Şilan!

Forum Haberleri —

  • Bizde şehide üzülme olmaz. Çünkü bir amaç için, idealler için bedel verilmesi gerekirse o da verilir anlayışı var. Özgür bir ülke ve özgür önderlik için şehit düşmesini de bilmek gerekir. O da zaten bu inançtaydı.

 

Rohat BARAN

Farklı köylerde yaşadık ve o daha yeni doğmuşken köyden çıktık. Devletin yürüttüğü politikalar sonucu Kürdistan’dan göç etmemiz nedeniyle birbirimizi tanımadık, görmedik. 2010 yılında, 2005’te gerillaya katılmış bir akrabamın olduğunu öğrendiğimde kim olabilir düşüncesiyle tanıdığım, bildiğim isimlerden hangisidir diye bir cevap bulmaya çalıştım. Ama bana sözlü selam gönderen ve sözü edilen gerilla Şilan, bildiğim akrabalarımdan hiçbiri değildi. 1990’da doğmuştu, yani Serhıldan çocuğuydu. Haliyle onu tanımam pek mümkün değildi.

2010’da onun hakkında bilgi sahibi oldum, ama çok istememe rağmen göremedim. Çünkü o gerillaydı ve bu işin yapıldığı anavatanda, yani Botan’daydı.

Bir yoldaşın 2012 kışında Şilan’ın yanına gideceğini öğrendiğimde uzun uzadıya bir mektup yazdım. İlk tanışmamız böyle gerçekleşti. O süre zarfında araştırma imkanı da bulmuştum. Neden birbirimizi tanımadığımızı, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, bu mektupta ona anlattım. Yine aynı yılın baharında ilk defa, kendilerine giden örgütsel belgelerin paket yapıldığı A4 kağıdına, mum ışığında bana hitaben yazılmış mektupla kendisi hakkında kendi dilinden bilgi sahibi oldum.

Çok bahsettiğim, ama bir türlü göremediğim yoldaşımın resimlerini de 2013 baharında görme şansım oldu. Resmine bakın, güzelliğini ve sadeliğini anlatmaya gerek olmadığını görürsünüz. Yüreğindeki ve ruhundaki duruluk ve temizlik yüzüne yansıyordu. Bir de onu tanıyanlar zaten ne kadar delikanlı ve deli dolu biri olduğunu anlatıyordu. Dobra, kavgacı, hakikatçi…

Ben de bu özelliklerini duyunca öyle bir sevindim ki! İşte bu, benim akrabam böyle olmalı dedim. Ben sakin biriydim, ama o kavgacı! Ben çok zorluklardan kaçınırdım, ama o zorluklarla boğuşmayı ve çözümler üretmeyi seven… O dobraydı ben daha çok mızmızcı… kendimde sevmediğim ve olmasını istemediğim özelliklerin karşıtı onda vardı. Bu da bana daha fazla güç ve moral veriyordu.

2013’ün sonbaharında onu görme şansım oldu. Fotoğraftaki gibi çocuk yüzlü, masum, neredeyse benim kadar uzun ve her şeyden önemlisi tam da Amed çocuğu olma özelliği. Bir de Önder Apo’nun militanı olma konusunda ısrarcı kişiliği….

2015’in sonunda Botan’sız yapamayacağını söyledi. Israrla, kavga ve dövüşle Botan’a yine gitmek istedi ve o koparıcı özelliğiyle gitti. Ondan sonra bir daha haber alamadım.

20 Eylül 2016’ı akşamı uzun zamandır yazmayı düşündüğüm mektubu kaleme alırken, Sterk TV’de Anahaber bültenleri veriliyordu. Gerilla ve şehadet haberi verince, mektuba ara verip kim olduğuna bakmak istedim. Ekrana çıkan resim o masum yüzlü yoldaşımındı. Botan’ın Besta alanında şehit düşmüş.

Bizde şehide üzülme olmaz. Çünkü bir amaç için, idealler için bedel verilmesi gerekirse o da verilir anlayışı var. Özgür bir ülke ve özgür önderlik için şehit düşmesini de bilmek gerekir. O da zaten bu inançtaydı.

Amed’in, Ergani ilçesinin Sıncık köyünde doğup daha sonra Adana’da büyüyen Esin Kor’un kendi kaleminden, günlüğünden özlemlerini, sevgilerini, mutluluk ve üzüntülerini kesitler halinde vermek daha anlamlı olacak…

‘Ben gücümü Önderlikten, şehitlerden ve halktan alırım. Bu güç yenilmez bir güçtür. Hiçbir zaman Önderlik, parti ve şehitler ile arama kimseyi koymayacağım. Daima özgürlük çizgisinde kendimi derinleştirerek, yeniden yaratarak kendimde anlam gücünü derinleştireceğim.’

‘Özgürlüğe umut: İnsanoğlu her bir şeyden vazgeçse de umudundan hiçbir zaman vazgeçmez. Başkanın dediği gibi, umut zaferden daha değerlidir.

‘Şimdi bana dünyada insan için en güzel şey nedir diye sorsalardı, soluk almadan şu cevabı verirdim. Sevdiğim insanlardan bir haber ya da selam almak! Evet, güzel insanlardan selam almaktan daha güzel ne olabilir ki! herkes açısından öyle mi, bilmem, ama benim için öyle! Farklıdır, güzeldir ve yüreği bir hoş eder. İnsan selamın anlamını çözebilirse şayet dünyalara bedel güzellikleri vardır. Yüreğe dokunur selam. İçinde sadece en alasından bağlılık ve unutmamak vardır. Ki sevgi dediğin de öyle bir şey değil mi? Hiç görmediğin, konuşmadığın insanları seversin, selam edersin. Niye mi bunları diyorum? Partimizin yaşayan şehidi kahramanı, değeri, Önderliğimizin yoldaşı Karasu arkadaşın selamını almak gibi güzel bir duygu, sevinç ve coşkuyu yaşıyorum. Bugüne kadar onu görme şansım olmadı. Zaten sevgiyi ve bağlılığı yaratan görmek değil ki! Bizim için bağlılık ve değer, yaşadığın ve yarattığındır. Partiyi yaşarsan emek verirsen, parti değerlerini ne kadar büyütürsen o kadar sevilir ve değer yaratırsın. Karasu arkadaş da zindan direniş tarihimizin yaşayan, canlı kahraman direnişçisi…’

‘Birkaç yıl aradan sonra elime kalem tutuşturup deftere kelimeleri dizelemek biraz zor şey. Ama yazmayı çok özlemişim. Bu dem içinde neler oldu, yüreğime nakş misali işlendi? Her şeyiyle kendini adamış ülkeye yürüyen yoldaşlar. Onlar değil mi her birimizi bu kadar bağlayan, inançlı kılan, adını söylerken bile içime işleyen ateşi hissedebiliyorum. Şehitler, şehitlerimiz, şehitlerim.

Öyle insanlar oldu ki, hatır bile istemeden gittiler. Arkalarına bakmadan, koşarcasına yürüdüler özgürlüğe. Nice yiğit kız ve delikanlılar suladı bereketli toprağı kanlarıyla. Nice şehit yoldaşım seher yıldızının doğuşunu beklemeden alelacele, nicesi ay ışığı görkeminde. Kimi Cudi’de yıldız oldu, ışıl ışıl parıldıyor. Şiar olup Mardin’de selama durdu. Kimi Kela Memê’de nakışlandı Agitçe, mertçe. Onlara olan özlemim gün geçtikçe büyüyor. Çok özlüyorum onları. Hasretleri yüreğimde bir kor misali. Kutsal topraklardayken kendimi onlara daha yakın hissediyorum. Onlarla konuşuyor, buluşuyor, hasret büyütüyorum.

Şehitlerin anısıyla yaşama bağlanmak değerlidir. Onların değerli anıları ve mirasları unutulmayacak.’

‘Dem, kaygısızca gelip geçiyor; aldırmadan, umursamazca. Ardına dönüp baktığında fark ediyorsun ki, neler neler bırakmışsın geçmişe. Hatıra. Zaten öyle anlar oluyor ki, yaşananlar birer birer hafızandan göz bebeklerine serpiliyor. O an, içinden bir şeylerin koptuğunu hissediyorsun. Anlatılmaz bir özlem. Hasret ve dokunaklı bir tat alıyorsun yüreğinden. Gözbebeklerine yansıyor. Geçmiş bazen güzellikleriyle dolu dolu yaşanmışlıklarla akla düşerken, bazen de zor, acı hatıralarla akla düşüyor. Yaşanan güzellikler hep tatlı, güzel insanların bıraktığı değerlerle içini ısıtıyor, yürek oluşturuyor. Onları düşünmek, anımsamak ve yeniden yeniden sözleşmek güç veriyor. Acılar her ne kadar içini acıtıyor olsa da hayatın bir diyalektik gerçeği. Tatlıyı isteyen, yaşayan insan acıyı da yaşamasını bilmek ve acılarıyla yeniden hayata başlamasını öğrenmek zorunda. Aslında zorunda demekten ziyade, o bir gerçek, o somut yaşanan bir hakikat. Acı insanı güçlü kılmıyorsa, büyütmüyor ve örgütlü kılmıyorsa insanın yaşamış olduğu en boş ve beyhude bir zaman kaybından ibaret. Bu yüzden hem onunla yaşamaya alışmak, hatta ondan değerli bir öğretmen gibi ders almayı bilmek lazım. Aslında bakarsan bu düşünceleri özüme, benliğime kabullendirene dek çok zorlandım. Eskiden acılar bana hep bir zulüm, işkence gibi gelirdi. 

Her boş geçen vakit devrimci yaşama karşı en büyük vicdansızlıktır. Vicdan ise bir devrimci için kalp atışları kadar hayatidir.’

PKK’yi tanımasaydım ve herkes gibi çok sıradan bir yaşamı sürüp de bu cihandan çekip gitseydim, hiçbir şeysiz ve hiç kimsesiz, hiçbir şeyden habersiz olurdum. Ama ne mutlu ki, bu yaşamı yaşıyorum! Ne mutlu ki, ben beni arıyorum. Önder Apo’nun yarattığı bu değerli yaşamda kendi değerimizi arıyor ve yaratıyoruz.

PKK’de yaşam ateşten gömlek giymektir. Yaşama hakkettiği anlamı vermek anlamlanmaktır. Bu kavgada kimimiz düşe kalka, kimimiz koşmaktan nefes nefese yürüyor…’

‘Doğru Yoldayız: Önemli olan yolun sonu değil, bu yolda coşkuyla kolektif aşkla yürümektir, koşmaktır. Rêber Apo böyle diyordu bizlere. Devrim yolu son bulacak bir yol değil. Yolun sonunu beklemek, bir gün bunun bir son olacağını düşünmek yanlıştır, kendini kandırmadır. Çünkü Reber Apo bunu kendi yaşamıyla ispatlamıştır. O, yaşamın her anını devrim aşkıyla yaşamış, kendini yaratmış ve aşmıştır. Bir ülkeye, halka ve insanlığa adamıştır. Anaların emeği, kızların ceylan bakışı, çocukların masumiyetidir Önder Apo. Acıyla, kahırla geçmiş halkımın yaşamına umut ve ışıktır. Devrim yolunun en başarılı koşucusu! Önderlik bu yolun tüm yolcularına böyle hitap etti. Devrim her an yaşanacak, yaşandıkça hep yaşatılacak bir yaşam biçimidir. Her an köhnemişi devirmek ve insan olma erdemine ulaşabilmektir…

… halkım ayakta, yürüyor, haykırıyor, coşkuyla koşuyor. Eğer bu halka, önderliğe Kemal ve Mazlum’a layık olmazsak nasıl rahat uyku uyuyabilir ya da yaşayabiliriz? Kendime hep soruyorum bunu, sen bu yolun neresindesin, ne yapıyorsun? Kötü bir koşucu olduğumu söyleyemem, ama kaplumbağa gibi yürüyorum. Halbuki koşmalıyım.’

‘Yaşam, öylesine yürümekle değil, yürürken coşmak, koşmak ve büyük çabayla gerçek oluyor.

Hakikat ile özgürlük somutunda yaşamı sorguluyoruz. Bu yolun neresindeyiz? Ne yapıyoruz? Ne yapmak istiyoruz? Yaşamı çözümleme tüm yoğunluğuyla devam ediyor. İnsanın gerçeğiyle yüzleşmesi kolay değil. Ama gerçekler yakıcıdır. Bunlarla yüzleşmek ve aşmak boynumuzun borcu. Başka türlü nasıl, nereye kadar yürünür ki! Ben bu şekilde yürünebileceğine inanmıyorum. Eğer özgürleşmekse amacımız, bedel vermesini bilmek lazım. Bedel vermek ise saç telinden parmak uçlarına değin yanmakla, arınmakla mümkün.’

Seni, özlemlerini sevgi ve saygıyla anıyorum…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.