Türk devleti IŞİD'in ortağı

Haberleri —

*  IŞİD’in savaş stratejisi ve taktiğinin; savaşın tüm hazırlığının Türkiye’de yapıldığını belirten Hozat, AKP’nin IŞİD ile hem Rojava Devrimi konusunda hem de petrol gibi konularla anlaşmalar yaptığını kaydetti.


*  Bu ilişkilerin deşifresinden ve ittifakın bozulmasından korktuğu için uluslararası koalisyonda yer almadığını ifade eden Hozat, “Bunun gerekçesi olarak da 49 rehineyi göstermektedir. Bunlar rehine değil” dedi.


* Hozat, şunları söyledi: “Bu mizansen, AKP’nin IŞİD ile yaptığı ortak planın bir parçasıdır. Rehine dedikleri IŞİD’in misafirleridir. Rehine krizi ortak oyunun sadece bir sahnesidir, danışıklı dövüştür.”


NURDOÐAN AYDOÐAN/HABER MERKEZİ

Türkiye’nin ‘Rojava’yı tasfiye edebilirim, Esad’ı devirebilirim ve Ortadoğu’nun yeni haritasında çok etkili rol oynayıp bölgenin hegemonu olabilirim’ hevesiyle gözü kara bir şekilde denize daldığını ve IŞİD yılanına sarıldığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, “Şimdi ise bu yılan ABD tarafından terörist ilan edildi ve Türkiye’nin bu yılanla savaşması isteniyor. Türkiye ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Türkiye IŞİD politikasını bir an önce değiştirmezse yutulacaktır” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Şengal sonrası durum, Cezaa direnişi, Kürtlerin tavrı, uluslararası koalisyonun önemi, Türkiye’nin IŞİD kamburu ve devam eden sürece etkileriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.

YPG/ YPJ güçleri IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı Cezaa’da büyük bir direniş göstererek çeteleri püskürttü. Cezaa’nın stratejik konumu da göz önüne alınırsa hamleyi nasıl okumak gerekir?

Cezaa, hem YPG hem de IŞİD açısından çok stratejik bir öneme sahiptir. Cezaa’nın Rojava ile Şengal arasında olması bu bölgeyi son derece önemli kılmakta. Şengal’e açılan koridorun savunma üssü konumunda; adeta güvenlik noktasıdır. IŞİD’in  Cezaa’yı alması durumunda, Rojava’dan Şengal’e açılan koridor da düşeçek ve Şengal bu hattan da kuşatmaya alınacaktı. Bu durumda Rojava Şengal’e hiçbir yardım ve destek sunamayacaktı.
Cezaa ayrıca Til Koçer’e de komşudur. Til Koçer ve Rabia’nın da bir nevi ön savunma hattıdır. Cezaa’nın IŞİD’in eline geçmesi halinde, IŞİD bir sonraki adım olarak Til Koçer ve Rabia’ya saldıracak ve buraları da düşürmeyi hedefleyecekti. Til Koçer ve Rabia’nın düşmesi durumunda ise Şengal bir bütün olarak kuşatmaya alınır, Rojava ile tüm bağlantısı koparılır ve komple imhaya tabi tutulurdu. Yine Til Koçer ve Rabia’nın IŞİD’in eline geçmesi Rimelan ve Hesekê’nin büyük bir riske girmesi anlamına gelecekti. Zaten IŞİD’in amacı öncelikle Cezaa’yı, ardından Til Koçer’i ve Rabia’yı düşürüp Rimelan ve Hesekê’yi almaktı. Böyle bir sonuç da doğal olarak Rojava Devrimi’nin tasfiyesi anlamına gelecekti. Şengal’den sonra çağımızın en korkunç ve vahşi soykırımının gerçekleşmesi söz konusu olacaktı.  
Cezaa’nın bu stratejik konumunu düşündüğümüzde YPG ve YPJ’nin kahramanca direnişinin önemi ve değeri daha iyi anlaşılıp görülecektir. YPG-YPJ güçleri Cezaa’da tam anlamıyla destansı bir direniş geliştirdi. IŞİD’in ağır silahlar ve en ileri tekniği kullandığı bu saldırılarda halk savunma ve kadın savunma güçleri savaş taktiğini çok yaratıcı bir biçimde kullandı. Büyük bir irade ortaya koyup çetelerin elindeki gelişkin silahları anlamsız hale getirerek Cezaa’dan söküp attı. Bu kahramanca direniş insanlık tarihinde hak ettiği yeri alacaktır. Cezaa direnişi insanlık onurunun savunulmasıdır. Bu direnişle Rojava Devrimi ve Şengal kahramanca savunulmuştur. Cezaa direnişiyle, Arap ve Hıristiyan halklar da dahil olmak üzere halklara yönelik büyük katliamların önüne geçilmiş ve halklar yiğitçe savunulmuştur.

Kürdistan gerillaları, hem IŞİD çetelerinin soykırım yapmasını önledi hem de Güney Kürdistan’ın işgalini durdurmaya katkı sundu, uluslararası kamuoyu bu durumu neden görmezden geliyor?
YPG ve HPG sadece Kürt halkının değil, tüm Ortadoğu halklarının, aslında demokrasinin savunmasını yapmaktadır. YPG ve HPG, bölgesel ve uluslararası gericiliğe karşı, barışın, demokrasinin ve özgürlüğün savunma gücüdür, garantisidir. Elbette uluslararası kamuoyunun bu gerçeği görmezden gelmesinin çeşitli nedenleri vardır: Bunlardan biri Türk devleti ve müttefiklerinin uluslararası kamuoyunda PKK’ye karşı yarattığı yalana dayalı yanlış önyargılardır. PKK’yi bir ‘terör örgütü’ olarak lanse etmeleridir. Bu yanlış ve haksız yansıtma biçimi uluslararası kamuoyunun PKK’yi doğru tanımasını ve anlamasını engellemektedir.
Tabii ki bu da Lozan Anlaşması’yla başlayan soykırım siyasetiyle alakalıdır. Sömürgeci devletler ve müttefikleri öyle bir algı oluşturmuştur ki, sanki Kürtler özgür kalırsa, özgürlüğüne kavuşursa tüm dünya düzeni bozulacak, yer yerinden oynayacak, adeta kıyamet kopacaktır. Yani Kürtlerin, Kürdistan’ın özgürlüğünden bu denli korkan bir zihniyet ve siyaset anlayışı vardır. Bu zihniyet kendisi ile yüzleşip Kürtlerden özür dileyeceğine tam tersini yaparak Kürtlere karşı işlediği büyük suçların ve günahların ortaya çıkmasından korkmakta ve herkesin gözünü, beynini ve yüreğini Kürtlere kapatmaktadır. Fakat artık geldiğimiz aşamada gerek bölgedeki sömürgeci devletlerin ve gerekse de bu sistemi kuran, yürüten ve koruyan uluslararası güçlerin korkunun ecele faydası olmadığını görmeleri gerekmektedir. Kendilerinin eceli olarak gördükleri Kürtlerin özgürlüğü artık kapılarını çalmaktadır. Ya tüm bu güçler Kürtlerden af dileyecek ve çalıp çırptıkları her şeyi Kürtlere geri verecekler ya da tarihin çöp sepetine gömüleceklerdir. Bunun başka yolu yoktur. Artık suçları ve günahları onları kuşatmış durumdadır. İşledikleri suçlar ecelleri haline gelmiştir.
Herkesin artık çok iyi bilmesi ve kabul etmesi gereken gerçek, Kürtlerin artık özgür olduğu ve bir daha asla tutsak alınamayacaklarıdır. Kürtler artık bölgedeki barışın, demokrasinin ve özgürlüğün temel güvencesidir. Kürtler bölge halklarının demokratik savunma gücüdür. Kürtler bölgeye aydınlık saçan tek ve son umut ışığıdır. Bu ışığın sönmesi durumunda insanlık bitecektir. Kürtler, yaşayan insanlıktır. Uluslararası kamuoyunun bu gerçeği çok iyi anlaması gerekiyor.      
IŞİD’e karşı bölgede savaşan tek güç PKK’dir. Rojava’da YPG-YPJ’dir. Suriye ve Irak gibi devletler bile IŞİD karşısında savaşamamaktadır. PKK dışında tüm güçler IŞİD karşısında büyük bir hüsrana uğramıştır. IŞİD karşısında savaşan ve onurluca direnen tek güç PKK ve Kürt halkı olmuştur. Bugün ABD ve Avrupa ülkeleri IŞİD’e karşı savaşan güçlere silah vermekten bahsediyor ve bazı güçlere silah da veriyorlar. Oysa YPG, 2-3 yıldır IŞİD’e karşı savaşmakta ve halen de kahramanca savaşmaya devam ediyor.

O halde ABD ve Avrupa, YPG ve HPG’ye niye vermiyor?

Herkesin durup bunun üzerine düşünmesi gerekir. Kamuoyunun görmesi ve sorgulaması gereken temel noktalardan biri budur, diye düşünüyorum.
PKK hiçbir parça farkı gözetmediğini, tüm Kürdistan’ın ve bölge halklarının savunma gücü olduğunu yaşanan son süreçle birlikte bir kez daha çok açık bir biçimde ortaya koydu. Şengal’i, Mexmêr’u, Kerkük’ü, Hewlêr’i savundu. PKK Kürtlerle birlikte Kakailerin, Şebeklerin, Şiilerin, Türkmenlerin, Hıristiyanların, Alevilerin ve tüm ezilen halkların umududur. PKK olmasaydı kesinlikle tüm bu topluluklar büyük katliamlardan geçecek, Güney Kürdistan IŞİD tarafından işgal edilecekti. Bu bağlamda Sayın Mesud Barzani’nin Mexmûr’a giderek savaşan gerillalara teşekkür etmesi böyle anlaşılmalıdır. Tabii ki Sayın Mesud Barzani’nin bu davranışı anlamlı ve değerlidir. Dürüstçe bir tutumdur.

Bu tutumun ardından olumlu anlamda beklentiniz oluştu mu?

Beklentimiz bu tutumun olgunlaşarak ulusal birliğe hizmete dönüşmesi, örneğin hızla ortak bir savunma gücünün kurulmasıydı. Sayın Barzani’nin bu temelde ulusal kongrenin toplanması için harekete geçmesi, bu konudaki tüm çaba ve açık çağrılarımıza olumlu cevap vermesi yönündeydi. Somut pratik adım atabilirdi.

Böyle olursa nasıl karşılık verirdiniz, halen umudunuzu koruyor musunuz?

Sayın Barzani’nin bir adım atması halinde Hareketimiz kesinlikle iki-üç adım atmaya hazırdır. Zaten bütün çabamız ve mücadelemiz bu yönlüydü ve halen de öyledir. Bu yönlü çabalarımızı halen devam ettiriyor ve umudumuzu koruyoruz. Tarih artık Kürtlere ‘Birleşin, demokratik ulusal birliğinizi kurun’ demektedir. Tarih Kürtlerin lehine işlemektedir ve tarihin bu çağrısına herkesin kulak vermesi ve en anlamlı cevabı vermesi gerekmektedir. Tarih her zaman halklara bu şansı tanımaz ve bu çağrıyı yapmaz. Kürtler artık birleşerek kendi tarihlerini kendileri yazmalı ve Ortadoğu halklarının da yaratılan bu cehennemden kurtulmasına ön ayak olmalıdır. Kürdistan’ın özgürlüğü için yol açıktır, engeller aşılmıştır, yeter ki birlikte yürümeyi başaralım.    

YPG ve HPG, geniş bir hatta mevzilenmiş durumda. IŞİD’in saldırılarına karşı bundan sonra nasıl bir yaklaşım gösterilmeli?

YPG ve HPG, IŞİD çetesine karşı sonuna kadar savaşacaktır. Kürt halkını ve Ortadoğu halklarını bu vahşi çetelere karşı savunacaktır. Bunun bedeli ne olursa olsun bunu yapacaktır. Şu anda YPG ve HPG güçleri çok geniş bir alanda mevzilenmiştir ve bu çete güçlerine karşı savaşmaktadır. Bu güçlerimiz yalnız bırakılmamalıdır. Çok açıktır ki, IŞİD çetesi Kürtler başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarını hedeflemektedir. IŞİD’in ilkin Kürtlere saldırmasının nedeni, Kürtlerin bölgede  demokrasinin temel dinamik gücü olmasından kaynaklıdır. Kürtlerin bu pozisyonu bölgenin değerlerine ve halklarına zarar gelmesini engellemektedir. Fakat bu savaş sadece YPG ve HPG güçleri ile verilecek bir savaş değildir.

Kürtler, Kürt siyasal güçleri somut olarak ne yapmalı, nasıl bir yol izlemeli?

Kürtlerin birleşmesi, kendi aralarındaki sorunlarını hızla çözüp demokratik birleşik Kürdistan güçlerini kurması gerekmektedir. Birleşik bir komutanlık altında tüm savaş ve savunma güçlerini biraraya getirmeli. Bu, Kürtleri inanılmaz derecede güçlendirecek, gücüne güç katacaktır. Bu adımı ulusal kongre ile taçlandırmalıyız. Kongrede ulusal siyasetten diplomasiye, ortak savunma gücünden ekonomi politikaya kadar en temel ve stratejik noktalarda kararlar almalıyız. Ortak kararlar doğrultusunda örgütlenmek ve hareket etmek Kürtleri muazzam güçlendirecek ve bölgenin en etkili güçlerinden birisi haline getirecektir. Kürtler bu esaslarda ulusal birliğini sağlayabilirse kesinlikle bölge sisteminin yeniden dizayn edilmesinde çok belirleyici bir rolün sahibi olacak ve bölgeyi demokratikleştireceklerdir. Buna acil ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ve Kürt halkına kazandıracak tek yol da budur.

Sadece Kürtlerin birleşmesi tüm Ortadoğu’nun savunulması, bu barbarlığın bertaraf edilmesi için yeterli mi?

YPG, HPG ve peşmergenin; Kürt halkının savaşması ve direnmesi yetmeyecektir. Tüm insanlık ayağa kalkmalı. Ortadoğu halkları gücünü birleştirmeli, IŞİD ya da hangi güç olursa olsun değerlerine yapılan saldırılar karşısında ortak tavır almalı. Bölgenin tüm halkları, inanç ve kültürel kimlikleri ortak bir çatı altında biraraya gelmelidir. Ortak bir strateji, taktik ve savunma anlayışı ve hattı geliştirmelidir. YPG ve HPG bunun öncülüğünü yapabilir. PKK bunun örgütlemesini geliştirebilir. Herkesin buna açık olması, çağrımıza olumlu cevap vermesi gerekir. Bunu umut ediyor ve bekliyoruz. Nitekim bazı alanlarda bu konuda önemli gelişmeler de yaşanmaktadır.     

Tekrar ulusal birlik tartışmalarına dönmek istiyoruz. KDP ve YNK’nin şimdiye kadarki tutumlarına bakıldığında bundan sonrası için nasıl ikna edilebilirler?
Ulusal birlik konusunda KDP’nin bugüne kadar süregelen tutumu olumlu değildir. Artık gelinen aşamada KDP’nin Kürtlere kaybettiren ve acı çektiren yanlış politikadan vazgeçmesi zorunludur. KDP’nin demokratik ulusal birliğe gelmesi KDP’ye değer kazandıracak, saygınlığını artıracaktır. KDP’yi tüm Kürdistan’da güçlendirecek ve onure edecek olan da ulusal birliği engelleyici politikalardan kaçınmak olacaktır.   
YNK’nin ise özellikle son bir yıldır tutumu ve duruşu daha olumludur. Daha yapıcı ve birleştirici bir üslubu vardır. Biz YNK’nin bu tutumunu önemsiyoruz. Bunu daha da geliştirmesini ve ulusal birlik konusunda daha kalıcı/somut adımlar atmasını bekliyoruz. Fakat dönem dönem YNK de KDP’nin baskısı altında kalarak geriye çekilip yanlış bir pozisyon alabilmektedir. YNK’nin bu tür durumlara düşmeyerek istikrarlı bir siyaset izlemesi oldukça önemlidir. YNK’yi güçlendirecek olan demokratik ulusal birlik tutumudur ve bu konudaki ısrarı ve atacağı somut adımlardır.

Halkını tutumunu nasıl görüyorsunuz?

Kürt örgütlerinin durumu birbirinden farklı olsa da halkın tutumu ortaktır ve nettir. Halkımız Sünnisiyle, Alevisiyle, Êzîdîsiyle, Şiisiyle, Yarsanıyla, Kakaisiyle, Şebekiyle ulusal birliğini sağlamıştır. Kürtler içinde müthiş bir toplumsal bütünleşme ortaya çıkmıştır ve bu her geçen gün gelişmektedir. 

Türk devletinin IŞİD’e destek verdiği çeşitli biçimlerde gündeme geldi. Hareketiniz de defalarca bu konularda uyardı. Türk devletinin pozisyonuna ilişkin bir değişiklik var mı, neler söyleyebilirsiniz?

IŞİD, bir bakıma Türk devletinin ve AKP’nin ürünüdür. IŞİD’in büyümesinde Türk devletinin ve AKP’nin rolü sınırsız ve tartışmasızdır. Bu konuda Türk devleti ve AKP suçludur. Savaş suçu işlemiştir ve yargılanması gerekmektedir. Türk devleti ve AKP, Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek için ne destek ve yardım gerekiyorsa IŞİD’e vermiştir. Adeta Türkiye IŞİD çetesinin savaş karargahı haline gelmiştir. IŞİD’in savaş stratejisi ve taktiği Türkiye’de belirlendi, savaşın tüm hazırlığı Türkiye’de yapıldı. Onbinlerce çete Türkiye üzerinden Suriye’ye, Rojava’ya aktarıldı. Türkiye’nin çetelere desteği gerek bölgesel, gerekse de uluslararası basında somut belgeleri ile çarşaf çarşaf yayınlandı ve halen yayınlanmaya devam ediyor.

Türkiye’nin çözüm niyeti olsa bunu yapar mıydı?
Önemli olan nokta budur. Türkiye’nin çözüm niyeti olsa bunu yapmaz. Rojava Kürtleri ile savaşmaz, tam aksine barışır. Demek ki burada çözüm sürecine karşı da çok büyük bir samimiyetsizlik ve hilekar bir yaklaşım söz konusudur. Kürt sorununu demokratik siyasetle çözmek isteyen bir devlet, IŞİD gibi vahşi bir çeteyi bu kadar pervasız besler ve büyütür mü? Kürtlere karşı savaştırır mı? Kürdistan’da ve Türkiye’de bu kadar palazlanmasına göz yumar mı?
Türk devleti, IŞİD’i Türkiye’de de güçlendirmiş ve örgütlenmesini sağlamıştır. Şu anda IŞİD’in İstanbul başta olmak üzere birçok kentte güçlü bir örgütlenmesi ve gizli hücreleri vardır. IŞİD’in Türkiye’nin bazı kentlerinde silah stoğu yaptığı söylenmektedir. Bazı silahlı güçlerinin mahallelerde gövde gösterisi yaptığı bilgileri gelmektedir. IŞİD’in Türkiye’de ne zaman nerede ve nasıl vuracağı belli değildir. Bugünkü koşullarda AKP, IŞİD’e karşı tek bir söz söyleyememektedir.

Türkiye’nin bu tutumu sadece bir korku meselesi midir?

Değildir. Esas olarak AKP’nin mezhepçi zihniyeti IŞİD ile birlikte hareket etmesini beraberinde getirmiştir. AKP’nin IŞİD ile olan ruhsal ve ideolojik yakınlığı IŞİD’in güçlenmesini sağlamıştır. Bu yakınlık ve birliktelik, işi çeşitli anlaşmalar yapmaya kadar vardırmıştır. Şu çok açıktır ki, AKP’nin IŞİD ile gizli anlaşmaları vardır ve AKP bu anlaşmaların deşifre olmasını ve bozulmasını istememektedir.

Nedir bu anlaşmalar?
Bu anlaşmalardan biri son süreçte gündeme de giren petrol anlaşmasıdır. Rakka’dan, Asi üzerinden Türkiye’ye açılan mazot-gaz boru hattı, AKP-IŞİD ilişkilerinin düzeyini anlamak açısından Rojava’nın dışında diğer çarpıcı bir örnek olarak ele alınabilir.

Türkiye’nin uluslararası koalisyonda yer almaması bu ilişkilerden dolayı mı?

Elbette. Yer alması durumunda IŞİD ile yaptığı anlaşmalar ortaya çıkacak, gizli ittifakı bozulacak ve tüm kirli planlar deşifre olacaktı. Bunun olmaması için IŞİD’e karşı koalisyonda yer almadı. Bunun gerekçesi olarak da 49 rehineyi göstermektedir.

49 rehine önemli değil mi?

Bunlar rehine değil. Şimdi daha net anlaşılıyor. Bu mizansen, AKP’nin IŞİD ile yaptığı ortak planın bir parçasıdır. Rehine dedikleri IŞİD’in misafirleridir. Rehine krizi ortak oynanan oyunun sadece bir sahnesidir, danışıklı dövüştür. Olur da iş bugünkü noktaya gelirse, Türkiye ‘rehineleri’ gerekçe gösterip IŞİD’e karşı hiçbir karşıt eylemin içine girmesin diye önceden alınmış bir tedbirdi. Türkiye ve dünya kamuoyunu da bu şekilde kandırmayı hedeflemişlerdir ve bugün yaptıkları da aynen budur. ‘Ben IŞİD’e yönelemem çünkü 49 diplomatımız ve yakınları IŞİD’in elindedir’ demektedir. AKP artık çok iyi bilmeli; kimse bu yalanlara ve oyunlara kanmamaktadır.


ABD, Türkiye’nin durumunu bilmiyor mu?
ABD, kedinin fareyle oynadığı gibi Türkiye ile oynuyor. ABD Suriye’de Türkiye’yi öne sürdü. Türkiye ise ‘Rojava’yı tasfiye edebilirim, Esad’ı devirebilirim ve Ortadoğu’nun yeni haritasında çok etkili rol oynayıp bölgenin hegemonu olabilirim’ hevesiyle gözü kara bir şekilde denize daldı ve IŞİD yılanına sarıldı. Şimdi ise bu yılan ABD tarafından terörist ilan edildi ve Türkiye’nin bu yılanla savaşması isteniyor. Türkiye ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Türkiye IŞİD politikasını bir an önce değiştirmezse yutulacaktır.

Yeni Türk Hükümeti’nin programında çözüm sürecine ilişkin ciddi bir vurgu ve değerlendirme yok. Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi, yol haritası, hasta tutsakların durumu, anadilde eğitim başta olmak üzere neredeyse hiçbir konuda adım atılmadı. Hükümet ne yapmaya çalışıyor?

AKP klasik inkar ve imha siyasetini sürdürecektir. Oyalamaya devam edecek, işin özüne dokunmayacak ve bazı göstermelik adımlarla beklenti yaratıp yoluna devam etmeyi hedefleyecek. Özellikle son iki yıldır yürüttüğü oyalama siyasetini, yöntemlerini biraz daha incelterek devam ettirecektir. Fakat eski, eskide kalmıştır ve eski yöntemlerin deşifre ve teşhir olmayan bir yanı kalmamıştır. AKP’nin bu sahtekar politikalarına artık hiç kimse müsamaha gösteremez ve Hareketimiz ise buna asla izin vermeyecektir. AKP tüm sahteliğiyle ayyuka çıkmış kendine özgü bu ‘çözüm’ siyasetini sürdürmesi halinde aklının ucundan dahi geçmeyecek bir savaş biçimiyle karşı karşıya kalacak ve neye uğradığını şaşıracaktır. Nitekim bölgenin siyasi iklimi ve konjonktürü de her tür savaş tarzına oldukça elverişlidir. Savaşın tekrar başlaması için can atan çok sayıda lobinin ve paralel yapıların olduğu da gayet açıktır. Biz diyoruz ki; yeter artık AKP! Daha fazla şansını zorlama! Bu lanet oyalama siyasetinden vazgeç ve çözüme gel!

Nedir bunun somut ifadesi?

Türk devleti hemen müzakereye oturmalıdır. Müzakere heyetini, izleme heyetini Önderliğimiz ile birlikte netleştirip başlamalıdır. İmralı’yı müzakere ruhuna uygun bir hale getirmelidir.

Biraz daha somutlaştırabilir misiniz?
Önderliğimiz İmralı’da her gün toplumun farklı kesimleriyle, sivil toplum örgütleriyle, kadınlarla, gençlerle, aydınlarla, gazetecilerle görüşmeler, tartışmalar ve konferanslar yapmalıdır.
Önderliğimizin güvenliği en üst düzeye çıkarılmalı, bizden bir grup Önderliğimizin yakın güvenliğini sağlayabilmelidir.
Bizim de uygun gördüğümüz bir sağlık ekibi Önderliğimizin sürekli yanında bulunmalıdır.

Öcalan’ın durumu dışında ne yapılmalı?

Müzakere heyetlerinin tartıştığı ve ortaklaştığı her başlık ve gündem karşılıklı olarak imzalanmalıdır.
Süreç konusunda kamuoyu düzenli bilgilendirilmeli ve tüm toplumsal kesimler sürece dahil edilmelidir. 
Devlet iki yıl önce atması gereken adımları hızla atmalı ve hasta tutsaklar başta olmak üzere tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır.
Yasa çıkarılmalı ve anadilde eğitimi resmileştirmelidir.
Karakol-kalekol ve baraj yapımlarına derhal son verilmeli, yapılmış olanlar da yıkılmalı ve karakollar boşaltılmalıdır.
Kürdistan’da konuşlandırılan savaş gücü çekilmelidir. 
Koruculuk sistemi lağvedilmelidir.
Kürdistan’da özel savaşa son verilmeli, kültürel ve ekonomik kırımdan vazgeçilmelidir.  

Bunlar hemen yapılabilir mi?  

Tüm bu söylediklerim hemen pratiğe geçirilebilecek, geçirilmesi gereken adımlardır. Aslında iki yıl önce yapılması gerekenlerdir. Bu adımlar hemen atılırsa gerçek müzakere de başlamış olacak ve süreç önemli bir ivme kazanacaktır.

Şengal‘i temizlemek onur borcudur

Êzîdîlerin Rojava ve Kuzey Kürdistan’a göçü sürüyor. Hem göç etmek zorunda kalanlara hem de Kürdistanlılara çağrınız nedir?

Şengal artık savunmasız değildir. Şengal Birleşik Savunma Güçleri Şengal halkını savunuyor ve bu gücü büyütmek gerekiyor. Êzîdî gençleri; kadını ve erkeği ile savunma cephesinde yerlerini almalı. Şengal’i tümden IŞİD’den temizlemek ve yeniden inşa etmek hepimiz için bir onur borcudur. Şengal tüm tarihi, kültürel, coğrafi güzelliği ve kutsallığıyla Êzîdîlerin yurdudur ve bu kutsal yurt terk edilemez. İnanıyorum ki göç eden Êzîdîler en kısa zamanda Şengal’e geri döneceklerdir. Şengal’e dönmeleri ve Şengal’i savunmaları çağrısını yinelemek istiyorum.
Kuşkusuz Kuzey Kürdistan’a göç eden Êzîdî halkımıza belli düzeyde bir yardım ve destek söz konusudur. Fakat bunlar yeterli değildir. Binlerce insan çok perişan bir halde yaşıyor. Yüzlerce insan sokaklarda aç susuz yatıp kalkıyor. Bu asla kabul edilemez. Kuzey Kürdistan’da ve diğer yerlerde bu kadar imkan varken bu durum affedilemez. Kürtler insan severliği ve misafirperverliği ile tanınan bir halktır. Her Kürt ailesinin bir insana kapısını açması durumunda tek bir insan dahi aç ve açıkta kalmayacaktır. Siyasi alan örgütü eldeki imkanları doğru kullanır ve halkın hizmetine sunarsa tüm sorunları rahatlıkla çözebilir ve açıkta kimseyi bırakmaz.   

Batı saçmalığa son vermeli

PKK’nin ‘Terör Örgütleri Listesi’nden çıkarılması yönünde  tartışmalar gündeme geldi. Neden halen listede tutuluyor?
ABD ve Avrupa devletleri PKK’yi Türkiye’ye karşı sürekli bir koz olarak kullanmak istiyor. Yıllardır yaptıkları budur. Devlet ile Kürtlerin barışmasını istemiyorlar. Türkiye’yi ABD ve Avrupa’ya muhtaç konumda tutmak istiyorlar. Türkiye’yi de bu iğrenç politikaya mahkum ediyorlar.
PKK terör listesinden çıkarılmalıdır. Ortadoğu’nun barışı ve demokrasisi için bu bir zorunluluktur. Çünkü PKK Ortadoğu’da istikrarın, barışın ve demokrasinin teminatı ve garantisidir. PKK’nin mücadelesi Ortadoğu barışını ve demokrasisini sağlama mücadelesidir. Bu durum PKK’nin terör listesinden çıkarılmasını gerektiriyor. IŞİD gibi vahşi bir çeteye karşı kahramanca savaşan bir güç nasıl terörist kabul edilebilir? Kadının özgürlüğünü bu kadar geliştiren ve önemseyen bir örgüt nasıl terör listesinde bulunabilir? Bölgede barış ve demokrasinin öncülüğünü yapan bir örgüt nasıl terörist olabilir? Saçmalığın bu kadarı olamaz ve artık bu saçmalığa bir son verilmelidir.    

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.