Tişrîn direnişi geleceği savunmaktır
Forum Haberleri —

Tişrîn
- Tişrîn Barajı direnişi, sadece Rojava halkının değil, Kürdistan’ın dört bir yanında özgürlük ve adalet için mücadele eden Kürt halkının ortak direnişidir. Türk devletinin saldırılarına karşı siper olan bedenler, halkın iradesini, toprağını ve geleceğini savunmaktadır.
RIZGAR ZAG
Rojava Devrimi, 2012 yılında Suriye’deki iç savaşın yarattığı kaos ortamında Kürt halkının özerk bir yönetim kurma iradesiyle başladı. Bu devrim yalnızca Kürt halkını değil, bölgede yaşayan Arap, Süryani, Türkmen, yerel halkları da kapsayan demokratik bir model inşa etmeyi amaçladı. Kadın özgürlüğü, ekoloji ve doğrudan halk demokrasisi gibi ilkeleri temel alan bu model, başta Ortadoğu olmak üzere dünya genelinde dikkat çekti. Ancak bu başarı Türk devleti için ciddi bir tehdit olarak algılandı. Ankara Rojava’yı, Kürt halkının kazanımlarını yok etmek ve bölgeyi kontrol altında tutmak için bir hedef haline getirdi.
Tişrîn barajı ve bölgenin hayati önemi
Fırat Nehri üzerinde yer alan Tişrîn Barajı, Rojava’da ekonomik yaşamın ve altyapının bel kemiği olarak görülmektedir. Elektrik üretimi, sulama ve su kaynaklarının dağıtımı açısından stratejik bir öneme sahiptir. Barajın kontrolü, 2015 yılında SDG tarafından IŞİD’in elinden alınmış ve bu zafer, bölgenin özgürleştirilmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak Aralık 2024’ten bu yana Türk devleti ve ona bağlı SMO çeteleri bu kritik noktayı hedef alarak barajı ve çevresindeki sivil yerleşim alanlarını yoğun bir şekilde bombalamaktadır.
Rojava’ya saldırılar nasıl bu noktaya geldi?
Türk devleti, Suriye’deki iç savaşı fırsat bilerek, Kürt halkının özyönetim kazanımlarını baltalamak amacıyla sistematik bir politika izledi. 2016 Cerablus hattı, 2018’de Efrîn’in işgali, 2019’da Serêkaniyê ve Girê Spî’ye yönelik saldırılar ve işgaller bu stratejinin en açık örnekleridir. Türk devleti, “güvenli bölge” adı altında Kürt nüfusu hedef alırken, kontrol ettiği bölgelerde demografik yapıyı değiştirmeyi ve Türkmen-Arap nüfusu yerleştirerek kendi çıkarlarına hizmet eden bir düzen kurmayı amaçladı. Tişrîn Barajı’na yönelik saldırılar da bu genişleme politikasının bir parçasıdır.
Türk devletinin bu saldırılardaki nihai amacı, Rojava’daki demokratik özyönetimi yok etmek, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak ve bölgede kendi çıkarlarına hizmet eden bir düzen kurmaktır. Bu saldırılar, sadece Kürt halkını değil, bölgedeki tüm halkları etkilemekte ve Ortadoğu’da yeni bir insani kriz yaratmaktadır.
Koalisyon’un sessizliği ve çelişkisi
Rojava, özellikle IŞİD’e karşı mücadelede uluslararası koalisyonun en etkili müttefiki olmuştur. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), büyük bedeller ödeyerek IŞİD’in Suriye’deki kalelerini düşürdü. Ancak Türk devletinin saldırıları karşısında, başta ABD olmak üzere uluslararası koalisyon güçlerinin sessiz kalması, büyük bir çelişki ve ihanet olarak değerlendirilmektedir.
Bu sessizliğin birkaç temel nedeni bulunmaktadır:
• Jeopolitik dengeler: Türkiye, NATO üyesi bir ülke olarak Batı için stratejik bir müttefiktir. Özellikle Rusya ile Batı arasında denge unsuru olarak görülen Türkiye, Batı’nın Rojava’ya yönelik desteğini sınırlamasına neden olmaktadır.
• Ekonomik ve ticari ilişkiler: Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye ile olan ticari bağlarını koruma adına insan hakları ihlallerine karşı sessiz kalmayı tercih etmektedir. Almanya gibi ülkeler, Türkiye’ye silah satışı ve ekonomik çıkarlar nedeniyle Rojava’ya yönelik saldırılara göz yummaktadır.
• Suriyeli mülteciler meselesi: Avrupa, Türkiye’nin elindeki mülteci kartından çekinmekte ve Erdoğan rejimini doğrudan karşısına almaktan kaçınmaktadır. Türkiye, mülteci krizini Batı’ya karşı bir tehdit unsuru olarak kullanarak Rojava’ya yönelik saldırılarını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Tişrîn’de halkın direnişi ve onurun nöbeti
Türk devletinin saldırılarına rağmen Rojava halkı, Tişrîn Barajı’nı korumak için 8 Ocak’ta nöbet direnişi başlattı. Sivil halkın öncülüğünde başlatılan bu direniş, barajı koruma mücadelesinden öte bir anlam taşımaktadır; bu, aynı zamanda halkın iradesini ve özgürlüğünü savunma mücadelesidir. Her yaştan insan, Türk devletinin saldırılarına karşı bedenlerini siper ederek barajı ve özgürlüklerini savunmaktadır.
Türk devletinin Tişrîn ve Qeraqozak bölgelerine yönelik saldırıları, açık bir savaş suçudur. Sivil yerleşim alanlarının bombalanması, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir. Ancak bu saldırılar, uluslararası medyada yeterince yer bulmamakta, dünya kamuoyu bu suçlara karşı sessiz kalmaktadır. Sessizlik, bu saldırıların meşrulaştırılmasına ve benzer saldırıların önünün açılmasına zemin hazırlamaktadır.
Eylemler ve halkın çağrısı
Tişrîn Barajı’na yönelik saldırılar, Kürdistan’ın dört parçasında ve Avrupa’nın birçok kentinde düzenlenen yürüyüş ve eylemlerle dünya kamuoyuna taşınmaya çalışıldı. Kürt halkı, bu saldırılara dikkat çekmek ve uluslararası desteği artırmak için tüm demokratik yöntemleri kullanmaktadır. Ancak ne yazık ki dünya, Kürt halkına yönelik saldırılara karşı halen duyarsızdır.
Tişrîn Barajı direnişi, sadece Rojava halkının değil, Kürdistan’ın dört bir yanında özgürlük ve adalet için mücadele eden Kürt halkının ortak direnişidir. Türk devletinin saldırılarına karşı siper olan bedenler, halkın iradesini, toprağını ve geleceğini savunmaktadır. Bugün, sadece Tişrîn Barajı’nı koruma değil, aynı zamanda Kürt halkının onurunu ve özgürlüğünü savunma günüdür.
Kürt halkının dayanışma ruhu, bu zorlu günlerde direnişin en büyük gücü olacaktır. Birlikte durduğumuzda, zulüm karşısında sarsılmaz bir duvar ördüğümüzde, özgürlüğümüzü ve onurumuzu savunabiliriz. Bugün, her Kürt bireyi için direnişi büyütmek, Rojava’nın sesi olmak ve bu mücadelenin bir parçası haline gelmek tarihi bir sorumluluktur.