Suriye’nin yüzyıllık serüveni ve Kürtler-2-

Forum Haberleri —

.

.

  • Tarihten ve pratik deneyim ve tecrübelerden ders çıkarılması, Suriye’nin sorunlarını çözecek, kalıcı barışı tesis edecek, halkların ortak geleceğini aydınlatacak demokratik yönetim anlayışı herkese kazandıracaktır.

RAUF KARAKOÇAN

 

Beşar Esad dönemi (2000-…)

Suriye, Ortadoğu’nun politik dengeleri açısında kilit bir öneme sahip olduğu için her zaman dikkatleri üzerine çekmiştir. Beşar Esad’ın liderliğinde bazı değişimler gündeme gelmiş olsa da Suriye’nin geleceğinde köklü değişimler öngörülmemektedir. Bölgedeki siyasi konjonktür değişmiştir. 2003, ABD’nin Irak’a müdahalesi, 2005 Lübnan Eski Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi olayları Suriye için sancılı süreçlerin başlangıcı olmuştur. Suriye için stratejik önemde olan Lübnan’dan askerlerini çekmek zorunda kalmıştır. 11 Eylül 2011 olayları ile birlikte ABD’nin, İran ve Suriye’yi Kuzey Kore ile birlikte şer eksenine dahil etmesi ile birlikte gelişmeler bugün gelinen aşamaya evrilmiştir.

Beşar Esad 2011‘den sonra İran ile ilişkilerini bir üst aşamaya çıkardı. Hizbullah, Hamas ve İslami Cihat örgütlerine destek vererek ABD karşıtı bir siyaset izledi. 2006’da İran’ın fanatik lideri Ahmedi Necad Suriye’yi ziyaret ederek İslami örgütlerle, Filistin direniş örgütünün liderleriyle ortak görüntü vermesi Batı ve İsrail karşıtı cepheyi daha da güçlendirdi.

Şam Yönetimi benzer bir yakınlaşmayı kısa bir süreliğine de olsa TC ile yaşadı. ABD’nin Irak’ı işgal etmesine TC’nin 1 Mart Meclis teskeresiyle karşı çıkması TC-İran kadar Şam-TC ilişkilerinin gelişmesine zemin sundu. Fakat zaman ilerledikçe kardeşlik, dostluk ilişkileri yerini düşmanlığa bıraktı. Suriye iç savaşı ile birlikte Esad’ın en büyük düşmanı Erdoğan oldu. Erdoğan, Osmanlı yayılma alanı olarak gördüğü Suriye’yi Türkiye topraklarına katmayı amaç edindi. Türkiye gerçekleştirdiği işgal saldırıları ve beslediği çete ordusuyla Suriye iç savaşının en büyük tarafı haline geldi.

Tunuslu genç seyyar satıcı Tarık el-Tayyip Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010’da kendisini yakarak Arap ülkelerinde büyük bir değişim dalgasının fitilini ateşledi. 23 yıl Tunus’u yöneten Zeynel Abidin ülkenden kaçtı. Orada başlayan halk ayaklanmaları, domino etkisi yaratarak birçok Arap ülkesini etkiledi. Libya, Mısır’da yönetim değişikliğine yol açtı. Suriye’de halkın değişim talepleri beklenen karşılığı bulmayınca Batı ve TC tarafından silahlandırılan çeteler Şam Yönetimi’ni devirmek için saldırıya geçti. Birçok büyük yerleşim yerini ele geçirdi.

DAİŞ çetelerinin 2014 yılında Suriye coğrafyasına yönelmesiyle birlikte ülke adeta kan deryasına dönüştü, Şam idaresi çökmenin eşiğine geldi. Şam Yönetimi, Arap Birliği’nden dışlandı ve siyasi tecrit sürecine alındı. İran ve ardından Rusya’nın destekleriyle Beşar Esad yönetimi ayakta durmayı başardı. Fakat ülke yıkıma uğramaktan kurtulamadı.

Rojava ve giderek Kuzey ve Doğu Suriye coğrafyası dışında kalan coğrafya, cihatçı İslami çete guruplarının yuvalandığı bir savaş alanına döndü. Dünyanın birçok yerinden Suriye iç savaşına gelen en azılı cihatçı çeteler Türkiye’nin himayesinde, desteğinde Suriye iç savaşını daha da körükledi.

Suriye’de DAİŞ’e karşı mücadele için kurulan koalisyonun en büyük gücü olan ABD, bölgede kalıcı hale geldi. Rusya, İran, Türkiye ve ABD Suriye coğrafyasının mukimi oldular. Sorunun çözümü için BM’nin de dahil olduğu birçok toplantı yapıldı. Cenevre görüşmeleri adı altında bir araya gelen taraflar Kürtleri dışladı. Çeteleri ve iş savaşın sorumlularını muhatap aldı. Benzer oturumlar Astana görüşmeleri adıyla üçlü dörtlü masalar şeklinde oldu. Rusya, İran, Türkiye ve en son da Şam’ın yer aldığı görüşmelerde yine Kürtler yoktu. İç savaşın tüm sorumluları bir masa etrafında toplandı ve en son gelinen noktada en Kürt inkarcılığında mutabık kalındı.

Uluslararası çelişki ve çatışmalar da Suriye krizini etkilemektedir. Ukrayna savaşında Rusya ile karşı karşıya gelen ABD-AB ve NATO ortaklarının çekişme alanlarından biri de Suriye olmuştur. Özelikle de Suriye, Rojava konusunda taviz koparmak için Ukrayna krizinden oldukça yararlanmakta ve Rojava’yı işgal etme saldırıları için uygun zemin kollamaktadır. Rusya ve ABD, Türk devletinin Rojava’ya saldırılarına zımni veya açıktan destek olmuştur.

Suriye iç savaşında Kürtler

Hafız Esad döneminde Kürt Özgürlük Hareketi’yle kurulan diyaloglar doksanların sonunda bozulmaya başladı. Dünya ve bölgedeki gelişmeler Suriye ulus devlet yapısını da zorlar hale getirdi. Sovyetlerin dağılmasıyla başlayan süreç Suriye’yi de etkilemiştir. 2000’lerden sonra ise durum çok daha farklı bir aşamaya gelmiştir. 11 Eylül olayları, Irak savaşı, Suriye’yi dış politikasında değişime zorlamıştır. Reber Apo’nun Suriye’den çıkmak zorunda kalması, Suriye’yi yeni arayışlara yönlendirdi. Sürdürdüğü denge siyaseti tıkanma noktasına geldi. İç savaşla birlikte Suriye’nin yaşadığı tıkanıklık aşılamayınca ve gerekli değişim yapılamayınca kaotik süreç kaçınılmaz oldu. Devam eden kaos aralığında henüz bir çıkış yolu bulunmuş değildir. Kürtlerin rolü ve yapıcı yaklaşımı çözüm seçeneğini ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar Şam yönetimi tarafından henüz karşılık bulmasa da bu zemine dönme dışında başka seçeneği de kalmamıştır.

Kürtler Suriye iç savaşında en makul politikayı uygulayan taraf olmuştur. Şam yönetimine karşı cepheden savaşa girmeyerek meşru müdafaa hattında kalmıştır. Türk devleti başlangıçta Kürtleri yanına çekerek Şam yönetimine karşı savaşmayı dayatmasına rağmen Kürtler bu oyuna gelmemiştir. Zaten Türk devletinin Rojava’ya düşmanlığı da buradan kaynaklanmaktadır. DAİŞ çetelerini Kürtlere yönlendiren Türk devleti böylece sonuç almaya çalıştı. Kürtlerin Kobane direnişi ve ardından peşi sıra geriletilen DAİŞ çetelerinin kalesi Rakka da düşünce Kürtler uluslararası koalisyon güçlerinin bir parçası haline geldi. Fırat’ın doğusu tümüyle DAİŞ çetelerinden temizlenerek Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ilan edilerek özerk bir alan oluşturulmuş oldu.

Kürtleri silahlandıran etkenlerin başında saldırı tehdidi altında bulunmalarıdır. Kapıda beliren iç savaşın doğurduğu tehdit öz savunmayı zorunlu kılmıştır. Bir yandan da DAİŞ çetelerinin hedefi haline getirilen Kürtlerin Türkiye tarafından Suriye yönetimine karşı kullanma senaryosu, meydana gelen otorite boşluğu gibi etmenlerle birleşince silahlanma kaçınılmaz hale gelmiş oldu. 

Suriye ulus devlet yapısı içinde diğer azınlıklar içinde en fazla mağdur edilenler Kürtlerdir. Vatandaşlık statüsünden mahrum bırakılmalarına rağmen iç savaşın doğurduğu de fakto durumda bile Şam yönetimini direkt hedef alan eylemlerden kaçınmıştır. Temsil ettikleri siyasi çizgi ayrışma değil, birlikte yaşam perspektifi içeren üçüncü yoldur. Elde edilen kazanımları Şam yönetimiyle sürekli müzakere etmeyi amaçlayan bir yaklaşım içinde olmuştur. Suriye gibi çok çeşitli farklılıkların olduğu bir coğrafyada ayrışmanın, çözüm olmadığını en iyi bilenler Kürtlerdir. Çok dilli, çok kültürlü, farklı inançların bir arada yaşaması bir zenginlik olarak kabul edilmesi ve buna uygun siyasi çözümler bulunması, ihtiyaç duyulan demokratik idari yapının inşası Suriye’nin geleceği açısından en akıllı çözümdür. Fırsatçı yaklaşmaktan ziyade kalıcı çözümler üreterek şiddet sarmalından çıkmaktır.

Dış güçlerin müdahaleleri, Suriye halklarının geleceği açısından çözüm sunmaktan uzaktır. İran ve Rusya, Şam yönetimine nefes aldırsa da uzun vadede kendi devlet çıkarlarını öncelemektedir. Türkiye’nin yaklaşımı ise Suriye’yi işgal ve ilhak etmektir. Hal böyleyken Şam yönetimi Türkiye ile bir masa etrafında yan yana gelmesine rağmen Kürtlerle benzer bir arayış içine girmemesi ciddi bir eleştiri konusudur.

En son Suriye Demokratik Meclisi’nin yayınladığı Çözüm Metni olması gereken yaklaşımı da göstermektedir.

Formüle edilen çözüm metni Suriye için aslında tek çıkış yoludur. Darbelerle çok kan kaybetmiş bir Suriye, iç savaşla tümüyle yıkılmış bir ülkede Şam yönetimi çözümü dışarda arayacağına kendi ülke vatandaşlarıyla çözüm arayışına girmesi daha gerçekçi olanıdır.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, çelişki ve çatışma ortamında alternatif bir idari model olarak ortaya çıkmıştır. Sadece Suriye içinde değil, Ortadoğu’nun geleceği açısından da tartışılması gereken önemli bir model oluşturmaktadır.

Hafız Esad zamanında Kürt Özgürlük Hareketi’yle kurulan yapıcı diyaloglar örnek alınarak yeniden güncellemek ihtiyaç duyulan bir ilişkidir.

Gücünü halktan alan çözüm perspektiflerini oluşturmak bu dönemin kazandıran formülüdür. Kan dökerek çözüme ulaşmak aslında çözümsüzlükte derinleşmek olduğu bilinmektedir. Türkiye’nin Kürt politikası buna en iyi örnektir. Tarihten ve pratik deneyim ve tecrübelerden ders çıkarılması, Suriye’nin sorunlarını çözecek, kalıcı barışı tesis edecek, halkların ortak geleceğini aydınlatacak demokratik yönetim anlayışı herkese kazandıracaktır.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.