Sistem iflas etti

Forum Haberleri —

Tayyip Erdoğan/foto: AFP

Tayyip Erdoğan/foto: AFP

  • Üçüncü gün husumet için, çaresizlik içinde amigoları ile yola çıkmak zorunda kalınca, yani saraydaki rahatı bozulunca her zamanki kimliğini yansıttı. Hakaret, küfür ve tehdit tükenmişliğin acı bir itirafı oldu.

ROBERT PEKÖZ

Büyük bir trajedi yaşanıyor ve ağır dram var. Geride bıraktığımız bir hafta içinde Türkiye halkları kan ağladı, acıyı derinden hissetti. Elbette bu acıyı, 10 ilde birebir yaşayanla aynı yoğunlukta olmasa da, Türkiye halkları yaşanan acıya karşı son derece duyarlı davrandı. Acıyı paylaşmak için seferber oldu. Depremin etkisi tüm Türkiye'de sarsıcı bir hüzün yarattı ve yurt dışında yaşayan herkesi de derinden etkiledi. Toplumun ezici çoğunluğu için hayat durdu. İnsanlar endişe ve korku içinde günlük gelişmeleri bekledi. Her canlının kurtuluşunda ruhlarına sinen acıda umutlar tazelendi.

Türkiye halklarının duyarlılığı zirve yaptı desek yanılmayız. İnsanlar destek için yardım kampanyası olsun, gönüllü olarak afet bölgesine gidip çalışanlar olsun, sosyal medya üzerinde maddi ve manevi destek sunan insanlardan bir ordu oluştu.

Deprem gerçeği duygularımızı, fikirlerimizi alt üst etti. Bir ülkücünün ‘devlet nerede, her gün kavga ettiğimiz, bir birimize saldırdığımız PKK ve komünistler bize bir çorba veriyor’ demesi, olayın dayanışma ve düşünme boyutunu anlatma bakımından ilginç oldu. Arama ve kurtarmalarda kimlik, inanç ve dil düşünülmeden enkazın altında kim varsa kurtarmak için ortak bir çaba verildi. Tam da bu noktada Emek ve Özgürlük İttifakı devasa bir özveriyle, en ufak bir ayrım düşünmeden depremde mağdur olan herkesi kucaklamaya çalıştı. Enkazın altından çıkarılan her can insana umut veriyor. Bu ruh halini sarayda keyif içinde yaşayanlar anlayamaz.

Afet duyulur duyulmaz, HDP ve bileşenleri dört kolda seferber oldu. Ani refleksler aynı noktada güçlü bir merkeze dönüştü. Her yerde yardım çağrısı ve dayanışma içgüdüsü yüreklerde birleşti. Ne yapabiliriz duygusu ortak bir soru oldu. Dünyanın her yerinde desteğin güçlü bir şekilde ses vermesi, insanlık adına sevindirici bir durum oldu. İnsanlığın ölmediğini bir parçada olsa gördük. Ama sarayda oturanlar sahaya tehdit ve hakaret etmek için indiler. Ellerinden kaçanın ne olduğunu bildikleri için hırçın ve asabi hale geldiler.

Evet, zaman insanımıza sarılma zamanı, onların yanında olduğumuz hissettirmeliyiz. Biz insana dokunmanın her yolunu bulmak zorundayız. Zira depremi yaşayan halkımızın morale, bir sıcak ele ve dostluğa ihtiyacı var. Yaşadığımız acı büyük ve unutulması zor. Bu büyük acı belleklerimize işlemiş durumda, unutmak kolay olmayacak. Fakat yaşama ve gelecek hazırlamaya dört elle sarılmak zorundayız.

Erdoğan ve devletinin depremi yönetecek bir kapasitesi olmadığına Türkiye halkları şahit. Sarayda lüks içinde oturup, depremden üç gün sonra ortaya çıkmanın cezası Erdoğan için ağır olacaktır. Hatay’da bütün ailesini kaybeden bir kadının isyanı şu cümlelerle başladı, ‘ devlet mevlet yok, isterlerse hapse atsınlar, onlar saraylarda yaşıyor, biz burada ölüyoruz, susmayacağım’ diye acısını dile getirdi. Bu örneğe benzeyen yüzlerce isyan gördük. Sahada iki farklı ve birbirine tamamen zıt anlayışların çatışmasını halk gördü ve yaşadı. Öldürmek ve yaşatmak arasında iki politik çizgi belirgin hale geldi. Durum Erdoğan devleti için tam bir sınav oldu ve sınıfta kaldı. Üçüncü gün husumet için, çaresizlik içinde amigoları ile yola çıkmak zorunda kalınca, yani saraydaki rahatı bozulunca her zamanki kimliğini yansıttı. Hakaret, küfür ve tehdit tükenmişliğin acı bir itirafı oldu.

Erdoğan rant uğruna Türkiye'nin tarihi dokusunu bozdu. Coğrafi koşulları dikkate almadan, hangi alan ranta açıksa, o alanı inşaat sektörüne pazarladı. Dağlar, ormanlar rant adına delik deşik edildi. Erdoğan ‘büyük bir ekonomist' olduğu için rantın en çok nerede olduğunu bilir. Karar mercii kendisi olduğundan, rantını, yada yüzdelik payını almadan imza atmaz. İmar aflarının peş peşe yapılması, bugün yaşanan depremin ağır bilançosu dur. Deprem kimlik, dil ve din sorgulamadan öldürüyor. Erdoğan'ın ise, Alevileri ve Kürtleri öldürmeyi önceliğine alıyor.

Muhalefette görülen Meral Akşener ve İYİ Parti ise, tutumunu esas olarak Erdoğan’dan yana göstermesi ilginç. Muhalefetin diğer kesimlerine susmayı öneren Meral Akşener, Erdoğan'ın suçlarına ortak oldu. Büyük acıların yaşandığı, devlet olgusunun olmadığı, hatta devletin başındaki şahsın ölümlerin artmasına neden olduğunu söylememeyi tercih etmek saraya göz kırpmaktır. Halkın daha çok acı çekmesinden ve ölümlerin artmasından sarayın politikası belirleyicidir. Bunlarla uzlaşmak bir suç ortaklığıdır. Halka susun demek tam da sarayın istediği bir politikadır. Bölge halkı konuşuyor ve isyan ediyor. Erdoğan'a ve devletine güvenmiyor. Erdoğan’ın devleti bütün Türkiye'yi tam bir enkaza dönüştürmüşken hala susmayı düşünmek, acılarına kader demeyi öğretmektir. Halkı yok sayan bir ekonomik politikayla aynı yerde durmak suç işlemektir. Bu doğa felaketi Erdoğan’ın ne olduğunu, dilinden dökülen cümlelerin hiçbirinin doğruluk payı olmadığını gösterdi ve Erdoğan iflas etti.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.