Sonne prömiyerini Berlinale’de yaptı

Kültür/Sanat Haberleri —

  • Genç yönetmen Kurdwin Ayub’un ilk kurmaca uzun metrajlı filmi “Sonne” dünya prömiyerini Berlinale’de yaptı. Karşılaşmalar bölümünde gösterilen film, genç bir Kürt kadının kendini bulma ve kendisine dayatılan kalıplara karşı mücadelesini konu alıyor. 

NİLGÜN YELPAZE/BERLİN

Bu yıl 72.’si düzenlenen Uluslararası Berlin Film Festivali Berlinale’de son 3 yıldır seyirci karşısına çıkan Encounters (Karşılaşmalar) bölümünde estetik ve yapısal anlamda cesur, bağımsız ve yaratıcı yönetmenlerin çalışmalarının gösterilmesi amaçlanıyor. 15 filmin yarıştığı Karşılaşmalar bölümünde, kurmaca filmler olduğu kadar belgesel filmlere de yer veriliyor. Filmlerin geldiği ülkeler ise Ruanda, Rusya, Arjantin, Yunanistan ve Japonya gibi geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Encounters bölümündeki filmlerin arasında 1990 yılında doğan ve henüz 1 yaşındayken Güney Kürdistan’dan ailesi ile birlikte mülteci olarak Viyana’ya göçeden genç Kürt kadın yönetmen Kurdwin Ayub’un son filmi Sonne (Güneş) de yer alıyor.

Birçok festivalde yer aldı

Kurdwin, Viyana’da çeşitli dallarda sanat eğitimi gördükten sonra 2010 yılından itibaren çektiği kısa filmleriyle birçok festivalde yer aldı. İlk uzun metraj belgeseli ‘Paradies! Paradies!’ ise çeşitli ödüllere layık görüldü. Bu belgeselde kendi ailesi üzerinden Avusturya’da yaşayan Kürt göçmenleri konu alıyor. 

Anne-babası da oynuyor

Yönetmenin hem annesi hem de babası, ilk uzun metraj kurmaca filmi Sonne’de oyuncu olarak yer alıyor. Yönetmen, Berlinale ekibiyle yaptığı röportajda, “İki yıl boyunca filmdeki anne ve baba rolleri için oyuncu aradıklarını ancak kendi anne ve babasının bu role en iyi uyan kişiler olduğunu” belirtiyor. Bu gibi detaylar filmin otobiyografik yanını güçlendiriyor.

Ana karakter Yesmin

Filmin ana karakteri ise hem genç Kürt kadın kimliğiyle hem de başörtülü olmasıyla bugünün Avusturyası’nda çoklu baskılara maruz kalan ve buna rağmen kendisi olmakta ısrar eden Yesmin. Bu karakteri oyuncu Melina Benli canlandırırken, Bella ve Nati karakterlerinde Law Wallner ve Maya Wopienka isimli oyuncuları görüyoruz. Oyuncu seçimleri ve oyuncuların karakterleri canlandırmadaki başarısı filmin en dikkat çeken yanlarından birisini oluşturuyor.

Yesmin, kendisi gibi Ortadoğulu Müslüman veya Kürt arka plandan gelmeyen iki Avusturyalı yakın arkadaşıyla evde vakit geçirirken, annesinin çarşaflarını giyerek bir müzik videosu çekiyor. Yesmin’in film boyunca yaşadıklarına ironik biçimde uyum sağlayacak şekilde, bir döneme damgasını vuran “Losing My Religion” isimli şarkıya çektikleri bu klip internette ünlü olunca ise Yesmin’in bedeniyle ve kıyafetleriyle bu kadar çok ortada olması ve tartışılması aynı zamanda oldukça görünmez kılınması ve sessizleştirilme süreci başlıyor. 

Sessizleştirilmeye karşı sözünü söylüyor

Yesmin hem yakın arkadaşım dediği beyaz genç kadınlardan hem erkek kardeşinden hem okul arkadaşlarından hem basından hem Kürt genç erkeklerden sürekli nasıl davranması gerektiği konusunda dersler dinlemek zorunda bırakılıyor. Aslında bütün bunlara rağmen oldukça güçlü bir karakter olan Yesmin, sessizleştirilmeye karşı sözünü her fırsatta söylemeye çalışıyor. Aslında Müslüman ve/veya göçmen ailelerden gelen genç kızların da özne oldukları ve diledikleri gibi davrandıkları gerçeğine gözünü kapatmak isteyen bir dünyanın küçük bir örneğini izliyoruz filmde.

Kurdwin Ayub

İki karakterin çatışması

Filmde gençler arasında hayli popüler olan çeşitli sosyal medya araçları gençlerin gözünden ustaca kullanılmış ve filmin akışına yedirilerek dinamik bir anlatı elde edilmiş. Daha açılış sahnesinden itibaren bu teknik filmi belgesele yaklaştırıyor. Özellikle anne ve baba rolündeki karakterler de bu gerçeklik hissini artıran öğeler olmuş. Anne ve baba karakterleri savaş ve göç travmasının nasıl farklı kişilerde farklı yansımalarla yaşandığının da çok iyi örneklerini oluşturuyor. Baba karakteri sonsuz bir iyimserlikle kuşanıp, olur olmayacak her şeye tamam diyerek, kızını sonuna kadar destekleyip tehlikeler karşısında sabrını koruyan birine dönüşürken; anne karakteri ise yaşadıklarıyla aşırı korumacı, tedirgin ve evhamlı bir şekilde baş etmeye çalışıyor. Bu iki karakterin arasındaki çatışma da zaten Avusturya toplumuyla çatışma içerisinde olan çocukları etki altında bırakıyor. Anne ve baba arasında, arkadaşları arasında sürekli gidip gelen Yesmin ve kardeşi Kerim, günümüz diaspora gençliğine dair içeriden ve gerçekçi portreler sunuyor.

Kadınlar arasındaki uçurum

Film göç deneyimi olan kadınlarla beyaz Avrupalı kadınlar arasındaki uçurumlara dair çok güzel bir gözlem alanı açıyor. Bella ve Nati tanıştıkları iki Kürt gencin arkasından giderken, Yesmin’in payına düşen “Sen Müslümansın, şöyle davranmalısın” gibi cümleler kuruyor, hatta bir ara performans amaçlı başörtüsü takan ama bunun ne anlama geldiğinden hiç haberi olmayan arkadaşlarına tepki olarak saçlarını açan Yesmin, bu davranışıyla bile eleştirilerin kaynağı oluyor. 

Öte yandan filmdeki yakın kamera hareketleri, bu genç kadınların bedenleriyle kurdukları ilişkinin seyirciye doğrudan aktarılmasını sağlıyor. Bambaşka bağlamlarda büyüyen kadınların bedenle, makyaj yapıp yapmamakla, ne giyecekleriyle, kollarını bacaklarını nereye koyacaklarıyla ilişkilerinin ne kadar farklı olabileceğini ve buna dair bir farkındalık olmadan gerçek bir arkadaşlığın da aslında mümkün olamayacağını görüyoruz filmde.

Başarılı bir film 

Film 17 Şubat Perşembe ve 20 Şubat Pazar günleri tekrar Berlin’de seyirci karşısına çıkacak. Ancak filmin başarısının Berlinale’yi aşması ve Avrupa çapında hem festivallerde hem de salonlarda gösterilmesi de uzun sürmeyecek gibi görünüyor. Kurdwin Ayub bu filmi kendisiyle aynı arka plandan gelen genç kadınlara yaptığını söylese de, hem beyaz Avrupalı hem de diaspora topluluklarının her biri bu filmden kendisine dair gözlemler çıkarabilir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.