Savaş, kuraklığı ve göçü tetikliyor

Dosya Haberleri —

Şermin Güven

Şermin Güven

Berlin-Dêrik kent kurumu üyesi Şermin Güven ile Kuzey-Doğu Suriye’deki ekolojik sorunları, Städtepartnerschaft Friedrichshain-Kreuzberg-Dêrik derneğinin projelerini ve Türkiye’nin saldırılarını konuştuk:

  • Saldırılar özellikle kurak dönemin başlamasından hemen önce, sonbahar ve yazın başında gerçekleştiriliyor. Amaç, kuraklık yaratarak insanları göç ettirmek. Saldırılarla yalnızca insanlar susuz kalmıyor aynı zamanda bölge de kuraklaşıyor. Gelecekteki tahribattan da bahsetmemiz gerekiyor. Su toprağa akmadığında on yıl sonra yalnızca kuraklık yaşanmayacak; çölleşecek.
  • Özerk Yönetim'in en büyük eleştirisi Aluk’daki su deposunu Türkiye'nin kontrolünde olması. Oysa bu depo uluslararası bağımsız kuruluşların denetiminde olmalı. Su sorunu global bir sorunken Covid-19 başladığında beri Aluk su merkezinin kontrolünün Türkiye’de olması yerel halkın temel ihtiyacı olan suya erişimini engelliyor.

ERKAN GÜLBAHÇE

Berlin’e bağlı Friedrichshain-Kreuzberg İlçe Belediyesi ve Rojava Kurdistan’ın Cizîr Kantonu’na bağlı Dêrik İlçe Belediyesi  ortaklığıyla kurulan Friedrichshain-Kreuzberg-Dêrik Kardeş Şehir Derneği üyelerinden Şermin Güven, Berlin Freie Üniversitesi’nde su kıtlığı-çatışma ve çatışma sonrası ortamlarda afet, risk ve kırılganlık üzerine doktora yapıyor. Aynı zamanda Rojava’da ekolojik çalışmalar da yürüten Güven’le Kuzey-Doğu Suriye’deki ekolojik sorunları, Städtepartnerschaft Friedrichshain-Kreuzberg-Dêrik derneğinin projelerini, Türkiye’nin saldırılarını ve bu saldırıların yarattığı tahribatı konuştuk.

Friedrichshain-Kreuzberg-Dêrik kentleri arasında şimdiye kadar hangi projeler hayata geçirildi?

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki Städtepartnerschaft Friedrichshain-Kreuzberg-Dêrik e. V. resmi bir kurum olarak Friedrichshain-Kreuzberg Meclisi'ne bağlı çalışma yürütüyor. Bu anlamda aynı zamanda hayata geçirilen ve planlanan bütün projeler Friedrichshain-Kreuzberg Belediyesi'nin resmi projeleri kapsamında. İlk projemizi 2017'de Dêrik kentinden geçen bir nehrin kurumaması ve temizlenmesi için ıslah çalışmaları yaparak başlattık. İkinci projemiz, Dêrik'te kurulan Newroz Kampı’nda yaşayan kadınlara iş olanağı sağlanması için dikiş makineleri göndermek oldu. Kampta dikiş nakış atölyesini kurduk. Üçüncü proje ise Weqfa Jina Azad a Sûrî (WJAS) kadın örgütü ile birlikte hizmet sunan gezici klinik projesiydi. Bu klinik Dêrik ve çevresinde seyyar tıbbi hizmet veriyor. Dördüncü proje olarak da genelde Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi bölgesinin, özelde ise Dêrik’in kültürünü, tarihi eserlerini tanıtmak, orada yaşanan sorunları dile getirmek için diploması çalışmaları başlattık. Bunları yaparken aynı zamanda bölgedeki ekolojik sorunlarla ilgili raporlar hazırlayıp Almanya ve Avrupa’daki kurumlara göndererek bölgede yaşanan kuraklığa dikkat çekmeye çalışıyoruz. 

Ekolojik sorun Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nde halkı direkt olarak etkiliyor. Buna karşı bir proje hazırlamamız gerekiyordu. 2019'dan bu yana araştırmalarımız sürüyor. Bölgedeki yönetim ve sivil toplum örgütleriyle birlikte toplantılar ve paneller gerçekleştirdik. Bizim temel prensibimiz hazırlanacak projenin yerelden doğru, yerelin ihtiyaçları göz önüne alınarak, yerinde hazırlanması. Ardından bize gelen proje üzerinde sunabileceğimiz katkılar üzerinden çalışma yürütüyoruz. Şunu da eklemek isterim ki biz projelerimizi Kürtçe, Arapça ve Süryanice hazırlıyoruz. Bölgede yaşayan bütün insanların projemize katkı sunması ve çalışmalarımızdan yararlanması için bölgedeki diğer dillerde de proje hazırlama çabamız var.

Türkiye’nin saldırıları projelerinizi nasıl etkiliyor?

Bizim temel amacımız bölgedeki insanın temel ihtiyaçlarını karşılamak. Bu saldırıların amacı ise Dêrik halkının temel ihtiyaçları olan suya ve elektriğe ulaşmasını engellemek. Yani saldırılar bizim yapmak istediğimizin tam karşıtı. Tabii ki bu insanlık dışı saldırılarda bizim projelerimiz de büyük zarar görüyor. Örneğin bölgede bulunan Covid hastanesinde su temizleme, hastaneye temiz suyun ulaşması ve su kesildiğinde su ihtiyacını karşılayacak depo projesini hayata geçirmek için görüşmelere başlamıştık. Türkiye’nin Ekim ayındaki saldırısında projemiz de etkilendi. Yine halkın ihtiyaçlarını karşılaması için destek verdiğimiz elektrik santralleri 2022 Kasım ayında hedef alındı. Projelerimiz yalnızca Türkiye’nin saldırılarında zarar görmüyor. Kuzey-Doğu Suriye için Almanya’da hazırlanan projeler, gönderilen malzemeler ve maddi yardımlar Alman devleti tarafından da engelleniyor.

Almanya neden böyle bir tutum içerisinde?

Almanya’da yardımların engellenmesine dönük verilmiş resmi bir karar yok. Ancak bu yasakların Türkiye’nin isteği doğrultusunda siyasi nedenlerle uygulandığını düşünüyoruz. Bunun için bazı kesimlerle görüşmeler halindeyiz. Almanya’dan Avrupa Birliği’ne kadar ilgili makamlara yazılar göndererek böyle bir karar olup olmadığını soruyoruz. Şu ana kadar herhangi bir cevap alamadık. Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik ve siyasi bağları biliyoruz. Ancak bu tür insani yardımların bu çıkarlara kurban edilmemesi gerektiğini her yerde dile getiriyoruz.

Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nde kuraklık ve Türkiye’nin saldırılarına ilişkin raporlar hazırlanıyor. Bu saldırılar kaynaklı yaşanan kuraklıkta halk ne ölçüde etkileniyor?

İl il, bölge bölge farklı etkilenmeler söz konusu. Şu ana kadar edindiğim izlenim basın yoluyla kamuoyuna ulaşan tahribat ve zayiatın çok üzerinde bir etkilenmenin olduğu. Uluslararası kurumlar tarafından 500 bin kişinin suyunun kesildiği yazılıyor. Ben sayıların bunun çok ötesinde olduğunu düşünüyorum. Saldırılarla yalnızca insanlar susuz kalmıyor aynı zamanda bölge de kuraklaşıyor. Gelecekteki tahribattan da bahsetmemiz gerekiyor. Su toprağa akmadığında on yıl sonra yalnızca kuraklık yaşanmayacak; çölleşecek. Uydu üzerinden baktığımızda dahi bunu görüyoruz. Raporlar yalnızca veriler üzerinden değil insanlarla konuşarak hazırlamak önemli. Bu anlamda uzakta olmak bir sorun haline geliyor. Ben, ekolojik denge ve kuraklık üzerine rapor hazırlıyorum. Araştırmacı olarak ilişki geliştirdiğim kurumlar aracılığıyla tüm bölgeyi kapsayan yeni raporların hazırlanması için bir çaba harcıyorum.

Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi bölgesinde hayata geçirilen projeler Alman kurumların ve Almanya'da yaşayan Kürt dostlarının destekleriyle sağlanıyor. Peki Alman kamuoyu duyarlı mı?

Alman devleti ve Alman kamuoyunu ayrı değerlendirmek gerekiyor. Özellikle bizimle dayanışma içerisinde olan Alman kamuoyunun bu noktada çok duyarlı olduğunu söylemeliyim. Bizler projelerimizi sol düşüncede, insan haklarına değer veren, ekolojik çalışmalara duyarlı kişi ve kurumların desteğiyle hayata geçiriyoruz. Kuzey-Doğu Suriye'de yürütülen projelerin fazlalığı oraya dönük desteğin de bir göstergesi. Özellikle Elke Dangeleit ve Günter Kleff öncülüğünde yapılan çalışmalar sonucunda pek çok yeni oluşum ortaya çıktı. Yeni gelişen Frankfurt-Kobanê, Köln-Qamişlo kardeş şehir projeleriyle de iletişim halindeyiz. Birlikte paneller gerçekleştiriyoruz.

Türkiye'nin saldırıları Alman basınına yansımasa da bölgede ne olduğuna dair paneller ve dayanışma amaçlı yürüyüşler gerçekleşiyor. Diasporada Kürtler coğrafyalarına sahip çıkıyor.

Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye'de işlediği savaş suçlarının teşhir edilmesi ve yargılanmasına ilişkin herhangi bir girişiminiz oldu mu? Ne gibi sonuçlar aldınız?

Biz Friedrichshain-Kreuzberg parlamentosunun resmi kurumuyuz. Türkiye’nin Ekim ayı saldırılarının ardında bir rapor hazırlayarak bağlı olduğumuz parlamentoya sunduk. Aynı zamanda bu raporu birçok dile çevirerek resmi bir belge olarak da yayınladık. Raporları hazırlarken hem kendi gözlemlerimizi hem de yerel yönetimin açıklamalarını esas alıyoruz. Bu konuda yerel yönetimle ortak çalışıyoruz. Saldırıları, Almanya’nın büyük partilerinin tamamının bulunduğu bir ortamda tartışmaya açarak gündemleştirdik. Elke Dangeleit Die Linke’nin üyesi, aynı zamanda parlamentoda yer alıyor. Bu saldırıları partisinin gündemine taşıdığını biliyoruz. Bu saldırıları Almanya’nın başkentine taşıyarak bütün Almanya’ya ulaştırdığımızı düşünüyorum. Bir doktora öğrencisi olarak birçok Avrupa kurumunda Türkiye’nin saldırılarını ve Kuzey-Doğu Suriye’deki kuraklık sorununu dile getiriyorum. En son Brüksel’de gerçekleşen 18’inci Uluslararası Kürt Konferansı’nda bu iki sorunu dile getirdim.

Raporları hazırlarken hem kendi gözlemlerimizi hem de yerel yönetimin açıklamalarını esas alıyoruz. Bu konuda yerel yönetimle ortak çalışıyoruz. Ama şu bir gerçek ki ne tek bir dernek bu konuda bir sorumluluğu üstlenebilir ne de bir-iki doktora araştırması bu politik krize bir çözüm sunabilir. Türkiye batı kamuoyunun ve devletlerinin suskunluğundan güç alıyor. Avrupa’nın bu sessizliğini sorgulamamız; baskı kurmamız gerekiyor. Bizler bir şey yapmazsak bu saldırılar artarak devam edecek. Bu konuda herkese görevler düşüyor. Özellikle bu noktada çalışma yürüten kurumların yerel yönetimle ortak çalışarak raporlar hazırlaması lazım. Gerekli duyarlılığını sağlayarak ve gerekli yerlere başvuru yapılarak diplomatik ve politik problemi çözmek gerekiyor.

Türkiye’nin saldırılarının ardından Kuzey-Doğu Suriye'de nelere ihtiyaç var?

Bir akademisyen olarak konu hakkında bir iki makale yazıp görüş belirtmektense direkt bölgedeki insanların ağzından bu ihtiyaçları aktarmak daha doğru olur. Şimdiye bölgede yaşayanlardan aldığım bilgilere göre, su ambargosu hala devam ediyor. Türkiye’nin saldırıları çok stratejik. Özellikle zaman ayarlamaları dikkat çekici. Saldırılar özellikle kurak dönemin başlamasından hemen önce, sonbahar ve yazın başında gerçekleştiriliyor. Amaç, kuraklık yaratarak insanları göç ettirmek. Hem insanı hem de insanın doğayla olan dengesini kırmak. Ekolojik dengeyi en zayıf zamanında uzun vadeli zarara uğratmak.

Kuzey-Doğu Suriye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey batının netleşmesi. Avrupa, uluslararası alanda her insanın ihtiyaç duyabileceği kadar suya ulaşmasının en önemli prensip olduğunu savunuyor. Batıyı kendi prensiplerine uymaya davet ediyoruz. Bu istek bizzat Kuzey-Doğu Suriye yönetiminin isteğidir. Özerk Yönetim'in en büyük eleştirisi Aluk’daki su deposunu Türkiye'nin kontrolünde olması. Oysa bu depo uluslararası bağımsız kuruluşların denetiminde olmalı. Su sorunu global bir sorunken Covid-19 başladığında beri Aluk su merkezinin kontrolünün Türkiye’de olması yerel halkın temel ihtiyacı olan suya erişimini engelliyor.

Bunun yanı sıra devlet kontrollerinin olmadığı bölgelerde yaşamsal alanların denetlenmesi ve desteklenmesi için uluslararası bir komisyonun kurulması gerekiyor. Bu komisyon gerek Kuzey-Doğu Suriye’de gerekse dünyanın farklı bölgelerinde bu tür sorunlara çözüm olabilir.

***

Rojava’ya bir köprü

Kardeş belediye nasıl hayata geçirildi?

Berlin’e bağlı Friedrichshain-Kreuzberg kenti ile Kuzey-Doğu Suriye’ye bağlı Dêrik kentinin kardeş olma teklifi, 20 Eylül 2017'de Friedrichshain-Kreusberg Bölge Meclisi (BVV)’ne sunulmuştu, 27 Şubat 2019'da oybirliği ile karara bağlanmıştı. Dêrik'in belediye eşbaşkanlarının, 11 Haziran 2019'da Friedrichshain-Kreuzberg kentini ziyaret etmesiyle iki şehrin kardeş kent olması için imzalar atılmıştı. O dönem yapılan açıklamada “Friedrichshain-Kreuzberg gibi çok kültürlü bir bölge için, statüleri, köken, etnik köken ve din ne olursa olsun tüm insanların barış içinde bir arada yaşamasına katkı sunmak için Dêrik ile kardeş kent olmayı istiyoruz” denilmişti. Anlaşmanın ardından etnolog, gazeteci ve yazar Elke Dangeleit öncülüğünde yapılan çalışmalar sonucunda “Städtepartnerschaft Friedrichshain-Kreuzberg - Dêrik e. V” ismiyle bir dernek kuruldu. Dernek, çalışmalarını Friedrichshain-Kreuzberg Meclisi'nin resmi bir kurumu olarak sürdürüyor. 2019'dan itibaren özellikle Kuzey-Doğu Suriye’deki ekolojik sorunlar üzerine çalışmalar yapan dernek, bu bağlamda hazırlanan projeleri hayata geçiriyor.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.