SADECE O KALMADI

Haberleri —

Arka duvarda bir resim. Bir grup insan toplu halde poz vermiş. Kadınlı erkekli bir grup olduğu rahat anlaşılıyor. Fakat poz verenlerin kim olduklarını anlamak zor. Resim epeyce silik çünkü. Dahası büyütüldüğü için hatlar belirsizleşmiş. Ancak içinde olanlar veya onların çok yakın arkadaşları tanıyabilir kim olduklarını.
Resim üzerinde iri puntolarla yazılmış bir cümle: “Sadece o kaldı”! Sadece o kaldı denen KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan. Fotoğraf içinde onun da resmi varmış. Resim ve yazıyla iddia edilen ve izleyenlerin kafasına yerleştirilmek istenen şu iki husus: Birincisi, tek başına, yalnız kalmış bir kişi! Burada küçümseme var. İkincisi, herkesi savaşa sürmüş, ölümüne yol açmış, onların pratiği üzerinden yaşıyor ve yönetim olmuş! Bunu açıktan söylüyorlar da zaten. Burada da teşhir ve kötüleme var.
Resmin önünde hilal şeklinde bir masa ve belli aralıklarla dört kişi oturuyor. Kimisinin saçı dökülmüş, kimisinin ise bembeyaz. Zaman zaman dönüp resme bakıyorlar. Duvarda asılı resmi ve üzerindeki “Sadece o kaldı” yazsısını analiz etmeye çalışıyorlar. Dört kişiden biri sunucu. İri gözlükleriyle sürekli konuşmacıları ve kamerayı süzüyor. Bir de sözleriyle sürekli tahrik ediyor. Görevinin süzmek ve tahrik etmek olduğu hemen anlaşılıyor. Geçmişte TRT’de yayınlanan “Anadolu’dan görünüm” programının Ertürk Yöndem’i gibi.
“A Haber” isimli TV kanalında yayınlanan bir programdan söz ediyoruz. Tabi gerçekten TV programı denebilirse! Sözkonusu sözde tartışma programının sadece bir amacı var: PKK’ye küfür, PKK’yi teşhir ve kötüleme! Bunun için her türlü yalan, söyleyenlerin yüzü kızarmadan söyleniyor. PKK’yi teşhir edebilmek için kılıktan kılığa giriliyor. “İzleyici aceba ne der?” diye bir soru akla bile getirilmiyor. Yeterki PKK’yi kötüleyici olsun, bu çerçevede her şey söylenip yazılabiliyor.
Psikolojik savaşta bu düzeye düşmüş olması, AKP hükümetinin Kürt direnişi karşısında yaşadığı yenilgi ve aczi açıkça gösteriyor. Çünkü bu düzey Kenan Evren cuntasının yönettiği 12 Eylül faşist-askeri rejiminin düzeyidir. Çünkü bu düzey Demirel-Çiller-Güreş-Ağar dörtlü çetesinin yönettiği topyekûn özel savaş rejiminin düzeyidir. Tayyip Erdoğan’ın Evrenleştiğinin ve Çillerleştiğinin çok açık bir görüntüsü de budur.
Bu arada ünlü programda yer alan “Konuklarımızı” tanıtmayı unuttum. Sunucunun yanında oturan Ümit Fırat isimli kişi. Hem makale yazarı, hem de böyle PKK karşıtı ünlü programların vazgeçilmez konuşmacısı. Eski Kürtçü! DDKO’dan (Doğu Devrimci Kültür Ocakları) geldiğini söylüyor. Sıfırı tüketmiş, Kelaynak kuşları gibi soyu tükenmekte olduğu için MİT’e sığınmış kişilerden biri. Hemen yanında ise 1970’li yılların gruplaşma mücadelelerinden tanınan İbrahim Güçlü oturuyor. O da DDKO’dan geliyor olmakla övünüyor. Eski Kürtçü yani! Bir zamanlar sözde Kürt özgürlüğü için yola çıkmış, lider olmaya soyunmuş, ancak “Rizgarî”, “Ala Rizgarî” gibi grupları tasfiye ettikten sonra tek kalınca MİT’e sığınıp “PKK’ye küfredenler kervanına” katılmış biri.
Bu ikisinin durumu birbirine çok benziyor. En temel ortak özellikleri “PKK’ye küfredenler korosu”nun üyesi olmak olduğu için pek çok konuda iyi anlaşıyorlar. Eski Kürtçü olmak, DDKO’dan gelmek, içinde yer aldıkları grup veya örgütleri dağıtıp tasfiye etmek, MİT’e sığınmak gibi başka ortak özellikleri de var. Fakat en temel ortak yanları PKK’ye ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı olmalarıdır. Bu karşıtlık o düzeydedir ki, ancak “Kuyruk acısı” tabiriyle ifade edilebilir. PKK ve Önder Apo karşıtlığı onları MİT ajanlığı yapmaya ve ulusal özgürlüğe ihanete kadar götürmüştür. Bu nedenle PKK’yi teşhir amacıyla düzenlenmiş olan ünlü psikolojik savaş programına pek yakışıyorlar.
En sonda, yani sunucunun karşısında ise emekli bir subay oturuyor. Yaman bir kontrgerillacı olduğu gözlerinden okunuyor. Belki de JİTEM’cidir. Yıllarca Hakkari ve Botan’da Kürt gerillasına karşı özel savaş yürütmüş, Kürt halkı üzerindeki katliamlara imza atmış. Düşüncesi, inancı ve pratiğiyle bütünlüklü bir Kürt düşmanı. Bu kişiliğini gizlemeye gerek de duymuyor. PKK’ye karşı yıllarca savaştığı için PKK’yi epeyce de tanıyor. PKK’ye düşmanlık konusunda yanındakilerden çok daha tutarlı olduğu her yönüyle anlaşılıyor.
Bu üç kişinin bir TV programında nasıl bir araya geldikleri garip karşılanabilir. Öyle ya, bir yanda DDKO’dan gelen, eski Kürtçü, hatta “Kürt lider” olmaya heveslenmiş iki kişi, diğer yanda “Özel Harp Dairesi” üyesi Kürt katili bir kontrgerillacı var. “Bunlar yan yana nasıl gelir?” diye hayret etmeyin! Gelir işte! PKK, yani Kürt özgürlük mücadelesi böyle çok olmaz sanılanı olur kılmış, üstü örtülü gerçekleri işte böyle açığa çıkarmıştır. “Yeminli PKK karşıtlığı” ile Kürt katliamcılığı işte böyle birleşmiştir. Onları bir araya getiren PKK düşmanlığı ve küfürbazlık olmuştur. Bu ortak özellikleriyle PKK’yi teşhir amaçlı psikolojik savaş programının gözde elemanı haline gelmişlerdir.
Kuşkusuz böyle bir programı izlemek kolay değildir, azap vericidir. Konuşanların kendilerine verilen görevi yerine getiren figüranlar oldukları yüzlerinden okunmaktadır. Yalan, iftira ve küfürde ustalaştıkları kolayca anlaşılmaktadır. Eski DDKO’lu olduklarını söyleyenler, şimdi kontrgerilla şefiyle yan yana olduklarını ya anlamıyorlar, ya da alemi bu gerçeği görmeyecek kadar ahmak sanıyorlar. Belki de kendi gerçeklerini sergilemek için bu programa katılıyorlardır.
İşin garibi, kontrgerillacının daha realist ve ölçülü davranmasıdır. Diğerlerinde bu da gözükmüyor. Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye çabasında birinci dereceden görev üslenenler arasında olan İbrahim Güçlü, “Abdullah Öcalan şöyle yazıyor, okuyorum” diyerek gözlüğünü takıp çıkarıyor ve elindeki sayfaları karıştırıyor, ondan sonra ise bir cümle bile okumadan kendi düşüncelerini söylüyor. Peki kim yutar bunu? Alem ahmak, tek akıllı İbrahim Güçlü mü? Kaldıki bilinmese, tanınmasa ne ise!
Tartışmada acı veren komikliklerde yaşanıyor elbet. Ezbere konuştukları samimiyetsiz yüzlerinden anlaşılıyor. Sunucunun da teşvikiyle Fırat ve Güçlü “PKK’yi MİT kurdurttu” dedikçe, kontrgerillacı yüzlerine bakıyor. İçinden memnuniyetle gülümsediğini insan hemen hissediyor. Otuz yıllık TC-PKK savaşını adeta bir “Danışıklı dövüş” gibi göstermeleri karşısında kontrgerillacının şaşkınlık yaşadığı gözleniyor. Aceba içinden bunlar için ne diyordur?!
Programın geneline gelince, psikolojik savaş programı yalan üzerine kurulmuş olduğu için çok fazla ve kalıcı etki bıraktığını sanmıyoruz. Çünkü, örneğin ne PKK analiz ediliyor, ne de fotoğraf. Sadece eklektik sözlerle PKK’ye küfrediliyor, o kadar. Örneğin “Sadece o kaldı” sözüne gerçekten inansalar, o zaman buna sevinmeleri gerekmez mi? Eğer KCK Yürütme Konseyi Başkanı yalnız başına kalmışsa, bu durum bilcümle PKK düşmanlarının işine gelmez mi? Tek başına kalmış biri için teşhir programı yapmaya gerek olur mu?
Oysa yapıyorlar. Hem de bir değil, yüzlerce program yapıyorlar. Hem de kontrgerillacı ile sözde Kürtçüyü bir araya getirerek yapıyorlar. Kürt direnişi karşısında AKP o kadar sıkışmış ve başarısız kalmış ki, adeta her şeyden medet uman ve herkesten yardım dilenir hale gelmiş. Bunun için her türlü yalan ve hileye başvuruyor. Adeta okus-pokus yöntemlerini kullanıyor. Tüm gücünü ve imkânlarını kirli özel savaş için seferber etmiş bulunuyor. Otuz yıldır TC-PKK savaşı ortamından beslenen ve palazlanan AKP, iktidarını Kürt soykırımı üzerine oturtmuş olmasına rağmen, bir de dönüp utanmazca PKK yönetimini “Savaş baronu” olmakla suçluyor. Oysa savaş baronunun da, katliamcının da, yalancının da, ABD işbirlikçisinin de kim olduğunu Kürt halkı çok iyi biliyor.
İşte AKP’yi korkutan budur. Yani Kürt halkının bilinci ve özgürlük mücadelesindeki kararlılığıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’nin kırk yıllık direniş içinde yarattığı halk budur.
Demekki KCK Yürütme Konseyi Başkanı yalnız değil. Sadece o kalmadı. Önderliği, şehitleri, parti militanları, gerillası ve direnen halkıyla yeni bir toplum, bir demokratik ulus oluştu. Etle tırnak gibi kenetlenmiş bir bütünlüğü ifade ediyorlar. AKP’yi ve TC’yi işte bu gerçek korkutuyor.
Sözkonusu fotoğrafa gelince, “Sadece o kaldı” sözü fotoğraf açısından da doğru değil. Evet o fotoğrafta savaşıp şehit düşen kahramanlarla, mücadeleden kaçan hainler var. Fakat hepsi bunlar değil. Bugün de özgürlük mücadelesi saflarında direnen, hatta PKK Yürütme Komitesi üyesi olarak Murat Karayılan’la omuz omuza yürüyen insanlar var. Hem de iki değil, üç değil, neredeyse yarıya yakını öyle. Kaldıki PKK’nin şehadet gerçeğine yaklaşımı ortada. PKK tepeden tırnağa bir şehitler partisi. Şehitler ordusu komutanlığında özgürlüğe yürüyen bir demokratik ulus hareketi.
Demekki sadece o kalmadı. O halklaşarak özgürlüğe yürüyen bir demokratik ulus hareketi haline geldi. Bütün bunlar da, yalancının mumu yatsıya kadar yanar misali AKP’nin ampulünü yatsı olmadan karattı.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.