Sulhun yolu savaştan geçiyormuş!

Forum Haberleri —

.

.

  • Savaş ortamı, kurtların avlanmasına uygun puslu hava yaratır. Bu puslu havada Türkçü, ülkücü, milliyetçi, mafyacı, çeteci, çapulcu, devletçi geçinen ne kadar ipsiz sapsız varsa AKP ve MHP gibi suç organizasyonuna doluşmuş.

HÜSEYİN BİNGÖL
Bu yıl ki Dünya Barış Günü’nde yine çok şey söylendi. Dilekler, temenniler, umutlar sıralandı, beklentiler dille geldi. Dünya, 2. Dünya savaşından çıkalı daha şunun şurasında bir insanın ortalama ömrünü geçmemiş. 8 Ağustos 1945’te Almanya koşulsuz teslim oldu.

Japonya teslim olmakta diretince 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya, 8 Ağustos 1945’te Nagazaki’ ye atılan atom bombasıyla 15 Ağustos 1945’te teslim olduğunu beyan etti.

Savaşın hemen akabinde 24 Ekim 1945’te Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Amacı dünya barışını korumak, ekonomik, toplumsal ve kültürel iş birliği yapmak, adalet, güvenlik ve sosyal eşitliği küresel çapta sağlamaktır. Her yılın 21 Eylül’ün de BM merkezinde barış çanı çalınıyor. Japonlar tarafında yapılan bu çan tüm kıtalardaki çocukların bağışladıkları bozuk paralardan üretilmiştir. Üzerinde de ‘Yaşasın tam dünya barışı’ yazısı kazınmıştır.

Köprünün altından çok su geçti. BM, bu misyonundan uzaklaştı. Çocukların bozuk paralarından yapılan çan, çocukların katledildiği savaşların işaretini vermek için çalıyor artık. Örnek mi? İşte: BM genel kurulunda diktatör Erdoğan, elinde Rojava’yı işgal etme haritasıyla çıktığında, genel kurul ölüm sessizliğine büründü ve işgal saldırılarını onadı. Rojava’da çok sayıda çocuk katledildi, halk kendi topraklarında mülteci duruma düştü. Aynı BM, ferman yaşamış Şengal Êzîdî halkı için imzalanan ihanet anlaşmasına da taraf oldu, Türk devletinin ve KDP’nin Şengal saldırılarını destekledi. İçinde çocuk ve kadınlarında olduğu birçok sivil katledildi. Kürtlere dönük işgal saldırıları ve katliamlar aralıksız devam etmesine rağmen bu küresel ‘barış’ kuruluşundan henüz tık yok.

Dünya Barışını korumakla mükellef Birleşmiş Miletler, Kürtler söz konusu olunca tarihi misyonuna denk bir rol oynamış değildir. Kürtlerin meşru müdafaa hakları görmezden geliniyor, ‘terörist’ ilan ediliyor katliam girişimlerine yol açarak savaşa ön ayak oluyor. Oysa ki Kürtler, dünyaya korku salarak halkların başına bela olmuş DAİŞ gibi terörist bir örgütü yenilgiye uğratarak bir nevi dünyanın namusunu kurtarmıştır. Rojava direniş güçleri, bölgeye barış ve huzuru getirerek barışçıl bir rol oynamıştır. BM bunu desteklemesi gerekirken, barış ve huzur iklimini bozmak isteyen Türk devletinin işgal operasyonlarına arka çıkmaktadır. Bu işte bir terslik yok mu acaba? Meğer barışın yolu savaştan geçiyormuş.

Dünya 3. küresel savaşının ısınma turları içindeyken, Küresel barış biraz daha uzaklaşmış oldu. Ortadoğu’da kan gövdeyi götürürken BM etkin bir rol oynamadı ya da işine gelmediği için oynamak istemedi. Bu nedenle Türk devletinin yürüttüğü savaşlar çok daha kirli savaşlara dönüştü. Kürtlere karşı Kimyasal silahlar da dahil en gelişkin kitle imha silahlarını kullanıyor, maalesef BM uyuyor.

Türkiye, Suriye savaşının bir parçası olmak için adeta yatırım yaptı ve şimdi de girdiği savaştan nasıl kurtulacağının yollarını arar hale geldi. ‘Yetişemediği üzüm salkımına ekşi diyerek vaz geçen’ tilkinin hikayesine benziyor. AKP iktidarı, parti çıkarlarına yaradığı oranda barış sözcüğünü kullanıyor. Oysa ki, AKP şefinin diline pelesenk olan ‘yurtta harp, dünyada harp’ sloganıdır. ‘Bir gece ansızın gelebiliriz, her yere gelebiliriz’ demeye başladığından beri ağzından Kürt kanı akıyor. 

Osmanlı imparatorluğu, Umum-i Harp dediği birinci dünya savaşına girmekle sonunu getirdi. Abdülhamit Han’a öykünerek kendisini halife gibi gören, hatta çevresindekileri, bazen halife diye aksettikleri AKP şefi Recep Tayyip Erdoğan, Kürtlere karşı başlattığı savaşın ağır yenilgisini mutlaka yaşayacaktır. Kürtlerle girdiği savaşı kaybedecek Osmanlının son torunu unvanını alacaktır. Türk devletinin savaşı; yenilgiden, krizden, kaostan, fukaralıktan, yolsuzluktan, hırsızlıktan, rüşvetten başka bir şey getirmeyecektir. Bu savaşın faturası halklara çıkarılmaktadır. Türkiye’nin büyük yapısal sorunları vardır. Yaşanmakta olan tam bir sistemsel yıkımdır, toplumsal çürümedir. Türk özel savaşı, ‘Kürt’e düşmanlık yap ne yaparsan yap’ mantığının Türkiye’yi getirdiği durum baş aşağı gidiştir. Sürekli savaş halinde tutulan topluma kin ve nefret pompalayarak iktidarda kalmanın hesapları yapılıyor ve savaşı çıkar yol olarak belliyor.

Türkiye’de savaş, Dünya’da savaş politikası, Türkiye’nin kaynaklarını tüketmekle kalmamış, adaletsizlik, hukuksuzluk gayri meşru yapılanmalar almış başını yürümüş. Türkiye, bugün Sedat Peker’i konuşuyorsa, Peker gündemi belirleyip eski suçları ifşa ediyorsa, bunun beslendiği zemin Kürtlere dayatılan sürekli savaş halidir. Savaş ortamı, kurtların avlanmasına uygun puslu hava yaratır. Bu puslu havada Türkçü, ülkücü, milliyetçi, mafyacı, çeteci, çapulcu, devletçi geçinen ne kadar ipsiz sapsız varsa AKP ve MHP gibi suç organizasyonuna doluşmuşlar. Karşımıza siyasetçi, emniyetçi, diyanetçi, tarikatçı, eli kalem tutan tetikçi, köy muhtarı, mahalle bekçisi olarak çıkmaktadırlar. Bunlarla barış olmaz, ancak savaş olur.

AKP ilçe teşkilatından, cumhurbaşkanı danışmanına kadar, kirliliğe bulaşmış bu insan müsveddeleri devletin bütün gözeneklerine yerleşmişler. Savaştan nemalanan bu güruhun düşündüğü tek şey savaştır. Sulh’a gitmek için bu kirli savaşta alt edilmeleri gerekiyor. AKP-MHP faşizmine muhalefet edilecekse, barış istenecekse, savaş ağalarını alt etmenin yolu aranmalıdır. İster sandıkta ister başka sahada… Gerisi lafügüzaftır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.