Tasarlanmış korkular
Forum Haberleri —
- Etik değerlerin uygulanması ahlaktır. Ahlâk ise hakikattir. İlkesizlik, etik değerlerden yoksunluktur. Etik olmayan, ahlaksız davranışsal özellikleri pratikte yürürlüğe alan biri, aydın değildir. Etiği baz alan böyle bir aydın, hiçbir şartta ilkesiz olamaz. İlkesiz olan aydın yoktur. Çünkü İlkesizlik ahlaktan yoksunluktur.
Mehmet Serhat POLATSOY
Sizlere, bilimsel disiplinler içinden psikoloji dalında henüz yer bulmayan "tasarlanmış korku"nun tanımını yapacağım ancak öncesinde "korku" evrensel olarak nedir, nasıl, nereden kaynaklanır kısaca onu anlatmak istiyorum.
Korku; belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir tepkidir. Yani bir histir. İlk beyinden geliyor. Buna rağmen kimi kaynaklar şöyle bir tanım da getirirler; herkes bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabilir.
Buradaki bilinçlilik ve bilinçsizlik konusunu açmadan korku hissinin temeline ulaşmak, anlamına kavuşturmak mümkün değildir. Bilinç, genetiğe kodlanan iken bilinçsizlik, bilinç-dışı alanda yaşanandır. Bu duygu kaynağını, ilk-el beyinden alır. İlkel beyin, birçok hissin üretim merkezi gibidir. Saf ve temizdir.
Beyin üç aşamalı ve şu anda üçüncü aşamadadır. İlkel, duygusal(orta), analitik (yeni). Korku ilkel beyinden gelir. İlkel beyin, analiz yapmaz.
Yeni beyin, mantık yürütür.
Orta beyin, insanın duygusal dünyasını yönetir. İlkel beyin ise, tehlikelerden korunmak, savunmak, üremek, yemek yemek gibi ihtiyaçları yönetir.
Bir yerde ilkel beyin için bilinçaltını yönetiyor da denilmektedir. Korkuyu ilkel beyin nedeniyle yaşarız. İlkel beyin korkuyu gördüğü an, anında karar verir ve insan yolunu böyle çizer. Bir örnek verecek olursak eğer, "bir kişi zulüm karşısında sessiz kalıyorsa bizler onun için "korktu" deriz. Bunu da bir kaç cümle ile çoğu zaman şöyle açıklarız: İnsanlar korkuyor. Haklı tabii, bir ailesi var. Ekonomik problemler var. Cezaevi var, ölüm korkusu var gibi...
Dikkat ederseniz burada korkudan çok, kaygı var. Korku ile kaygı arasında beyin seviyeleri bulunuyor. Burada ilkel beyin işlevi yok, orta ve yeni beynin ortaklaşması sonucu bir çözüm arama, analiz etme ve bulma sonrası uygulama vardır. Korku da kaygı gibi bir his, bir duygudur ancak çıkış noktaları farklı, sorunlara müdahale tarzları ve bunların süreleri farklıdır. Korku anlık, kaygı da düşünerek tepki verir. Yani korkuya sığınmak günümüzde, kullandığımız gibi masum değildir. Ben kurnazlığa başvurup yapay olarak yarattığımız bu korku tipine "tasarlanmış korku" diyorum. (Bir bilimsel disiplin olarak gelecekte karşımıza çıkacak olan Jineoloji dalı eminim ki "tasarlanmış korku" kavramını bilime kazandıracaktır). Zulüm veya haksızlık, yalan ve yanlış, usulsüzlük ve hırsızlık karşısında sessiz kalarak ekonomimizi, geleceğimizi, özgürlük alanımızı, konfor ve rahatımızı kaybedeceğimizi düşündüğümüzden dolayı "korktuk" veya "korktu, ses çıkaramadı" deriz.
Gelelim bir aydının nasıl davranması gerektiğine. Burada tek madde vardır. O da ilkedir. İlke, etik değerlerdir. Hakikate başvurularak doğan Etik değerlerin uygulanması ahlaktır. Ahlâk ise hakikattir. İlkesizlik, etik değerlerden yoksunluktur. Etik olmayan, ahlaksız davranışsal özellikleri pratikte yürürlüğe alan biri, aydın değildir. Etiği baz alan böyle bir aydın, hiçbir şartta ilkesiz olamaz. İlkesiz olan aydın yoktur. Çünkü İlkesizlik ahlaktan yoksunluktur.
Son birkaç gündür bizlerin de dahil olduğu bir tartışma var. Bir çoğumuzun yazıyı anladığını düşünüyorum. Yazıda kastedilen Türk kimliğine hakaret veya Türk halkından olan bir aydın, aydınlara hakaret değil diye düşünüyorum. Kaldı ki özgür basın geleneğinin bir ideolojisi var ve bu biliniyor. Yazıda verilen Aydın tiplemesinin, Kürt halkının özgürlük mücadelesinde yaşanan baskı ve zulüm politikalarına sessiz kalanlarını kapsadığı ortadadır. Yoksa öyle kimi Kemalist refleksler ile gelen tepkilerde olduğu gibi ne Yeni Yaşam Gazetesi, ne de gıdasını aldığı ideolojik merkezin Türk halkı veya halklar, inançlara dönük böylesi bir saldırı tarzı veya üslubu yoktur.
Ömründe Kürt’ün adını ağzına almayan, Kurdistan yerine Şark diyen, Kürt kelimesi duyduğunda kem küm eden veya Kürt halkının özgürlük mücadelesine ışık olmayan, meşale tutmayan, yanmayan kişiye aydın denilmez.
Bu tür kişilikler tasarladıkları yapay korkuların esiri olmaktan öte Kürt’e dönük düşman pratiğine sahiptirler çünkü hiçbir dönem iktidarların Kürt karşıtı politikalarını açıkça dillendirmemiş, itiraz etmemişlerdir. Bunların bir Kürt sorunu vardır. Kürtleri sorun olarak görenler, aydın değildir. Kürt halkı ile dayanışma içerisinde olmayanlar, aydın değildir.
Aslında Türklük ile ilgisi de olmayan, aydın olamamış ancak kendilerine aydın diyen Kemalistler, yasakladığı insan ve düşüncelerinin, düşmanlığını yapıyorlar. Kemalistler Kürt insanına düşmandır; dolayısıyla peşinen Kürt’ün, entelektüel olanına da düşmandır.
Hiçbir kişi veya güç Türkiyeli aydınlar ile aramıza ayrılık koyamaz. Bizler çok uzun yıllardır Türkiyeli aydınları, dostlarımızı son nefeslerine kadar Kürt yoldaşlarının yanı başında gördük, görmeye de devam edeceğiz.