Rektör atamaları ve AKP'nin vesayeti

Forum Haberleri —

  • Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına takılan kelepçe, RTE’nin ve onun İslami faşist, baskıcı, yasakçı ideolojisini sembolize ediyor. Tüm diktatörler benzer sembollerle kendilerini ifade ederler.

RESUL ERENLER

AKP ilk sahneye çıktığında eğitime ilişkin propagandasını YÖK vb. anti-demokratik, 12 Eylül ürünü olan kurumlar karşıtlığı üzerinde yaparak kitlelere ulaşmaya çalıştı. Hatta birçok sosyal demokrat, sosyalist ve devrimci geçinen döküntüler destek vererek gelişmesine katkı sundular.

Başlangıçta hep farklı görünmeye çalıştı Erdoğan. Kendisini acındırma numaralarına yattı. 12 Eylül'de idam edilenlerin mektuplarını Meclis’te okudu. Nevzat Çelik'in Necdet Adalı için yazdığı; "Beni burada arama anne, kapıda adımı sorma, saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama…” şiirini okuyarak ve Erdal erenden söz ederek duygu sömürüsü yaptı. Ne zamanki güçlendiğini fark etti, tüm diktatörler gibi bu yeni diktatör (RTE) toplumun tüm kesimlerini kendi denetimi ve sorumluluğunda olmasını istedi. Bu davranış biçimi diktatörlerin paranoyak kişilik sahibi olduklarının en açık göstergesidir.

Erdoğan'da seçimle işbaşına gelen bir diktatör tıpkı Hitler ve Mussolini gibi. Her diktatör gibi oda güçlendiğini fark etiği ve iktidarını kurumsallaştırdığına inandığı andan itibaren baskıcı yanını gösterdi. Diktatörler başında bulundukları ülkelerin çıkarlarını kendi öz çıkarlarının asla önünde olmasını istemezler. Çünkü kendilerini hep ayrıcalıklı görür ve korkarlar. Korkmalarının temelinde karıştıkları gayrı meşru işlerin deşifre olacağı ve bunun sonucu başlarına gelebilecek olanları bilmelerindendir.

Erdoğan iktidar olmak için verdiği sözleri ve dillendirdiği söylemlerin hiçbirini yerine getirmedi. Tam tersi uygulamalarla, 12 Eylül'ünde gerisine düştü. Parlamento tamamen işlevsiz bırakılmış ve o çatı altındakilerin maaşları da emekçilerin, işçilerin ve yoksulların sırtında ekstra bir yük.

Adalet kurumu tamamen esir alınmış, muktedir kişi ne derse ona göre karar veren bir yan kuruluş pozisyonunda. Kısacası yargı, yasama ve yürütme saraydaki tek adamın denetiminde. Onun çıkarları dışında bir işlevi olmayan kurumlara dönüştürülmüştür.

Boğaziçi Üniversitesine (BÜ) yapılan bu atamada bugüne kadar yapılanlardan ayrı düşünülmemeli. Şu anda eksik kalanları tamamlamakla kendisini yükümlü görüyor RTE. Her alanda tüm yetkilerin tek adamda birleşmesinin son hamleleri yapılmakta.

Burjuva demokrasilerinde öğrencilerin, işçilerin vb. kesimlerin tepkiler normal karşılanabilir ve demokratik bir tepki olarak da algılanabilir. Ama Türkiye'de İslami gerici, faşist Erdoğan ve küçük ortağı Bahçeli’nin iktidarlarında bu tür eylemler hiçbir zaman demokratik bir hak olarak algılanmaz. Öğrenci eylemine de bu kadar acımasız saldırmaları yadırganır bir durum değil. Başka ne beklenir diki? Bahçeli’nin Boğaziçi’ne ilişkin yaptığı açıklama onun nasıl bir ırkçı, iflah olmaz bir faşist ve kanla beslenmeyi alışkanlık yapmış bir olduğuna yetiyor.

“Bir süredir BÜ’ne atanan rektörle ilgili suni itiraz ve organize tepkiler gündemdedir. Kanuna uygun bir atamaya terör yöntemleriyle karşı çıkmak, bu vesileyle BÜ’den bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmaya niyetlenmek başı ezilmesi gereken bir komplodur. CHP’nin, İP’in, HDP’nin provoke ettiği, PKK, MLKP, DHKP-C’nin alevlendirdiği protestoları bir sokak hareketine dönüştürme ısrarları ateşle oynamaktır"diyor. Bu kafa tasçı direk hedef gösteriyor. Bu ülkede varsa eğer bir gayrı meşru kişilik onunda Bahçeli olduğundan kuşku yok. Katil, mafya bozuntularıyla boy boy poz veren, elde ettiği devlet olanaklarını toplumun en güzel değerlerine (devrimcilere, sosyalistlere, aleviler ve Kürt özgürlük hareketine) karşı hasma ne bir biçimde kullanandır.

Her konuda yükselen toplumsal itirazların, üniversitelerle sınırlı kalamayacağının, Boğaziçi öğrenci eyleminin bir kıvılcım olacağı korkusu, Erdoğan ve Bahçeli’yi rahatsız etmiş olmalı ki, gelişecek benzer eylemlere kalkışacak olanlara şimdiden gözdağı vermek istiyorlar. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, tüm kurum ve kuruluşları tek elden toplamak ve üniversitelerinde vesayet altına alınma gerçeğiyle karşı karşıya ülke.

12 Eylül’den bu yana ilk defa üniversite bileşenleri dışından bir rektör atanıyor. Aslında, daha öncede Kürt illerinde HDP belediyelerine atanan kayyımların bir benzeri bugün üniversitelerdeki atamalarla kendini gösterdi. Bana öyle geliyor ki bunun arkası başka kurum ve kuruluşlarla devam edecektir.

Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına takılan kelepçe, RTE’nin ve onun İslami faşist, baskıcı, yasakçı ideolojisini sembolize ediyor. Tüm diktatörler benzer sembollerle kendilerini ifade ederler. Bu davranışın (kapıya kelepçe) sıradan kendini bilmez birinin yaptığını düşünmek saflık olur. Ayrıca bu uygulamayla üniversitelere bir mesaj verilmek isteniyor ve iradesi üniversitelerin hiçe sayılıyor.

Rektör ataması politiktir. Üniversiteler bilim üreten, bilim insanı yetiştiren yerler olması gerekir. Kimsenin siyasi, politik aracı olmamalı. Rektör, dekan, vb. atanacaksa, o üniversitenin öğretim görevlilerinin seçimiyle olmalı. Tersi akademik özgürlük meselesine müdahaledir.

Üniversiteler fikir üretmek için vardır. Şu dinin veya şu siyasetin hizmetinde olmak için değil. Erdoğan'ın, BÜ’ye rektör ataması eğitimi tamamen kendi siyasi (İslami faşist) anlayışına göre şekillendireme adımlarından biridir. Zaten iktidara geldiği günden bugüne, ülkede değişime uğramayan (İslami gerici, faşist ırkçı-milliyetçi anlamda) hiçbir kurum kalmadı. Erdoğan, cumhurbaşkanı partili, üniversitelerinde partili olmasını istiyor ve bu konuda da kararlı.

Çünkü her şeyden kendisini sorumlu tutan o muktedir kişilik (RTE) hayalindeki; İslami ve şeri kurallarla yönetilen devletin alt yapısının eksik kalan yanlarını tamamlama uğraşı içinde. Durup dururken yıllardır kaldırılmış gece bekçiliği neden ve niçin icap etti? Bu kuruma alınanların hepsi AKP'nin gençlik kollarından olanlardır. Bu uygulamayla hem kendi silahlı gücünü oluşturmuş oldu, hem de kendi tabanında insanları iş güç sahibi yapmış oldu.

SADAT AKP’nin paramiliter gücü. 15 Temmuz akşamı askerlerle çatışan silahlı sivillerin onlar olduğu, Suriye’de muhalif grupları SADAT’ın eğittiğini ve orada çatıştıkları basına sık sık yansımıştır. Ve tüm kurumların başına kendisinin emrinden çıkmayacak kişilerin getirilmiş olduğu bir dönemde geçiyor ülke. Bu kadar aykırı davranışlarından bir adım geri atmayan Recep, devletin en önemli kurumlarını (en başta silahlı güçler olmak üzere) kendi kontrolüne aldığını ve bundan cesaret aldığı bir gerçek.

Üniversitelerde, bakanlıklar gibi kendisine bağlı, onun arzu ve istekleri doğrultusunda bir eğitim vermelerini istiyor. İleride diyanete bağlı ve diyanetin atadığı öğretim görelileri yönetecek üniversiteleri. Tabiki, RTE’nin şimdi sürdürdüğü bu hükmü ilerde de sürdürebilirse.

Ana muhalefetin, etkili bir karşı duruşu olmayınca oda istediği her şeyi yapmakta muktedir olduğu sonucunu çıkarıyor. Yanlış anlaşılmasın mevcut partilerden (HDP'yi dışta tutuyorum) halkların ve emekçilerin kurtuluşunu beklemiyorum. Ancak 12 Eylüll’e başlayan ve AKP ile devam ettirilen devrimci ve sosyalistlere yapılan baskılar, onların hareket alanlarını oldukça sınırlamış durumda olduğu içindir ki, kitlelerin muhalefet partilerinde birtakım beklentileri var. Ancak bu konuda şimdiye kadar bu beklentiler hep boşta kaldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.