Sanat bir uyanıştır da


Albümünüzün adı neden 3K?
3K, Türkiye'de en riskli ve ötekileştirilmiş gruplardır. Bu devlet sisteminde en çok horlanan, dışlanan hatta toplu katliamlara maruz, kalan benim de mensubu olduğum üç ana toplum vardır. Tarih bu üç kesimin kanıyla yazılmıştır. Oysa o topluluklar da bu ülkenin insanlarıydı. Onların da ezilmişliklerini anlattıkları ağıtları, türküleri ve şarkıları vardır. Buradan yola çıkarak bu üç ana sırrın anısına bir şeyler yapmak istedim. Kürtçe, Kızılbaşça ve Komünistçe söylemek istedim. Bu sebeple çalışmamın adını 3K koydum.
Çalışmanızın önsözünde şair Enver Gökçe'nin bir şiirinden alıntı yapmışsınız…
Enver Gökçe, 1971'deki ve ondan evvelki darbede ve 1951'deki TKP'ye yönelik tutuklama dalgasında ve ondan evvelki tek partili dönemde sürekli tutuklanmış, sürekli gizlenmiş ve 1980'de Ankara Seyranevler Kimsesizler Yurdu'nda ölen bir şairdir. Türk edebiyatının yetiştirdiği ender değerlerden biridir. Enver Gökçe, gerçekten namuslu bir yürek işçisidir, sanat emekçisidir. Şiirlerine, yaşamına ve devrimci kişiliğine çok değer verdiğim ve saygı duyduğum Gökçe'nin bir şiirini çalışmamın kapağına koymak benim için çok anlamlı. Yeni kuşak pek tanımıyor ancak bizler yazdıkça, söyledikçe tanıyacaklar tabii.
Bugün sıkça tartışma konusu olan 'Dêrsim'e adı iade edilsin mi edilmesin mi?' tartışmalarına bakışınız nasıl?
Dêrsim adı benim için hiçbir zaman Tunceli olmamıştı. Orası zaten benim nezdimde her zaman Dêrsim'di. Adını iade edeceklerine Tunceli ismini kaldırsınlar. Dêrsim'de yaşanan bir katliam değildir, soykırımdır. Özellikle Dêrsim'de yaşanan bu soykırımın altında yatan bir faktör daha vardır. Kılıç artığı olan Ermenilerin Dêrsim'e sığınması ve arda kalanların da orda imha edilmesi söz konusudur. Çünkü Dêrsim'de binlerce Ermeni Alevi kimliğine adapte olup o kimliği kabul edip yaşamlarını sürdürmeye devam edebilirlerdi.
Kemalist rejimin ulus devlet çabasının bir sonucu mudur peki olanlar?
Aynen öyledir. Kürt ve Kızılbaş nüfusunu orda tazyik etmek ve orda otoriteyi sağlamak için Kemalist rejimin soykırım yaptığı bir gerçektir. Ulus devlet ideolojisine göre bayrak, devlet, kimlik tektir çünkü. Diğer kültürleri ötekileştirme söz konusudur. Ama ikinci bir gerçek varsa o da Ermeni kalıntılarının yok edilmek istenmesidir. Çarpıcı bir tablodur ki, o Ermenileri yok etmeye yine bir Ermeni yetim çocuğu olan Sabiha Gökçen savaş pilotu olarak katılmıştır. Soykırım ya da katliam ne dersek diyelim bu bir özürle halledilecek şey değildir ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en büyük en üstteki amiri bunu ifade edebiliyorsa bu çok önemli bir adımdır. Bırakın katliam ve soykırım kelimelerini kullanmayı, Dêrsim'in adı bile tabuydu.
Türkiye konjonktürünü nasıl yorumluyorsunuz? Dêrsim adının kullanılabilir hale gelmesinin önemli bir gelişme olduğunu söylediniz. Gidişatın geneli nasıl peki?
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Pentagon kaynaklı olan dünyaya yön verme politikası vardır, yeni dünya düzeni yani. Bunun hedefi şudur; önce insanları bireyden çıkarıp egolaştıracaksın. Birey yok. Birey sistem için tehlikelidir. Bireyin sosyal ilişkileri vardır. Egonun sosyal ilişkileri olmaz. Yeni dünya düzeni sürecinde hedeflenen, bu düzenin kendi insanını yaratmasıdır. Her sistem kendi insan türünü yaratır. Kapitalizm de kendi insanını yaratırken şunu hedef koyar; tüketen ama düşünmeyen. Bahsettiğim insan modeli ise pasiftir, direngen değildir. Bu ülkede zamlar, gazeteci, avukat tutuklamalar, faili meçhuller, baskı, 13 yaşındaki kıza 30 kişinin tecavüz ettiği durumlar vs. varsa bu ülkede insanların olmadığı anlamına geliyor. Fizik olarak vardır ama beyin olarak yoktur. İstisnalar farklıdır. Yığınlar halen hiçbir şey olmamış gibi yaşayabiliyor. 12 yaşındaki çocuğa terörist diye kurşunlar sıkılıyorsa ve insanlar hala izdivaç programları izliyorsa ne diyelim?
TUÐÇE ÇELİK/ANF
