Senin köyün neresi?

Kadın Haberleri —

Köy filminin üç karakteri

Köy filminin üç karakteri

  • Köy'ün anlamı her üç karakter için farklı şekillerde açığa çıkıyor, yüzleşmesi ve kabullenmesi oldukça zor, ağır şekillerde bazen. Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün tam da yazılamamış tarihinde herkes Türk varsayıldı. Türkiye’den gelen herkesin Türk olmadığı gerçeği bugün bile hala yaygınlıkla kabul edilmedi.

SUSAN WEINBLATT

Yönetmen Serpil Turhan’ın son belgesel filmi “Köy”, Eylül ayında Londra ve Ekim ayında Berlin Kürt Filmleri Festivali’nde gösterildikten sonra yakın zamanda Alman televizyon kanalı ZDF’nin sitesinde Almanca olarak izleyicilerin erişimine açıldı. 

Serpil Turhan bu filminde “Köy”ü bir özlem olarak ele alıyor ve Berlin’de yaşayan üç farklı kuşaktan üç Kürt kadın ile yaptığı derinlemesine röportajlarla onların kimlikleriyle ve mekanlarla ilişkileri üzerine samimi portreler sunuyor. 

Olağan, hayatın içinden karakterlerin başlarından tamamen gündelik olayların ve küçük çelişkilerin geçtiği, sakin ve heyecansız kamera çekimleri ile bu karakterleri ve dar çevrelerini sıradan mekanlarda takip ettiğimiz filmler 90’lı yıllardan itibaren Berlin’de doğan ve “karşı-sinema”nın örneklerinden biri olarak da tartışılan “Berlin Okulu” akımının temel filmleri oldular. Bu filmlerin yavaş, karanlık ve depresif oldukları söylendi sık sık, ancak normalde ana akım sinemada gösterilmeye değer görülmeyen kişiler ve minör olaylar, bu olayların yarattıkları minör can sıkıntıları ve bu sıkıntıların içerisinden çıkmak için ne büyük bir katarsis anının gelmesi ne de çıkılacak bir yol bulunması, belki de sadece böyle bir iç sıkıntısı yaşayanların sezebileceği bir anlamın bu filmlerle ifade edilmesini sağladı. Başlarına her gün sıkıntılar gelen ve bu sıkıntıların içerisinden öyle kolay çıkamayacak olan insan gruplarından birisi de göçmenler olduğu için olsa gerek ya da otobiyografik yakınlıklardan, bu akımın birinci dalga temsilcilerinden Thomas Arslan’ın filmlerinde hikayesinde göç deneyimi olan kişiler aynı olağanlıkla yer aldılar. 

Serpil Turhan, 1997 ile 2005 yılları arasında Thomas Arslan’ın filmlerinde başrol oyuncusu olarak yer aldı. Serpil Turhan’ın oynadığı genç kadın karakterler öz güvenli, ne istediğini bilen dingin karakterlerdi. Bu karakterlerin ailelerinde bulunan göç hikayesi onların filmdeki temel çelişkisi değildi. Onlar da herkes gibi ve herkes kadar Berlinliydiler, gerçekte de olduğu gibi. Özellikle “göçmenler hakkında bir film” değildi, o yüzden de belki de Berlin’de yaşayan ikinci jenerasyon göçmenler hakkında herhangi bir stereotip ortaya atılmadan önce izlenmesi gereken filmler olarak sayılabilirdi bu filmler: Her insanın kendi hayatında bir anlam arayışı, ana bir motivasyonu, o motivasyona giden yolda karşısına çıkan engelleri yok mudur? 2001 yapımı “Güzel bir gün” filminde Serpil Turhan, oyunculuk mesleğini icra etmek için elemelere ve provalara katılır. “Köy” filmini izlerken filmdeki 3 kadından biri olan Hevîn Tekin’in oyuncu olmak için katıldığı provalar doğrudan bu sahneleri hatırlatıyor. Serpil Turhan bu kez belgesel yönetmeni koltuğunda, Hevîn ise oyuncu olmak isteyen ancak politik aktivizminin ondan beklediği zaman ve enerji ile oyunculuğun gerektirdikleri arasında sıkışan genç bir kadın. Serpil Turhan Hevîn’i doğduğundan beri tanıyor. Belgesel ile kurmacanın, hayatla sinemanın birbirine bir aynanın iki tarafından yaklaştığı ve dokunduğu büyülü anlardan birisi. Ayna Serpil Turhan’ın sinemasında başka şekillerde de karşımıza çıkıyor.

“Köy” filminde, Serpil Turhan’ın kendi büyük annesi Neno, 13 yaşında kalabalık bir aileye evlendirilerek gönderilmiş, 11 çocuk doğurup yetiştirmiş, biraz çalışıp dönme fikriyle Almanya’ya gelmiş ve hayatının geri kalanını torununun çocuklarını sevecek yaşlara kadar burada geçirmiştir. Zûrê küçüklüğünde ailesi tarafından Almanya’ya getirilmiştir. Zûrê Kürt olduğunu ve aslında kimlikte yazılan Türk isminin gerçek olmadığını ilk gençlik yıllarında öğrenir. Uzun yıllar Edinburgh’ta yaşadıktan sonra ailesinin yanına Berlin’e döner ve kafasını geri dönme fikri kurcalar. Hevîn ise politik aktivist bir ailenin çocuğu olarak Berlin’de dünyaya gelir, Kürtçe ile yetişir ve çok küçük yaşlardan itibaren aktif olarak politikanın içerisinde yer alır ve sonrasında oyunculuk eğitimi almaya karar verir. Bütün bu farklı yaşam öykülerinin içerisinden farklı farklı geçen ve bir mekândan çok onları birbirine bağlayan bir kavram, bir hayal, bir arzu olan “Köy” yönetmenin bu üç karakterle sahip olduğu yakın ve derin ilişkilerin korkusuz sohbetlere dönüştürülmesinden ortaya çıkıyor. 

“Köy”ün anlamı her üç karakter için farklı şekillerde açığa çıkıyor, yüzleşmesi ve kabullenmesi oldukça zor, ağır şekillerde bazen. Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün tam da yazılamamış tarihinde herkes Türk varsayıldı. Türkiye’den gelen herkesin Türk olmadığı gerçeği bugün bile hala yaygınlıkla kabul edilmedi. Üstelik, Serap Berrakkarasu’nun balık fabrikasında çalışan işçi kadınlarla 1994 yılında yaptığı “Ekmek Parası” gibi neredeyse hiç bilinmeyen filmleri saymazsak, kadınların bu yazılmamış tarihteki sözleri hep görmezden gelindi. 

Yukarıda Berlin Okulu’ndan bahsederken sorduğum “her insanın kendi hayatında bir anlam arayışı, ana bir motivasyonu, o motivasyona giden yolda karşısına çıkan engelleri yok mudur?” sorusunu, yönetmenin kendi hayat hikayesi ve kendi özlemleri, anlam arayışı ile birleştirip bu filmdeki 3 Kürt kadına sormasının filmi “Köy”. “Köy” geldiğin, geri gideceğin, hep gitmek isteyeceğin ama hiç gidemeyeceğin, yasaklanacağın, bir tek orada nefes aldığını hissedebileceğin, tanıdığın herkese selam verebileceğin, çiçeklerin çiçek gibi kokacağı ve günün birinde gömüleceğin yer… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.