Savaş herkesi değiştirecek
Dosya Haberleri —
Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu (EHESS) Profesörü Hamit Bozarslan ile İsrail-Filistin savaşın Ortadoğu’ya etkilerini Kürtlerin karşı karşıya olduğu durumu konuştuk.
- Prof. Hamit Bozarslan, "Hizbullah’ın amacı İsrail’i kanlı bir ping-pong savaşına zorlamaktı. Bu ping-pong savaşında İsrail’in kuralları kabul etmeyeceği kesinlikle düşünülmedi. Bu rasyonalite imhası çok önemli bir olgu ve bunun üçüncü aşaması İran’ın savaşı girmesiydi. Şimdilik bu senaryoyu pek öngörmüyorum. Savaş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın ne devletler ne de örgütler aynı kalamayacak" dedi.
BARIŞ BALSEÇER
Hamas’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı baskın ve saldırı ile Ortadoğu coğrafyası yeni bir savaş tarzı ile tanıştı. Sivillerin kaçırılması ya da öldürülmesinin olağan görüldüğü, kentlerin yerle bir edildiği Gazze Şeridi ve çevresinde yaşanan İsrail-Hamas savaşı vahşet düzeyini aştı. Çatışmalara Hizbullah’ın dahil olmasıyla kara savaşı Lübnan’a yayıldı. İsrail’in hava saldırıları İran, Suriye, Irak ve Yemen’e ulaştı. Haritaların tekrar çizileceği endişesine kapılan bölge devletlerinin söylemleri gerilimi üst boyuta taşıdı. 7 Ekim’den bugüne yaşananları, savaşın Ortadoğu’ya etkilerini, çözüme yönelik olasılıkları ve bölgede oluşabilecek statükoları, Kürtlerin karşı karşıya bulunduğu durumu Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu (EHESS) Profesörü Hamit Bozarslan ile konuştuk.
Saldırıların gölgesinde “vaat edilmiş topraklar” iddiaları Türkiye’de sıklıkla dillendiriliyor. Bunu ne kadar gerçekçi buluyorsunuz?
Her şeyden önce İsrail’in kınanması, mahkûm edilmesi zorunlu. Fakat Hamas’ın ağır bir sorumluluğa sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekiyor. 7 Ekim’den önce Hamas şunu söylüyordu: “Biz bunları kandırdık. Öyle düşünmelerini sağladık. 7 Ekim’e hazırlandık.” 7 Ekim’in öncesi Gazze çok zor koşullarda yaşayan ama aynı zamanda yok edilmemiş; hastaneleri, üniversiteleri, pazarları olan bir mıntıkaydı. Ve sanıyorum Hamas’ın çılgınlığı olmadan böyle bir saldırının başlaması mümkün olmayacaktı.
Sorunuza geçersek, İsrail’in kurulması ya da şeceresi çok karmaşık bir mesele. Siyonizm, Avrupa’daki 19. yüzyıldaki son milliyetçi hareketlerden. İsrail’in kurulması aynı zamanda 1948 - 1950’lerde sosyalist bir rejimin kurulması olarak algılandı. Sovyetler Birliği’nin İsrail’i desteklemesinin nedeni de buydu. İngiltere tamamen İsrail’in kurulmasına karşıydı. Buna karşı Çekoslovakya 1948’de İsrail’e çok yoğun silah yardımında bulunan bir ülke konumundaydı.
İlk başlarda söz konusu olan bir “vaat edilmiş toprakların savunulması” ya da bu topraklarda bir İsrail devletinin oluşması değil, Yahudilerin barınabileceği bir mekânın oluşturulmasıydı. En azından 1967’deki Altı Gün Savaşı’na kadar var olan proje buydu. Hatta ondan sonra 20 Ağustos 1993’teki Oslo Anlaşmaları’na kadar var olan proje “vaat edilmiş topraklar” değil. Fakat Filistin’in direnme imkanına sahip olamayacağı bir hakimiyet sistemi.
Bahsettiğiniz “vaat edilmiş topraklara yeniden dönüş” teorisi daha çok İzak Rabin’in 1995’te öldürülmesi sonrası, 2005’ten sonra başlayan bir olgu. 2005’e kadar aslında İsrail radikal sağının bir kısmı ve radikal dinciler İsrail devletinin oluşumuna kesinlikle karşılar. Fakat Rabin’in öldürülmesinden sonra sistem giderek sağa kaydı, bu kayışla, çok radikal bir milliyetçilik oluştu. Ve de eskatolojik bir boyutun içerisine girdiğini görmekteyiz. Dolayısıyla “vaat edilen topraklar” teorisi daha çok son 30 yılı belirleyen bir olgu. İsrail tarihini sadece bununla açıklamak pek mümkün değil.
7 Ekim 2023’ten bugüne kadar ki süreci değerlendirdiğimizde bir barış umudu var mı? İsrail devletinin stratejisi ve nihai hedefi nedir?
İsrail’in bir stratejisinin olup olmadığı konusunda bir şey söylemek çok zor. İsrail özellikle ABD’deki seçimler öncesinde şartların kendisi için çok olumlu olduğunu düşünmekte. İsrail, 7 Ekim saldırısını kesinlikle beklemese de Hamas’ın ve sonrasında Hizbullah’ın saldırıları İsrail’e bir meşruiyet kazandırdı. Söz konusu olan bir anlamda İsrail’in bölgede tek süper güç olarak dayatılması mitiydi. 2006’da İsrail Hizbullah’a saldırırken bir nevi yenildi. Ancak İsrail bu yenilgiyi asla hazmedemedi ve şu anda daha üstün.
İkincisi uzun yıllardır İsrail’de demokrasiden bahsetmek mümkün değil. İsrail’de şu anda mevcut olan bir yandan kleptokrasi (yağma-hırsızlık düzeni) diğer yandan militaristlerin hakim olduğu bir sistem. Savaşarak ve savaşı içselleştirerek aynı zamanda dış ve iç cepheler arasında sınır tanımayan daimi, mütemadi bir savaş olarak algılayan bir katman. Bu katman savaşı nereye kadar götürür tabi bunu bilemiyorum. Buna cevap vermek gerçekten zor.
İsrail’deki temel sorunlardan birisi ırkçılık. Araştırmacı Uri Ben Elizer yıllar önce İsrail’de iki toplumun olduğunu; birincisinin siyasi toplum olduğunu, bu toplumun Filistin sorununa siyasi çözüm getirilmesini istediğini ve İsrail devletinin demokratik olmadığı için eleştirdiğini belirtmişti. İkincisinin ise askeri toplum olduğunu söylüyordu ki bu askeri toplum ille de askerlerden oluşan bir toplum değil. İsrail devletini fazla demokratik olduğu için eleştiren bir toplum. Filistin meselesinde ancak ve ancak militarist çözümün söz konusu olabileceğini söyleyen bir toplum.
Uri Ben Elizer, 1993’ten beri hakim, hegemonik bir konuma varan gücün daha çok militarist ya da askeri toplum olduğunu belirtir.
İsrail saldırıları hedefine ulaştı mı? Savaşın sona ermesi, yeni bir sürecin başlaması mümkün mü?
Öngörüde bulunmak çok zor. Ama sorun sadece Gazze değil. Gazze gerçekten yerle bir edildi; yaşam yok ediliyor. Resmi açıklamalarda 40 bin deniliyor ama 100 bin kişinin öldürüldüğünü bilmek gerekiyor. Fakat Batı Şeria’yı unutmamak gerek. Burada durum çok kötü. Radikal siyonist hareket için önemli olan daha çok Batı Şeria’nın ele geçirilmesi ve orada Yahudi kolonilerinin kurulması. Savaş sadece Gazze ve Lübnan cephesinden oluşmuyor. Savaşın bir yıldan sonra hala bu yoğunlukta devam etmesi gelecek için pek umut vermiyor. Her şeye rağmen Kamala Harris seçilirse bir değişim olabilir. Ama Trump seçilirse İsrail’in önüne bir kırmızı çizgi koymayacağı açık.
Bölünen Filistin siyaseti ve İsrail’in bundaki rolü çokça konuşuldu. Bu durum savaşın ertesi günü, bizlere nasıl bir resim gösterecek?
Sadece İsrail’in manipülasyonları sonucu Filistin bölünmedi. Filistin’deki sistemin çok hızlı çürüyen bir sistem olduğunu görmekteyiz. Sosyal dinamizmin kaybolması, İkinci İntifada yenilgisinin getirdiği ağır darbeler, Oslo Anlaşmaları’nın bir sonuç vermemesi… Bütün bunlar psikolojik olarak çok büyük bir yorgunluk yaratmakta.
Bu yorgunluklara Hamas’ın, İslamcı ve kendisini cihadist olarak tanımlayan bir hareket olduğunu da eklememiz gerekir. Halbuki Filistin mücadelesi çok uzun yıllar Ortadoğu’da solu temsil eden bir mücadeleydi. Ve bu Filistin’de çok ciddi bir kırılma yarattı. Çok zor koşullarda Filistin’in yeni alternatifler, yeni söylemler, yeni sentakslar oluşturması gerekiyor. Dinamizmini kaybetmiş olsa da Filistin genç bir toplum. O yüzden çok önemli bir eleştirisel kapasiteye sahip olmamız gerekiyor.
Hamas’ın yok edilmesi İsrail açısından ne anlama gelir, bilemiyorum. Fakat bu Netanyahu’nun kişisel kininden, İsrail’in kini meselesine dönüştü. Şunu unutmayalım: Netanyahu’nun özel izniyle Katar her ay Hamas’a 30 milyon dolar gönderiyor. Hamas’ı ortadan kaldırmaya oldukça kararlılar. Fakat bana göre Hamas’ı ortadan kaldırabilmeleri çok zor, imkansız. Hamas’ın da bu şekilde devam edebilmesi zor.
Aynısı Hizbullah için de geçerli. Hizbullah’ın aldığı büyük darbe onun yok olacağı anlamına gelmiyor. Ancak savaş bittiğinde Hizbullah’ın eskisi gibi devam edebilmesi çok mümkün değil. Bu aynı zamanda İsrail için de geçerli. Şu anda Avrupa ve ABD’deki Yahudi toplumlarında çok büyük gerginlik, İsrail’e karşı çok büyük bir muhalefet var. Geçmişte büyük baskılar yaşamış olan Yahudilerin bugün Filistinlilere bunu yapma hakkının olmadığını söyleyen birçok Yahudi entelektüel var. ABD ve Avrupa’daki Yahudilerde yaşanan bu vicdani sıçrama şu anda İsrail’de yaşanmıyor. Bu vicdan sıçraması yarın İsrail toplumunu değiştirir mi, bundan kesinlikle emin değilim. Fakat ne olursa olsun eğer savaş biterse yeni yapılanmalar açığa çıkacaktır.
Yakın doğuda taşlar yerinden oynuyor. Bu ölüm gramerinden, ölüm söyleminden, nekrofiliden kesinlikle çıkmak gerekiyor. Thanatostan (ölüm ve yıkım), erosa (yaşam, sevgi) geçmek gerekiyor. Bu ölüm sarmalında artık kalamayız. Fakat bundan sonra yeni yapılanmaların nasıl olacağını şu an kestirebilmek imkansız.