Tektipleştirici değil, çoğulculuk paradigması

Dosya Haberleri —

.

.

Hukuk, siyaset ve toplum ilişkisi üzerine çalışan Vitor Maia Verissimo ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la ve Kürt mücadelesiyle yollarının nasıl kesiştiğini konuştuk:

  • Brezilya’da Kürt Çalışmalarında Disiplinlerarası Araştırma Merkezi’ni (NUPIEC, Portekizce: “Núcleo de Pesquisa Interdisciplinar em Estudos Curdos”) kurduk. Özellikle Kürt meselesine ve 2012’den sonra Rojava’da yaşananlara odaklanan ilk araştırma kurumu olduğumuzu düşünüyorum.
  • Öcalan’ın tüm çalışmalarında ve teorisinde barışa olan bağlılığını görebiliriz. Sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu halkları ve ulusları için, barış isteyen herkes için bir barış. Dolayısıyla, eğer uluslararası toplum barış istiyorsa, Öcalan’ın fikirlerinden ve çalışmalarından korkmamalı.
  • Öcalan’ın özgürlüğü günümüzün önemli bir konusu. Yasa dışı olarak tutuklanması ve tutulduğu koşullar insan haklarına, uluslararası anlaşmalara ve insanlık onuruna aykırıdır. Onun özgürlüğü her şeyden önce bir barış bayrağı; insan türünün geleceği için bir umut olacaktır.

MIHEME PORGEBOL

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dünya geneline yayılan etkisi ve bu etkinin nedenlerine odaklandığımız röportaj serisinde farklı coğrafyalardan, farklı toplumsal kesimlerden gazeteci, siyasetçi, yazar ve sanatçılara Abdullah Öcalan’ı ve onun fikirlerini soruyoruz. Serinin üçüncü bölümünde yönümüzü Brezilya’ya çeviriyoruz. Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra hukuk, siyaset ve toplum ilişkisi üzerine çalışan Vitor Maia Verissimo, yaptığı okuma ve araştırmalardan sonra Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm önermesiyle tanışır. Ardından yazdığı ilk tezinin başlığını “Demokratik Konfederalizm ve Kürtlerin Ulus-Devlet Muhalefeti” olarak belirler. O günden sonra Öcalan ve fikirleri ışığında hayat bulan Rojava Devrimi, Verissimo’nun tüm çalışmalarının merkezine oturur. Verissimo, Öcalan’ın tez ve önermelerinin dünyayı saran birçok can alıcı sorun için çözüm olabileceğini düşünüyor ve ekliyor: “Öcalan’ın önermesinin siyasi bir örgütlenme açısından özgürlük, eşitlik ve demokratik özerkliğe giden bir yol sunduğunu düşünüyorum. Bu yolu sadece Kürtler ya da Ortadoğu halkları için değil dünyadaki krizlerin çözüm anahtarı olarak görebiliriz. Çünkü kamu yönetimi ve siyaseti sistemin temelinde; mahallesinde, köyünde, kentinde, sıradan hayatta ve insanda merkezileştiriyor. İktidarın merkezini elit bir siyaset grubuna değil, çok sıradan insanların çok sıradan hayatlarına aktarıyor.”

 

Vitor Maia Verissimo

 

Abdullah Öcalan’ın fikirleriyle nasıl tanıştınız? Tezinizde Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm önermesi üzerine çalışmaya karar verme sürecinizi anlatır mısınız?

Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve çalışmalarıyla 2016’da Hukuk Fakültesi’nden mezun olduğumda tanıştım. Devlet teorisi üzerine çalışıyordum. Toplumun siyasi örgütlenmesine dair alternatif model ve önerileri araştırıyordum. Çalışmalarım sırasında bir profesörün Demokratik Konfederalizm hakkındaki bir metnini okudum. Bitirince, bu teorik çerçevenin öneminden, derinliğinden ve yoğunluğundan emin oldum. Ondan sonra bu konuda çalışmaya karar verdim, böylece daha fazla şey öğrenebilir ve Kürt sorununu tümüyle anlayabilirdim. Yüksek lisans sırasında ve şimdi de doktoramda araştırma konum. Bu yıl da Brezilya’da Kürt Çalışmalarında Disiplinlerarası Araştırma Merkezi’ni (NUPIEC, Portekizce: “Núcleo de Pesquisa Interdisciplinar em Estudos Curdos”) kurduk. Özellikle Kürt meselesine ve 2012’den sonra Rojava’da yaşananlara odaklanan ilk araştırma kurumu olduğumuzu düşünüyorum.

Sayın Öcalan’ın önerileri, ülkesi dört parçaya bölünmüş Kürtler için bir özgürlük formülü olarak görünebilir ama aslında tüm halklar için bir alternatif de sunuyor. Bu alternatif, ortak ve eşit bir yaşam vaat ediyor. Tüm bunları dünya ezilenlerinin talepleri açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Öcalan’ın önerisinin siyasi bir örgütlenme açısından özgürlük, eşitlik ve demokratik özerkliğe giden bir yol sunduğunu düşünüyorum. Bu yolu sadece Kürtler ya da Ortadoğu halkları için değil dünyadaki krizlerin çözüm anahtarı olarak görebiliriz. Çünkü kamu yönetimi ve siyaseti sistemin temelinde; mahallesinde, köyünde, kentinde, sıradan hayatta ve insanda merkezileştiriyor. İktidarın merkezini elit bir siyaset grubuna değil, çok sıradan insanların çok sıradan hayatlarına aktarıyor.

 

 

Sayın Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm’i, özünü Demokratik Ulus fikrinden alır. Dolayısıyla Demokratik Konfederalizm üzerine çalışmalar ulus-devleti de eleştirir. Bu bağlamda ulus tanımını ve ulus-devlet rejimini dünyada yaşanan güncel krizlerle ilişkili olarak değerlendirebilir misiniz?

Mevcut ulus tanımının dost-düşman ilişkisine dayandığını düşünüyorum. Bunu Carl Schmitt’in çalışmalarına dayanarak söyleyebiliriz. Yine Jurgen Habermas da ulusun, ulusal olmayan bir birey (ya da grup) var olduğu için var olabildiğini söyler. Enrique Dussel ise modern ulus kavramının çeşitliliğin ortadan kaldırılmasına dayandığını söyler; Ulus, hegemonik ve tektipleştiricidir. Dolayısıyla ulus-devlet bu çerçevenin, yani dışlayıcı paradigmanın kurumsallaşmasıdır. Genel olarak, ulus-devlette tek bir ulus, tek bir dil, tek bir bayrak, tek bir din, tek bir etnisite vardır. Ancak, ulus-devletin varsaydığının aksine, gerçek dünya çeşitlilikler, farklılıklar ve sayısız yaşam biçimleri, kültürler, diller, uluslar, halklar, dinler, etik ve ahlaki standartlarla doludur. Ulus-devletin kurumları bu çeşitlilikle başa çıkabilecek şekilde inşa edilmediği için bu kurumlar çeşitliliği ortadan kaldırmak veya dışlamak için çalışırlar. Bu nedenle, dünyadaki mevcut krizlerin üstesinden gelmenin bir yolunu bulmak istiyorsak, tektipleştirici paradigmaya değil, çoğulculuk paradigmasına dayanan çözümler inşa etmeliyiz.

Suriye’nin kuzeyinde tam da bahsettiğiniz bu çoğulcu paradigma perspektifinde 10 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren bir Rojava pratiği var. Özsavunma ilkesiyle hayat bulan bu pratik, daha doğru ifadeyle Rojava Devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni doğuran Rojava Devrimi yakın tarihin çok önemli olgusu. Radikal demokrasi ilkeleri, eskiden kamusal alanın dışında bırakılan halklara kamusal alanda ses ve alan sağlıyor. 21’inci yüzyılın ilk radikal demokrasi ve özerklik deneyimi olarak görebileceğimiz bu oluşum, kolektif yaşamı organize edecek barışçıl ve demokratik kurumlar yaratmakta kararlı. Özsavunma, kaynağını tarihsel olarak dışlanmış halklar tarafından direnme ve var olma hakkından alır. Gelinen aşamada ise özsavunma ilkesi çeşitliliği barındırabilir ve bu ilke, halkların var olma hakkını garanti altına alabilir.

Peki bugün dünyada yaşanan krizleri Kapitalist Modernite ve Demokratik Modernite bağlamında değerlendirebilir misiniz?

Öcalan, Kapitalist Modernite’nin ataerkillik, ulus-devlet ve kapitalizmin ortaya çıkışı ve kuruluşuna dayandığını söylüyor. Bu, çağımızda kadınların, işçi sınıfının ve dünyanın dört bir yanındaki sömürgeleştirilmiş halkların sömürüyü deneyimlediği anlamına geliyor. Yüzyıllar boyunca süren bu sömürü bizi iklim krizi, yeni faşist liderler ve rejimler, çok yönlü göçmen krizi gibi bazı tehlikeli durumlara sürüklüyor. Önerilen çözümler ise yaramıyor, aksine bu manzarayı daha düşmanca ve ciddi hale getiriyor.

Dolayısıyla Demokratik Modernite yolu, içinde yaşadığımız çağın durumunun vahametinin farkında olarak doğmuştur. Bu nedenle de Demokratik Modernite, insanlık tarihinin bu belirsiz momentumuna yeni bir yol sunuyor. Demokratik Modernite’nin sunduğu çıkış yolu, kadın özgürlüğü ve özerkliği, devlet dışı siyasi örgütlenme, radikal ekoloji ve daha müşterek bir ekonomik sisteme dayanıyor. Bu sistemle toplum, mevcut çağdaki en büyük sorunlarımızın üstesinden gelmek için birlikte çalışabilir.

Bildiğiniz gibi Abdullah Öcalan şu anda Türkiye’de ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. Üstelik onun hapsedilmesi birçok devletin dahil olduğu uluslararası bir komplo ile başladı. Öcalan’ın ezilenler için önerdikleriyle uluslararası komplo arasında nasıl bir ilişki kurabiliriz?

Öcalan’ın tüm çalışmalarında ve teorisinde barışa olan bağlılığını görebiliriz. Sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu halkları ve ulusları için, barış isteyen herkes için bir barış. Komployla ilişkisini bu şekilde kurabiliriz. Dolayısıyla, eğer uluslararası toplum barış istiyorsa, Öcalan’ın fikirlerinden ve çalışmalarından korkmamalı.

Sayın Öcalan’ı liderleri olarak kabul edenler, özellikle de Kürtler, onun fikirlerini dünyaya yaymak için aktif olarak çalışıyor. Öcalan’ın fikirlerinin dünya halklarıyla buluşması sizce neden önemli?

Önemli, çünkü Öcalan’ın fikirleri sadece Kürtler için değil. Sadece Kürt halkı için çözüm sunmuyor. Aslında onun fikirleri tüm dünyada duyulmayı ve incelenmeyi hak ediyor. Önerileri günümüzde yaşanan krizlere bazı cevaplar öneriyor; çeşitlilik ve çoğulluğun ihtiyaçlarını karşılayabilecek siyasi kurum ve kuruluşlara örnekler sunuyor.

Öcalan’ın takipçileri, yaklaşık çeyrek asırdır süren tutukluluğuna karşı uluslararası bir özgürlük kampanyası başlattı. Siz Öcalan’ın özgürlüğünü neden önemsiyorsunuz?

Öcalan’ın özgürlüğü günümüzün önemli bir konusu. Yasa dışı olarak tutuklanması ve tutulduğu koşullar insan haklarına, uluslararası anlaşmalara ve insanlık onuruna aykırıdır. Onun özgürlüğü her şeyden önce bir barış bayrağı; insan türünün geleceği için bir umut olacaktır. Öcalan’ın özgürlüğü çatışmaların farklı tarafları arasında barışçıl ve makul çözümlerin inşa edilebileceğinin bir örneği olur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.