum ama kiliseleri ve iyi binaları lazım olur diye saklıyorum, dedi. – Onları da yık, hatta taşlarını uzaklara yolla, dağıt. Ne olur ne olmaz, bir daha burada kilise vardı, diyemesinler dedim. – Sahi öyle yapayım. Bu kadar akıl edemedim, dedi.” Rıza Nur’un hatıratında aktardığı gibi Topal Osman ile yaptığı konuşma da söylediklerimizi doğruluyor

Yani soykırım sürecini belirtmek için 1914 ile ’23’ü ifade etsek de bizlere ve varlığımıza ilişkin soykırım süreci hala devam ediyor. Bu yüzden ellerinde 1453 yılından beri esir bulunan Ayasofya’mıza böyle hunharca saldırıp davullar ve zurnalar ile camiye çevirdiler. Biz Rumlar için Ayasofya Kâbe gibidir, benzetme yapmıyorum gerçekten öyledir. Bugün iktidar ortaklığı yapan güçler bunu çok iyi biliyorlar.

Pontos topraklarında bulunan Sümela manastırı da öyledir, ya bakım adı altında yıllarca kapalıdır ya da her an Sümela üzerinden provokasyon üretmek içindedirler, Trabzon, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Samsun, Sinop’ta benzer birçok provokasyonu görüyoruz. Tarihi ve inançsal değeri bulunan yerlerimiz göz göre göre definecilere peşkeş çekiliyor, ya ahıra dönüştürülüyor ya da normal mülk gibi satıyorlar. Tüm bu evreler bize ve varlığımıza soykırım pratiğinin devam ettiğinin ifadesidir. Bunlara basit ihmal gözüyle asla bakamayız. O yüzden bu konuda duyarlı olan kesimlerin bu tutuma karşı seslerini yükseltmesi lazım. Sümela’da ikonalarımıza kadar saldırıldığını görürüz. Ayasofya’da imparator kapısının ahşap kesimlerine zarar verildiğini yeni öğrendik, daha neler yapılıyor bilemiyoruz. Müslüman Türkler hep hoşgörüden bahsederler ama bu sadece kendi halklarıyla ilgili olunca geçerlidir./ 

Soykırım hala devam ediyor

Bunu özellikle Pontoslu bir Rum olarak Türkiye ́de yürüttüğüm hukuk mücadelesiyle anlatmak isterim. Türkiye'de bizler hala soyadlarımızı kendi kimlik ve kültürümüze göre kullanamıyoruz. Ben daha önce ismimi mahkeme kararıyla değiştirmiştim. İkinci aşama olarak da soyadımı değiştirmek için avukatım aracılığıyla Bafra Hukuk Mahkemesi’ne başvurduk, mahkeme başvurumuzu kabul etti. Fakat daha sonra Mussolini’yi aratacak olan soykırım yasaları devreye girdi ve önce yerel mahkeme daha sonra Anayasa Mahkemesi’ne kadar tüm mahkemeler talebimizi reddetti. Hala Anayasa Mahkemesi’nde hukuk mücadelemiz devam ediyor. Türk devleti ve hükümetleri konuşunca zannedersiniz ki ülke güllük gülistanlık ve dünyanın en işleyen demokrasisi burada ama öyle olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Mesela konuştuklarında Türk milleti kavramının ırkçı bir nitelik olmadığını söylüyorlar, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür" deniliyor. Peki gerçekten öyleyse yani bu Türklük kavramında bir ırkçılık nüvesi barınmıyorsa 2525 sayılı ‘Soyadı Kanunu’nun 3. maddesi nedir. Bu maddeyi şimdi size okuyorum “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.” Burada biz Müslüman ve Türk olmayan halkları ilgilendiren ‘yabancı ırk ve millet isimleriyle’ soyadı kullanamaz kısmıdır. Biz ne zaman soyadımızı kendi kimlik ve değerlerimize uygun şekilde almak istediğimizde bu kanun duvar gibi üzerimizde yükseliyor. Şimdi bu yasak İngilize, Fransıza, Almana karşı yapılmaz çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değiller, o zaman bu direkt bizim varlığımıza dönük olarak yapıldığı gün gibi ortadadır. Şimdi başa dönersek eğer Türk milleti kavramı ırkçı bir nitelik taşımıyorsa o zaman biz Pontos Rumları, Ermeniler, Süryaniler ve diğer farklılıklar tüm değerlerimizle bu bütünün parçasıysak o zaman bu kanunun 3. maddesi neden var?

Çok açık ifade edeyim ki bizim canımız ve malımız üzerinden yükselen bu Cumhuriyet’in soyadı kanunu da dahil birçok kanun maddesi benzer ırkçı ve soykırımcıdır. Bizlere yüz yıl önce uygulanan soykırımın devam etmesini sağlarlar. Mustafa Kemal’i koruyan kanun maddesi, Türklüğe hakaret içeren kanun maddesi hem soykırımcıları korumak hem de soykırımı kanunda devam ettirmek için varlıklarını koruyorlar. Benim soyadı davam sadece kişisel değil aynı zamanda halkımıza uygulamada olan soykırım maddelerinin anayasa ve diğer kanun ve mevzuatlardan çıkarmak içinde açılmıştır.

Soykırımcıların yasal kalkanları var

Biz Pontos Rumları Mustafa Kemal’de dahil Cumhuriyetin diğer birçok kurucu üyesini soykırımcı olarak görüyoruz ve o dönemle halkımıza yapılanlar ile yüzleşilebilmesi için mücadele yürütüyoruz. Bu durumla ilgili hakkımda açılan iki davayı sizlerle paylaşırsam soykırımcılara yasalarla nasıl kalkan olunuyor daha iyi anlaşılır. 1) Ben Yunanistan’a mülteci olarak sığınmak sorunda kaldım ve şimdi Selanik’te yaşıyorum, Ayasofya davulla zurnayla camiye çevrilince sosyal medya hesabımdan Yunan hükümetine seslenerek bir öneri yaptım ve dedim ki Yunanistan’da Pontos soykırımı tanınıyor mu? Evet tanınıyor, peki o zaman Soykırımın bir numaralı zanlısı Mustafa Kemal evi Selanik’te ne arıyor, neden bu ev kapatılmıyor. Ayasofya saldırısına da çok anlamlı bir cevap olur dedim. İki gün geçmeden Mustafa Kemal’in hatırasına hakaretten bana Türkiye’den dava açıldı. 2) Sosyal medya hesabımdan yaptığım “10 Kasım 1938 günü zulüm bitti mi! Pontos soykırımından Koçgiri katliamına, Zilan katliamından Dersim’e, Maraştan, Çorum’a, Sivas’tan Roboski’ye zulüm kaldığı yerden devam ediyor” ve “1.paylaşım savaşının karmaşasında Ermeni soykırımını yapan Soykırımcı İttihatçıların ikincil kadroları olan M.Kemal ve arkadaşları yaptıkları Pontos soykırımın hemen üstüne bu kanlı Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’de kurmuşlardır. Bu katillerin şimdi de hedeflerinde Kürtler var” paylaşımıma “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” iddiasıyla dava açıldı

Türkiye’de varlığımıza dönük soykırımı sorgulayamıyoruz, varlığımızı tehdit eden soykırım yasaları buna izin vermiyor. O yüzden de bu mevzuata ve kanunlara da hukuksal anlamda savaş açmış durumdayız.

Pontos paranoyası

Türkiye'nin diasporada yaşayan Rumlar için istenmeyen adam listesi mi var?

Elbette sadece Pontos ve Türkiye’deki aktivistlere savaş açmadılar, saldırı ve yönelimler direkt Pontoslu olan tüm Rumlara, Pontuslu Rum aktivistlere yapılıyor. Zaten hiç ayrım yapılmadan o halkın tümüne saldırı yapıldığında soykırım sürecinin parçası haline geliyor. Kamuoyunu takip edenler bilecektir, Sümela manastırı çok uzun süredir bakım adı altında kapalıydı. 15 Ağustos 2021 tarihinde Sümela manastırında ayin yapılacağı haberi duyuruldu, elbette bu soykırımcıların hoşuna gitmedi, bunun üzerine Ekümenik Patrik Bartholomeos Sümela manastırı üzerinden yapılan tartışmalara cevaben Sümela manastırının bizler için anlamını ifade eden şu cümleyi kurmuştu: ”Biz Hristiyanlar için Meryem Ananın kutsiyeti tartışılmaz mahiyettedir ve onun adını taşıyan bu müstesna manastır özellikle Rum, Gürcü ve Rus Ortodoks toplumları için manevi bir sembol teşkil eder... Bundan dolayıdır ki her yıl 15 Ağustos’ta Sümela’ya heyecanla gelmeyi, ayin düzenlemeyi ve dua etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz." Yunanistan’da yaşayan Pontos kökenli Yunanlılar için Sümela manastırı haç yeri kadar kutsaldır. Birçok Pontoslu aktivist gibi Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda yapılacak ayin için Türkiye’ye gelmek isteyen Yunanistan Pontusluları Federasyonu Başkanı George Varythymiadis Türkiye’ye alınmadı. İstanbul Havaalanı’nda gözaltına alınan ve 6 saatlik gözaltı sonrası Varythymiadis istenmeyen adam ilan edildiğini öğrendi ve sonra da sınır dışı edildi. Bu olayın ardından birçok Pontoslu aydın, sanatçı, sporcu sınır dışı edildi. Daha sonra da Sümela için Yunanistan'dan Türkiye'ye girmek isteyen birçok Pontos kökenli Yunanlı adlarının istenmeyen adam listesinde olduğunu Türkiye'ye girdiklerinde ve deport işlemlerine maruz kaldıklarında öğrendiler. Yunanistan da bulunan sivil toplum örgütleri yüksek sesle Türkiye’nin elinde Pontos kökenli Yunanlılar ile ilgili bir liste mi var sorusunu gündeme taşıdılar/

Ergenekoncu çeteler aracılığıyla linç kampanyaları

Trabzonspor şampiyonluk kutlamaları programı dahilinde davet edilen Pontos kökenli Yunanistanlı kemence virtüözü Matthaios Tsahouridis’e karşı sosyal medya hesabından geliştirilen linç kampanyası sonrası son dakika da Trabzonspor şampiyonluk kutlamaları programından çıkarıldığı kendisine iletildi. Aslında bu provokasyonu yapan Ümit Özdağ denilen kişinin arkasındaki ismi tüm Türkiye iyi tanıyor. Ergenekoncu çete lideri eski General Veli Küçük. Veli Küçük daha önce de benzer bir provakasyonu 1998 yılında Pontos kökenli Yunanistanlı yazar Yorgo Andreadis’in istenmeyen insan ilan edilmesi için benzer linç organizasyonunu gerçekleştirmişti. Hrant Dink’i katleden çete oluşumu da onun işidir. JİTEM örgütlenmesini Karadeniz’e taşıyan kişidir. Soykırımımızda büyük rol oynayan katil ve cani Topal Osman’ın aklanma işinde de yine o organizatördü.

Şimdi devletin himayesinde çalışan bu çete Zafer Partisi lideri olan Ümit Özdağ eliyle benzer bir provokasyonu Trabzonlular tarafından da sevilen kemençe sanatçısı Matthaios Tsahouridis’e yaptılar. Bakalım bir sonraki adım ne olacak, eğer devlet bir sonraki seferde Türkiye’ye girmek isteyen sanatçıya "istenmeyen adam ilan edildiniz" derse o zaman JİTEM’in uyuyan hücreleri Karadeniz'de tekrar aktifleştirildi demektir. Ekümenik Patrik Bafra Otkaya kilise harabelerini ziyarete gitmişti. O sürecin öncesi ve sonrası provokasyon örgütleyicisi yine bunlardı.

Bunlar Gayri Nizami Harp elamanları, yüz yıl öncesinde Pontos soykırımında nasıl rol oynamışlarsa bugün de benzer şeyleri yapmaya ve soykırımı bu alanda da sürdürmeye devam ediyorlar. Bunlar özellikle çözüm süreci sırasında tüm Karadeniz’de provoke etmek için harekete geçtiler. Çözüm süreci bitince doğal ortak olarak hükümetle hareket etmeye başladılar

Şimdi Karadeniz bunların kontrolünde. Bir takımın geri adım atması bu kıytırık Ümit Özdağ yüzünden değil, asıl arkasındaki ağababaları yüzünden olduğunu düşünüyorum. Belki bir nebze de olsa korkuları olabilir ama asıl gerçek ise olmayan bir tehdit korkusu (Pontos Paranoyası) üzerinden iktidarlarını inşa etmek, en azından iktidara, ranta ortak olmak istiyorlar. Bu ittihatçı faşistler Cumhuriyeti de benzer şekilde kurmadılar mı? Bunlarda yalan, dolan, suikast, darbe, provokasyon çok sıradan işler. Nasıl ki soykırım üzerinden Cumhuriyeti kurdular, şimdi de soykırım politikalarını sıcak tutarak bir kesim iktidarlarını korurken bir kesim de tekrar iktidara ortak hale geldi.

Tüm bunlara olanak veren şey ise Kürtlere karşı yürütülen kirli savaş. Bu sayede yaptıkları her şey görünmez hale geliyor. Demokrasi rafa kaldırıldıkça bunlar gibi çete oluşumları devletin milis güçleri durumuna geliyorlar ve kimse de kafasını kaldırıp neler oluyor diye soramıyor, çünkü savaş dönemlerinde akıl rafa kalkar ve refleksler devreye girer, bu dönemde her türlü çirkinliğin önü açılır. Nefret, ırkçılık ve yüzyıllık soykırım yeminleri yenilenir.

Böylesi dinamiklerin olduğu dönemde halklar ve diğer inançlar ortak hareket etmeliler, burada kazan kazan yoktur. Mesela en büyük dinamik güç Kürtler, Türkçülük projesi kapsamında soykırım politikaları ile en azılı şekilde üzerlerine gidiliyor. Bu durumu seyredip bir şey yapmazsak, Kürtler yenilerse biz asla kazanamayız ama Kürtler tüm halkların dayanışması ile de kazanırsa o zaman belki bizim için de bir umut doğar. Yüzyıl önce yaşanan hataları tekrarlamamamız lazım. Geçmişte halklar mezarlığına böyle döndük, unutmayalım.

Sistem Karadeniz'de insanları Pontos Paranoyası üzerinden esir tutuyor, bunu da Veli Küçük gibi Ergenekoncu çetelere havale etmiş, Batı kamuoyunu da Kürt fobisi üzerinden esir almış durumda, burada çeteler iktidar ilişkilerini yenilerken hükümet ile birlikte de halkalara karşı insan üstü bir çabayla soykırım politikalarını da canlı tutmaya devam ediyorlar. Bu durumu sona erdirebilecek şey birlikte mücadeleden geçiyor ama bu gerçek öyle lâf olsun diye söylemiyorum. Bizi birbirimize karşı düşmanlaştırarak varlıklarını sürdürenler ancak bu politika boşa çıkarıldığında kaybeder, yenilir. Belki böylece yüzyıl önce halkımıza karşı başlatılan ve hala da devam ettirilen soykırım politikasını boşa çıkarabiliriz.

Pontos soykırımının 104. Yıldönümü vesilesiyle dünyanın dört tarafına dağılmış olan halkımıza selamlarımı iletiyor, yürüttükleri mücadele önünde saygıyla eğiliyorum. Bize karşı soykırım politikalarını hayata geçirenler ile yüzleşinceye kadar kaybettiğimiz her canımıza sözümüz olsun ki durmayacağız, bedeli neyse ödeyeceğiz ama sonunda mutlaka halkımıza yapılanların hesabını soracağız, dostlarımızı da bu mücadele de yanımızda görmek istediğimizi bir kere daha belirtiyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.