Sol, resmi ideolojiden kopmadı
Dosya Haberleri —

Eren Keskin
İHD Eşbaşkanı Eren Keskin ile ortaya çıkan seçim sonucunun toplumsal okumasını konuştuk:
- Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kuruluş ideolojisi olan ittihatçı zihniyetin, çok net kırmızı çizgileri var. Kurdistan söz konusu olduğunda, Ermeni Soykırımı söz konusu olduğunda, bu kırmızı çizgiler, çok net ortaya çıkar. Bu resmi ideoloji, bütün toplumu, sağcısı ve solcusu -istisnalar hariç tabii- belirlemiş durumda. O nedenledir ki ben her zaman, resmi ideolojiyi savunan her parti, aynı partidir diyorum.
- Mesela düşünelim bizim coğrafyamızda uzun yıllardır bir savaş devam ediyor. Bu savaşın çok ağır sonuçları oldu. İnsanlar katledildiler, gözaltında kayıplar oldu... Ama bugüne kadar Türkiye işçi sınıfı barış temelli bir gün bile, bir genel grev örgütleyemedi mesela. Bu solun sadece baskı görmesi ile açıklanamaz. Çünkü solun büyük bir kısmı, resmi ideolojiden kopuş sağlayamadı.
- İktidarın uyguladığı kutuplaştırma politikası, gerçekten de büyük rol oynadı. Ama bu kadar da umutsuz olmamak gerekiyor. Eğer biz istersek, taleplerimizle, devleti değişime zorlayabiliriz. Bir düşünelim, barış süreci de bu coğrafyada oldu. Gerillalar sınırlardan girdiler, PKK ile görüşmeler yapıldı. Bu nedenle de umudu hiç kaybetmeden mücadeleye devam etmek gerekiyor.
HAKİKİ MUHASEBE VE ÇIKIŞ YOLU -4-
GÜLCAN DERELİ
Seçim sonuçlarına dair kamuoyunda tartışmalar devam ederken, muhalefet cephesinde de muhasebe süreci yaşanıyor. Bu muhasebe sürecinin kritik aktörü ise HDP ve Yeşil Sol Parti. Çünkü bu geleneğin bu süreçten nasıl çıkacağı ülkenin kaderini değiştirme niteliğine sahip. Bir eleştiri ve özeleştiri süreci başlattığını duyuran HDP ve Yeşil Sol Parti'nin kabul ettiği eksiklik ve yetersizliklerin kaynağı ne? Seçim stratejisi, cumhurbaşkanlığı adaylığı, 3. Yol, ittifak politikası, tek liste, öncülük sorunu, halkla bağların zayıflaması, seçimleri aşan yapısal sorunlar... Bu gibi çok sayıda başlık tartışma konusu. Bu kapsamlı tartışmanın bir takım parazitleri de ortaya çıktı. Gerçek eleştiri ve özeleştiriyi gölgeleyen, hakiki sorunları tartışmayı manipüle eden özel savaş politikaları da bu devrede. Bu dosyanın amacı, özel savaşın gölgesini kaldırarak hakiki bir muhasebeye vesile olmak, toplumun kıstırıldığı bu cendereden çıkış yollarına dair yön işaretleri bulmak... İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanı Eren Keskin sorularımızı yanıtladı.
Seçimler geride kaldı, ancak muhasebesi devam ediyor. Siz sıkça iktidarın da muhalefetin de İttihat ve Terakki'nin uzantısı olduğunu vurgularsınız. Seçim kampanyası iktidarın milliyetçilik ve Kürt karşıtlığı, muhalefetin de biz sizden daha milliyetçiyiz yarışı çerçevesinde geçti. Sonuçta milliyetçilik, ırkçılık, Kürt ve kadın düşmanlığının ağır bastığı bir tablo çıktı. Yüz yıl önceki bir zihin kodunun bugünü belirlemesindeki esas nedenler neler?
Türkiye’de yerleşik bir resmi ideoloji var. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana varlığını devam ettiren hatta kuruluş ideolojisi olan bu ittihatçı zihniyetin, çok net kırmızı çizgileri var. Kürtler ve Kurdistan söz konusu olduğunda, Ermeni Soykırımı söz konusu olduğunda, 1938 Dersim Soykırımı söz konusu olduğunda, Kıbrıs’taki askeri varlık söz konusu olduğunda, bu kırmızı çizgiler, çok net olarak, ortaya çıkar. Bu resmi ideoloji, bütün toplumu, sağcısı ve solcusu -istisnalar hariç tabii- belirlemiş durumda.
O nedenledir ki ben her zaman, resmi ideolojiyi savunan, kuruluş ideolojisine bağlılık dile getiren, her parti, aynı partidir diyorum. Çünkü temel konular söz konusu olduğunda, bu partiler arasında ayrım söz konusu olmuyor. Mesela Ermeni Soykırımı ile ilgili bugün AKP, CHP ya da İYİ Parti arasında bir fark olduğunu düşünüyor muyuz? Hayır. O nedenle bu ve benzeri konularda birbirlerinin arasında hiçbir farkı yok.
AKP, barış süreci bittikten sonra, resmi ideolojiyi, tüm katmanlarıyla, aşırı biçimde savunur hale geldi. Derin devletle uzlaştı, MHP ile ittifak kurdu, giderek ırkçı milliyetçiliği, geliştirdi. Sadece ırkçı milliyetçilik değil, devlet dilinde büyük bir sertleşme de gözlendi, büyük bir ötekileştirme başladı, Kürtlere, Ermenilere, kadınlara, LGBTİ+’lara. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi adeta bir tehdit olarak gören dil kullanmaya başladılar.
Seçimlerde, bu dilin etkilerini gördük. Seçim sonuçlarını değerlendirirken de böyle düşünmek gerekiyor. Birbirinden farkı olmayan yapılar, adeta milliyetçilikte yarıştılar. HDP’nin oyunu isteseler de Kürtlerin oylarına çok ihtiyacı olsalar da onlarla yan yana gelmeyi, hiçbir zaman düşünmediler, hatta bundan çekindiler. Ben seçim sonuçlarına şaşırdım mı? Şaşırmadım.
Çünkü bu yerleşik sistemin, her türlü yöntemi kullanarak, yeniden iktidarına devam eden edeceğini, çok net görüyordum. Ancak üzüldüğüm nokta, eğer HDP ilk seçimde aday çıkarmış olsaydı, ikinci turda, onun desteğini almak adına, dil bu kadar milliyetçi bir yükseliş sağlamayacaktı. Milliyetçilik, belki bu kadar prim yapmayacaktı. Belki de daha çok Kürt meselesine ilişkin vaatlerden söz edeceklerdi. Ama siyaset böyle karar verdi. Sonuçta seçim sonuçları beni şaşırtmadı.
Türkiye tarihinde değişimin olacağına dair kısa pencere aralıkları oldu. 70'lerdeki sol dalga, 90'larda yükselen Kürt özgürlük hareketinin etkileri, 2013-2015 aralığındaki çözüm süreci... Sonra sanki her şey daha da geriye gitti. Kısa değişim anlarını uzun çürüme, geriye gitme anları izledi. Bunun nedeni toplumda inşa edilmiş devletçilik mi? Siz nasıl okuyorsunuz?
Yaşadığımız coğrafyada, zaman zaman iklimin yumuşadığı süreçler oldu. Bu süreçlerin en sonuncusunu barış süreci ile gördük. Bu tür yumuşamalar, devlet istediği için oldu. Burada halkın barış, demokrasi, insan hakları gibi talebi hiçbir zaman olmadı. 80 öncesi sol güçler, bugüne göre daha güçlüydüler ama değişimin sebebi olacak güçte değildiler. Mesela düşünelim bizim coğrafyamızda uzun yıllardır bir savaş devam ediyor. Bu savaşın çok ağır sonuçları vardı. İnsanlar katledildiler, gözaltında kayıplar oldu, kontrgerilla cinayetleri işlendi, kadınlara işkenceler uygulandı. Bu savaş nedeniyle çok insanımızı yitirdik. Ama bugüne kadar Türkiye işçi sınıfı sadece barış temelli bir gün bile, bir genel grev örgütleyemedi mesela. Bunları hep düşünmek gerekiyor. Bu solun sadece baskı görmesi şeklinde açıklanamaz. Çünkü solun büyük bir kısmı, resmi ideolojiden kopuş sağlayamadı.
Örneğin Ermeni Soykırımı üzerinden, yüzyıldan fazla zaman geçti. Ermeni Soykırımı'nı tanı, af dile, tazmin et çağrısını ilk kez İnsan Hakları Derneği yaptı. Aslında bu ne kadar acı bir durum. Bugüne kadar böylesine net bir çağrı bu coğrafyada sol örgütler de dahil hiç yapılmadı. Tabii ki farklı düşünen sol gruplar oldu. Örneğin İbrahim Kaypakkaya, Kurtuluş Hareketi benzer bazı hareketler oldu ama genel olarak solun büyük bir kısmında resmi ideoloji belirledi. Coğrafyamızda sağcıların ve solcuların aynı resmi ideolojiden besleniyor olmaları bence temel bir sorun.
Kutuplaştırma siyaseti toplum içinde birbirini duymayan, görmeyen kapalı devre yapılar doğurdu sanki. Tabiri uygunsa paralel evrenler oluştu. Bu katılaşmış toplumsal yapı nasıl çözülür? Çaresi nedir?
İktidarın son dönemde uyguladığı kutuplaştırma politikası, kendisinden farklı olan kesimleri ötekileştirme, gerçekten de büyük rol oynadı. Bunun belki en büyük sebeplerinden biri de buna hazır bir toplumun olması. Ama burada bu kadar da umutsuz olmamak gerekiyor. Eğer biz istersek, taleplerimizle, devleti değişime zorlayabiliriz. Bir düşünelim, barış süreci de bu coğrafyada oldu. Gerillalar sınırlardan girdiler, birçok insan tahliye edildi, PKK ile görüşmeler yapıldı. Buna rağmen hiç kimse sokaklara çıkıp, orayı burayı vurup kırmadı. Devlet istediği zaman olabiliyor. Bu nedenle de umudu hiç kaybetmeden, bildiğimiz yoldan mücadeleye devam etmek, taleplerimizi yükseltmek ve devleti bu talepleri duyar hale getirmek gerekiyor.
Türkiye toplumu soldan sağa Kürt karşıtlığı üzerinden kolayca yönlendirilebiliyor, tüm sorunların üstü örtülebiliyor. Toplum kendi aleyhine olan, yoksulluğa ve bitmeyen bir savaşa neden olan bu siyaseti nasıl bu kadar kolay satın alabiliyor? Nedeni ne?
Bu coğrafyanın temel meselesi, tabii ki Kürt meselesi. Ama bu meseleyi değerlendirirken, sadece Kürt meselesi olarak değerlendirirsek, eksik değerlendiririz. Bu, aynı zamanda bir Kürdistan meselesi. Çünkü dört devleti ilgilendiren bir mesele ve büyük korkuları da bir devletin kurulacak olması. Bu korkuyla, bu toplumu, yönetmeye devam ediyorlar. Unutmayalım, bir zamanlar da komünizm gelecek korkusuyla bu toplum uyutuldu ve istenildiği yönde evrildi. Bugün de Kürtler nedeniyle bu toplumun sağcılaştırılması, ırkçılaştırılması devam ediyor. Burada biraz önce söylemeye çalıştım, kendilerine sosyalistim, demokratım, devrimciyim diyen kesimlerin de Kürt meselesinin çözümü konusunda tabii ki yukarıdaki istisnaları ayırıyorum, sessiz kalmaları. Bu savaş sadece Kürtleri etkilemiyor bu savaş bu coğrafyada yaşayan herkesi etkiliyor, ilgilendiriyor. Herkesin sofrasındaki ekmeği çalan savaştan söz ediyoruz. Ama maalesef ki bu savaşa karşı yeterli bir barış mücadelesi, verilemiyor.