Taşlara konuşmak
Forum Haberleri —
- 1990’lı yıllarda yoğunlaşan çatışmalarda, Süryaniler tarafsız kalmalarına rağmen ağır bedeller ödediler. Hukuksuzluğun kol gezdiği bölgede yaşanan faili meçhul cinayetlerde 60 Süryani aydın ve ileri geleni öldürülmüştür.
“Doğu rüzgarı bizi savurdu. Herkes canının çektiği yere gittiğinden, yeryüzünde dört bir yana savrulduk.” Süryani bilge Mor Afrem.
Süryaniler Mezopotamyalı, Sami kökenli bir etnik gruptur. Tarihlerini dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olarak görülen Asur İmparatorlu’ğuna ve Kuzey’de Levantan’daki Aramilere dayandırırlar. Halk çoğunlukla Hıristiyan olup Doğu ve Batı Süryani ritine bağlıdır.
Süryaniler de Ortadoğu coğrafyasının emperyalist güçlerce paylaşım savaşlarında en çok zarar gören halkların başında geliyor. 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı imparatorluğu ordusunu Kuzey Kurdistan ve İran’ın tarihi Azerbaycan bölgesinde bazı Kürt aşiretlerinin (Hamidiye alayları içinde yer alanlar) yardımıyla Süryani Hristiyan azınlıklara karşı işlediği katliam ve sürgün etme tarihe SAYFO (ki kılıç anlamına geliyor) katliamı olarak geçmiştir.
Ermeni katliamı ve Rum kırımı ile eş zamanlı olarak Osmanlı imparatorluğu ve iktidardaki İttihatçılarca (İ.T.C) 1. Dünya Savaşı’nda gerçekleştirilen SAYFO katliamı her ne kadar Osmanlının Merkezileşme politikaları sonucu gibi ele alınsa da geniş bir yelpazede değerlendirildiğinde Avrupalı emperyal güçlerin de rolü belirgindir. İngiltere’nin Süryanilere bağımsızlık vaadi ve kışkırtmaları, Almanya’nın ise Osmanlı ordusundaki komuta düzeyleri gözardı edilmemelidir.
Saldırı türü; katliam ve tehcir
Sebep; Türkleştirme ve Hristiyan karşıtlığı gibi gözükse de esasta savaş içinde tehlike gördüğü Süryanileri de Ermeniler gibi bertaraf etmektir.
Süryani sivillerin toplu katliamı 1915 yılının Ocak ve Mayıs ayları arasında İran cephesi sırasında başlar. 1915’in ortasında Osmanlı güçleri ve onun paramiliter gücü olan Hamidiye Alayları Hakkari bölgesinin Süryani toplumuna saldırdı; Ekim ayı geldiğinde Süryaniler bölgeden atılmıştı.
Vali Mehmet Reşit, D.Bakır’daki Süryaniler de dahil bütün Hristiyanları kapsayan bir katliam başlatır. Bugün Suriye, Irak ve Türkiye içinde kalan bölgelerde yaşayan Süryaniler bu katliama dahil edildi.
SAYFO adıyla bilinen Süryanilere yönelik katliam daha az sistematik sayılsa da Ermeni katliamıyla aynı zamanda yaşandı ve ikisinin arasında yakın bir bağlantı vardır. Belki yerli, işbirlikçi Kürtlerin rolü SAYFO’da daha büyüktü ama Süryanilere sahiplik edip onları kurtaran Kürtler de az değil.
15 Haziran 1915’te Mardin iline bağlı Turabidin olarak adlandırılan bölgede soykırım saldırıları başladı. Midyat’ta ilk saldırıların başlaması ile birlikte şehir merkezinde bir hafta direniş yaşanır. Sonrasında Süryaniler Aynvert (şimdiki adı Gülyüzü) köyüne sığınır. Aslında saldırılar Protestan inancına sahip erkeklerin tutuklanmasıyla devam eder. Daha sonra bir çok köyde katliamlar olur. Osmanlıyla birlikte bazı Kürt aşiretleri saldırıda rol oynasalar da esas katliam emrini veren İ.T.C iktidarıdır. Fakat bazı Kürt aşiretleri ve ileri gelenleri de katliam ve saldırıları önlemek için mücadele ederler.
Farklı etnik gruplardan arındırılmış yeni Türk-İslam projesi, (ki günümüzde AKP-MHP iktidarı bunu yeniden pratikleştiriyor) Süryaniler ve diğer tüm etnik ve dini gruplar için gelecek günlerin kötü habercisi olarak kabul edildi.
Toplumun önde gelenleri sudan sebeplerle tutuklanır ve tenha yerlerde infaz edilir.
Cevdet Bey himayesindeki kuvvetler ve “Kasap Taburları” olarak bilinen güçler Haziran 1915 tarihinden itibaren Bitlis, Van, Siirt ve Mardin çevresindeki Keldanileri ve Süryanileri yok eder. Dönemin önde gelen ve önemli entelektüel simalarından Başpiskopos Aday Şer, Kürt Osman Ağa yardımıyla saklanmasına rağmen, bir süre sonra yakalanır ve askerler tarafından öldürülür.
5 Haziran 1915’te Midyat kaymakamının Hasankeyf yöneticisi Ahmet Münir’e verdiği talimat üzerine Turabidin bölgesinde katliamlar başlar. Süryanilere saldırılar bütün köylerde soykırıma ulaşır. Nusaybin, Kerboran, Midyat, İdil ve Cizre katliamları takip eder. Dara, Mahsertê, Qalatmara ve diğer nice köyler aynı kaderi paylaşır.
Kadın ve genç kızlar köle pazarlarında satıldı ve zorla müslümanlaştırıldı. Onlarca manastır, kilise ve tarihi yerler, kütüphaneler yakıldı ve yok edildi.
Bütün bunlara rağmen, bu dönemde Süryanilere yardım eden ve destekleyen değerli şahsiyetler de bulunmaktadır. İwardo direnişi sırasında arabulucu rol oynayan Ayınkaf şeyhi Fetullah ve 90 civarında Süryani çocuğu kurtaran Savurlu Vehbi Efendi ve Sincar Ezîdî şeyhi Hemayê Şarro, bunların başında gelmektedir.
1. Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu sınırlarının görüşüldüğü Paris ve Lozan konferanslarına farklı delegasyonlar gönderen Süryaniler, ilk başlarda otonom bir bölge talebinde bulunurken, daha sonra kültürel haklarından bile yoksun kaldılar. Paris konferansına katılan ve daha sonra Süryani Ortodoks kilisesi patriği olan Afram Barsom konferans esnasında yaptığı konuşmada, “karşımda duran taşlara konuştuğunu” söyleyerek sitemini dile getirir. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti de ulus-devlet politikası çerçevesinde Süryanileri ve onlarla birlikte Kürtleri ötekileştirip tekçi politikalara tabi tutar.
1930’lu yıllarda İsmet İnönü bölgeye giderek bir rapor hazırlar. Süryanilerin hala bölgede olduğu, müslüman olmadıkları için asimile edilmeleri mümkün değil, ne yapıp edip göç ettirilmelidir, diyor. Bu şekliyle Süryaniler yurtlarından tekrar kopartılıp göçe ve ölüme maruz kalır.
Sayfo katliamı düzeyinde bu sefer 1933’te Irak’ta Simele katliamı olur. Simele katliamı 11 Ağustos 1933’te Irak Krallığı silahlı kuvvetleri desteğindeki Kürt ve Arap aşiretlerinin Süryanilere karşı yaptığı sistematik katliamdır. Simele katliamı sadece Simele kasabasındaki katliam değil, Nohadara ve Musul illerindeki 63 Süryani köyünde yapılan katliamlardır. 1000 ile 3000 Süryaninin katledildiği bu katliam soykırım olarak nitelenir.
Aslında bu katliama sebep olan da İngiliz politikalarının bir sonucudur. İngiltere, Süryanilere vadettiğini yerine getirmeyip, Süryaniler tepkilerini yansıtınca kendisine bağlı Irak kukla yönetimi eliyle bu katliama girişir.
2. Dünya Savaşı sırasında ise Varlık Vergisi uygulaması başlanır. Varlık vergisi Süryanilere büyük darbe olur. Bu uygulama bütün azınlıklar açısından büyük sıkıntılar yaratmıştır. Amaç Hristiyan grupları tümden iflas ettirip göçe zorlamaktı, nitekim öyle de oldu; göçe zorlayıp mallarına el koymak.
Sayfo’dan günümüze sistematik baskılar devam etti. İnkar ve imhaya dayalı izlenen politikalar sürüyor. Hiç bir zaman bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olmadılar.
Son 40 yıl da Türkiye’de yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik tıkanma, toplumun başat öğelerini etkilemekle beraber azınlık hakları çok daha olumsuz etkiledi.
Bölgenin topyekûn yapısını değiştirmekle beraber, bu dönem zarfında işlenen katliamlar sorunun ayrı ve sancılı yanını oluşturmaktadır. Bölgenin yerli halkı olan Süryaniler de bu dönemde olumsuz etkilendi ve hedef haline getirildi.
Çatışmaların yoğun olarak yaşandığı 1990’lardan günümüze kadar olan yıllarda bir çok hukuksuzluğa, insan hakları ihlallerine ve yasa dışı faaliyetlere neden oldu. Devletin resmi ve gayri resmi güçleri sınır ve kanun tanımadan sorunların çözümünde dile getirdikleri inkarcı ve imhacı metodları uyguladılar.
Özellikle 1990’lı yıllarda sıklaşan çatışmalarda, Süryaniler tarafsız kalmalarına rağmen ağır bedeller ödediler. Hak aramanın yok sayıldığı ve hukuksuzluğun kol gezdiği bölgede faili meçhul cinayetler de aydınlatılmış değildir. Bu faili meçhul cinayetlerde 60 Süryani aydın ve ileri geleni öldürülmüştür.