Saray soytarıları...

Saray geleneğinin bir parçasıdır soytarılık. Bir kurumdur yani. Osmanlı sarayında olduğu da muhakkak. Soytarı deyip geçmeyin. Varlık nedeni efendisini özellikle morali bozuk olduğu keyfi kaçtığı zamanlarda eğlendirmek mümkünse bir küçük de olsa gülümsetmektir. Evet ama bunu yaparken efendisinin zaaflarından yararlanarak şaka yapar gibi yapıp laf sokmak da soytarının mahareti kadar cesaretine kalmıştır. Tarihte bu cesareti göstermiş soytarılar elbette vardır hatta bu uğurda kafası vurulanlar da olmuştur.
Bu yüzden soytarısı olmayan saray da biraz eksiktir. Öyle ki bir iddiaya göre 13. Charles döneminde Fransa’yı imparatoru değil soytarısı Marais yönetirmiş. Yalan yok Erdoğan’ın sarayında gerçekleşen “tarihi liderler zirvesine” ilişkin o (Erdoğan, Yıldırım, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli dörtlüsünü gösteren) fotoğrafı görünce gözümün önünde halının üzerinde taklalar atan soytarılar belirdi. Ama gariptir burada şakayı yapan soytarılar değil sultanın kendisiymiş. Kılıçdaroğlu’na “ne sizi TRT’ye çıkarmıyorlar mı? Hadi canım bilsem hayatta izin vermezdim” demiş. Görüldüğü üzere soytarıların ekmeğinde de gözü var, şakayı da onlara bırakmıyor.
Bir kısmı bizzat saraya giderek bir kısmı Kısıklı’da huzura da kabul edilmeden kapı önünde bağlılık bildiren saray soytarılarının geçidini seyrediyoruz son iki haftadır.
HDP’yi dolayısıyla temsil ettiği milyonları yok sayarak sarayda toplanan “liderler zirvesi” ile başladı bu. Devletin bekası için MHP ile kol kola Erdoğan’ın huzuruna çıkan CHP siyasette birinciliği kimselere kaptırmadı bu anlamda. Demokrasiyi “koruyup kollamak” için saraya çıkan Kılıçdaroğlu bu durumu şöyle ifade etti, “Bu davetin olmaması, demokrasiye karşı ortak çabaya gölge düşürdü. Doğru olmadığını ifade ettik. Çünkü HDP’ye oy veren vatandaşlar sanki biraz dışlandılar, sistemin dışına itildiler. Onların demokrasi konusundaki görüşlerinde ciddi bir sorun varmış gibi bir atmosfer yaratıldı. Bu kadar güçlü bir ortak paydayı bir darbe sonrasında Türk siyaseti ilk kez yakalıyor. O zaman buna destek veren herkesi kucaklamak lazım”. (30 Temmuz Cumhuriyet)
“HDP’ye oy veren vatandaşlar sanki biraz dışlanmışlar” dışlanmanın miktarını da kendisi belirliyor Kılıçdaroğlu. Yüzde bir bile oy alamadığı Kürdistan’ı da bağlayacak antidemokratik kararlara ortak olmakta bir beis görmüyor. Hem 7 Haziran hem de 1 Kasım seçimleri öncesi “HDP başkanlık için Erdoğan ile anlaştı” propagandası yapan CHP’ye bakın şimdi sarayda poz veriyor. Bu yaklaşım CHP’ye gösterilseydi kendini biraz dışlanmış hissedecekti demek ki. Oysa Kürtler bu yaklaşımın Kürt inkarında yeni bir “milli ve yerli Türk cephesi” oluşturmanın ilk adımı olduğunu bilecek kadar siyaseti okuyabiliyor.
Bir de İstanbul’da Erdoğan’ın evinin önünde “demokrasi nöbeti” tutanlar var elbette. Azgın kalabalıkların karşısına çıkıp oradan tirana bağlılıklarını göstermek için sıraya girenler. 15 Temmuz darbe girişimine karşı çıkıyoruz adı altında Erdoğan’ın OHAL darbesini meşrulaştırma çabasında olanlar. Seksen yaşındaki Hilmi Yavuz on iki kişi ile birlikte 12 metre karelik bir hücrede tutulurken. Bu süre boyunca alması gereken zorunlu ilaçları Yavuz’a verilmezken. Yani şair polis sorgusundayken tirana biat için şiirler okuyorlar kapı önlerinde. Memleketin fikri dünyasında bir ömür geçiren Hilmi Yavuz, sağ gazeteciliğin mütemmim cüzü Nazlı Ilıcak, İslamcı düşünce hayatının temel isimlerinden Ali Bulaç’ı tutuklayanlara secde ediyorlar Kısıklı’da.
Uluslararası Af Örgütü tarafından açıklanan gözaltında işkence ve tecavüzler olduğuna daire acil çağrı da bir yana sekseninde bir insana yapılan bu işkenceye ortak olmak hangi insanlığa reva. Elde bayrak bindirilmiş kıtaların sesini yükselterek işkencehanelerden yükselen çığlığı örtmeye hizmet eden saray soytarıları tarih karşısında hesap vermeyecekler mi? AKP tarafından organize edilen meydanlarda hayatlarının en karlı ekstralarına çıkanlar elbet bir gün örtbas edilmesine hizmet ettikleri işkencelerin hesabını verecek. Kısıklı’da Erdoğan’a bağlılık andı içen OHAL yandaşları bilinçli olarak taammüden işkence tezgahlarının üstünü örtmekle görevlendirildiler.
Erdoğan ise bu sokak kalabalığının arkasında bir yandan “bu kalabalıkları istediğimde üzerinize salarım” tehdidini gözlere sokarken bir yandan da iktidarını pekiştirecek yeni yapılanmanın hazırlıklarını sürdürüyor. Genelkurmay Başkanlığı ve MİT’i saraya bağlama hazırlığındaki Erdoğan askerle yeni bir ortaklık kuruyor. Milli savunma bakanlığına bağlanması gereken Genelkurmay’a çok daha üst bir makamda ortaklık teklif ediyor. 15 Temmuz darbe girişiminden yola çıkarak düne kadar iktidarı paylaştığı Gülen Cemaati’ni tasfiye etmeye çalışan Erdoğan ve yandaşları yeni iktidar ittifaklarını da “demokrasiye sahip çıkma” adı altında yutturmaya çalışıyorlar.
Erdoğan’ın verdiği rakamlara göre bu süreçte 18 bin 699 kişi gözaltına alındı, 10 bin 137 kişi tutuklandı. O da şimdilik. Yine bugüne kadar 70 bin kişinin kamudaki işlerine son verildi. Kısa süre sonra bu rakamın 100 bini aşması bekleniyor. Bu AKP için yeni yüz bin kadro demek. Maliye Bakanı Naci Ağbal TV 24’te, boşalan kadroları doldurmaya yönelik yasal olarak gerekli alt yapıyı hazırladıklarını bütçe sınırlarına tabi olmaksızın bu şekilde boşalacak kadrolara Bakanlar Kurulu kararıyla açıktan atama yapma imkanı getirdiğini söylüyor. Böylelikle AKP kadrolaşması için KPSS’yi de devre dışı bıraktılar.
Yine Başbakan Yıldırım, “tankların çıktığı helikopterlerin kaldırıldığı bütün kışlaları kapatacağız” diyor. Bunların arasında ilk elde Akıncılar üssü, Hasdal, Mamak, Maltepe, Etimesgut, Güvercinlik’te bulunan askeri bölgeler sayılıyor. Bu kuru gürültü arasında bu kararın “demokrasiyi sağlama almak” adı altında hangi AKP’li müteahhitleri palazlandıracağı gözlerden kaçırılıyor. Bulundukları şehirlerin çok önemli bölgelerinde bulunan bu uçsuz bucaksız araziler kimlere peşkeş çekilecek “demokrasi” adına.
Kürt sivil siyasetini devre dışı bırakıp AKP-MHP blokuna karşı ülkenin ikinci siyasi partisi olmak CHP’nin yeni hedefi gibi görünüyor. Kısıklı’da sahne alıp şiir okuyanların da ağzına dolar tadında bir parmak bal çalınacağı çok belli.
