Seçimler, kapatma davası ve Kartal mitingi

Cihan DENİZ yazdı —

  • Demokrasi için tekil an’ların, yani seçimlerin, hiçbir önemi yoktur demek de büyük bir yanılgı olacaktır. Dünya tarihinin gösterdiği gibi, özellikle bazı koşullarda seçimler, demokrasinin önünün açılması veya tersinden demokrasinin baskılanması açısından belirleyici an’lar olabilmektedir.  

Devrimciler, gerçek demokratlar için demokrasi seçime indirgenmez. “Seçimin varlığı demokrasiden söz etmek için yeterlidir” demek, Amerikan siyaset bilimcilerinin soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği karşısında kendini dünyaya “demokrasi” ve “özgürlük’’lerin sözde hamisi olarak takdim eden Amerika’nın kendini ve destekçisi ülkeleri demokrasiymiş gibi göstermek için ortaya attıkları bir yalandır sadece. Özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, hala bu yalandan, yani iktidarın ülkede demokrasi var olduğu yalanından kendine meşruiyet devşirmeye çalışan birkaç yer dışında bunu dillendiren pek kalmadı. Ama geçerken belirtelim, dünyanın yeniden bir kutuplaşma içine girdiği bir süreçte, bu yalanın yeniden küresel ölçekte gündeme getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. 

Seçimle demokrasiyi bir tutmak, aynı zamanda politikanın gerçek anlamına ilişkin yanlış bir bakışın, toplumu sadece seçim anı’nı ve kendisini sözde temsil edecekleri seçmekle sınırlı olacak şekilde politik bir özne olarak gören anlayışın bir sonucudur.

Vatandaşların aktif katılımıyla hayatın her anı ve alanında  kendini yeniden üreten, sürekli inşa halinde olan bir süreç olarak demokrasiyi, bir an ile, yani seçimlerle ve bu seçimler ile oluşan siyasi temsille eş tutmak, halkların büyük bedeller ile yarattığı demokrasi fikrine ve demokrasi geleneğine yapılacak en büyük ihanettir.

Bununla birlikte bir süreç olarak demokrasi için tekil an’ların, yani seçimlerin, hiçbir önemi yoktur demek de büyük bir yanılgı olacaktır. Dünya tarihinin gösterdiği gibi, özellikle bazı koşullarda seçimler, demokrasinin önünün açılması veya tersinden demokrasinin baskılanması açısından belirleyici an’lar olabilmektedir.  Hele de Türkiye gibi mevcut durumda otoriterliğin ve totaliterliğin “seçim” eliyle inşa edildiği, yegane meşruiyet kaynağı olarak “seçimlerin” görüldüğü bir ülkede.

İktidar bloğunu oluşturan partilerin kendileri için en iyisinin ne olduğuna henüz karar vermediği için veya belki de bizzat iktidar bloğu içindeki çekişmeler ve farklı hesaplar nedeniyle tarihi henüz belli olmasa da, yaklaşmakta olan seçimlerin tam da böylesi bir belirleyiciliğe sahip olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

2023 seçimleri bu coğrafya için tarihsel bir kavşak haline gelmiştir. Bu kavşakta bir yanda iktidardaki faşist bloğu ile bir yanda müesses nizamın muhalefeti olarak adlandırabileceğimiz Altılı Masa, diğer tarafta ise halklara dayatılan bu iki seçeneğin ötesinde, bu coğrafyaya barışı, demokrasiyi ve özgürlükleri gerçekten getirmeye aday Emek ve Özgürlük ittifakı.

Dayandığı toplumsal güç nedeniyle iktidar da, Altılı Masa da Emek ve Özgürlük İttifakı’na muhtaçtır. Ne iktidar onun desteği olmadan koltuğunu koruyabilir, ne de Altılı Masa onun desteği olmadan iktidarı sandıkta yenip o çok özlemini duyduğu iktidara sahip olabilir. Ama politik hedefleri ve tavizsiz duruşu nedeniyle iki cephe de Emek ve Özgürlük İttifakı ile yan yana gelmemektedir. Sözde muhalif ama mevzu bahis özellikle Kürtler olduğunda iktidardan anlayış olarak özde hiçbir farkı olmayan Altılı Masa, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan güçlerden,  en başta da Kürtler’den karşılığında neredeyse hiçbir şey vermeden koşulsuz destek beklemektedir. Hatta durumları o kadar trajik-komik bir hal almıştır ki, istedikleri bu desteğin bile açıktan dillendirilmesine, söylemde bile olsa HDP ve Kürtler ile yan yana gelmeye tahammülleri yoktur. 

İktidar ise bu örgütlü haliyle Kürtler’den kendisine oy çıkmayacağını çok iyi bildiğinden, Kürtler’in örgütlü yapısını dağıtarak ve çalışmaz hale getirerek yaklaşmakta olan seçimleri kazanmanın hesabını yapmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nde HDP aleyhine açılan kapatma davasının hızlandırılarak kendi bağlı oldukları iç ve uluslararası hukuk normları çiğnenmek pahasına HDP’ye yapılacak Hazine yardımına bloke konması tam da bu hesapların bir sonucudur. 

İktidar, sanki HDP ve dayandığı siyasi ve tarihsel mücadele geleneği bugüne kadar sürekli Hazine yardımı almış da o olmadan siyaset yapamazmış düşüncesiyle hareket etmektedir. Kendilerinin çok para harcamadan, devlet kaynaklarını kullanmadan bırakın on binleri, yüzleri bile bir araya getiremeyeceklerini çok iyi bildiklerinden ezilenlerin siyasetini kendileri gibi zannetmektedirler. Para yoksa mücadele de olmayacağını düşünmektedirler.

Çok yanılıyorlar.

Bu coğrafyanın mücadele tarihi, iktidarların her saldırısı sonrası nasıl da mücadeleyi daha üst düzeyde örgütlemek için bir fırsata çevrildiğinin örnekleriyle doludur.  Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatma davasında kendi bağlı olduğu kuralları ve normları çiğneyerek verdiği hazine yardımına el koyma kararı da, tüm hukuksuzluğuna, adaletsizliğine rağmen bu şekilde bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Bu adaletsiz karar, demokratik siyaset içinde az da olsa boy vermiş seçkinci ve politikayı parlamenterizm ile sınırlı gören anlayışa karşı da olacak şekilde, halkları ve ezilenleri her kademede siyasetin gerçek öznesi haline getirecek gerçek bir halk seferberliğini, daha doğru ifade ile gerçek demokrasinin inşa kampanyasını başlatmanın bir vesilesi olabilir.

Farklı inanç ve kültürden halkların, kadınların, gençlerin ve ezcümle tüm ezilenlerin tabandan tavana her kademede kuracağı güçlü örgütlülükler ile hem iktidarın kısa vadeli hesapları boşa çıkarılacaktır hem de seçim sonrası bu coğrafyaya yeniden barış, demokrasi ve özgürlüklerin yeniden gelmesi mücadelesine hazır olunacaktır.

Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’da Emek ve Özgürlük İttifakı’nın gerçekleştirdiği bu mitingde halklar katılımıyla, coşkusuyla, kararlılığıyla tam da bu mesajı vermiştir ve bu adaletsiz kararın daha ilk günden hükümsüz olduğunu ilan etmiştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.