Türkiye İran yakınlaşması

Forum Haberleri —

  • İran’la TC arasında ciddi anlamda ilişkiler bulunduğu tezine yönelik önemli bir veri de TC’nin Süleymaniye dahil, İran’ın hakimiyet alanı sayılabilecek alanlara rahat biçimde hava saldırıları düzenlemesi.

Rohat BARAN

AKP-MHP faşist iktidarı şu andaki varlığını esas olarak savaş ve gerilim politikalarına dayandırıyor. Ülke içinde demokrasinin ‘d’sinden bile söz edilemeyen bir gerçekliği bulunurken, komşu ülkelerle de sorunları çıkaran esas odak durumundadır.

İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında varılan anlaşma ve yeni bazı Arap devletleriyle de benzer anlaşmaların yapılacağı söylenmesi, Ortadoğu’nun mevcut statükosunda çok büyük değişikliklerin ortaya çıkacağını gösteriyor.

AKP-MHP iktidarı, Suriye’de etkinliğini arttırmak isterken Rusya’nın alanda güç olduğunu görmüştü. Daha doğrusu soğuk savaş dönemindeki stabilize kamplarda yer almaya gerek olmadığını anlayıp Rusya’yla da ilişki geliştirip yeni dengelere göre taraf belirleyeceği bir pozisyonda olmak istiyordu. Her ne kadar siyasal literatürde buna çakal politikası ya da beli kemiksiz politika yapmak da dense de Tayyip Erdoğan bunu belli oranda başardı. Bir yandan ABD’ye, bir yandan da Ruslara göz kırpan yöntemlerle Girê Spî ve Serêkaniyê’yi işgal etti.

ABD bu işgal girişimine birinci olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400’lerin alımı başta olmak üzere askeri ve siyasi olarak uzaklaştırmak ve oluşan askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik ilişki yumağından vazgeçirmek için göz yummuştu. İkinci bir neden olarak da Türk devletini İran’ı sıkıştırma konusunda bir üs olarak kullanıp TC’nin İran’la geçmişten gelen çelişkili durumundan faydalanmak istiyordu. Böylece siyasi ve ekonomik olarak ambargo konan İran sınır bağlamında da daraltılacak ve nefes alamaz hale gelecekti. Ancak Türk devleti ne S-400 anlaşmasından vazgeçti ne de İran’la olan yakınlaşmasından.

Mevcut yaşananlara bakıldığında düzeyinin ne kadar olduğunu net belirtmeyerek TC’nin İran’la bir ilişki içinde olduğu tezi ileri sürülebilir. Neden mi? Çünkü, şu anda TC Kuzey-Doğu Suriye’nin sınırında olan rejimin ve İran’ın etkili olduğu söylenen alanlardan MİT’in de özel savaş kapsamında pis-kirli işler yaptığı haberleri duyulmaktadır. Yine Derazor gibi alanlarda QSD’ye yakın ilişkide olan aşiret liderine suikastlar yaptıkları ve bu suçları QSD’ye yığıp ortalığı karışmak istediklerini yerel kaynaklardan öğreniyoruz. MİT’in Şam yönetimi ve Muhaberatla ilişkide olduğu, Kürtlere karşı ortak bazı planlamalar yapıldığı yönünde haberler de dolaşıyor. Böyle bir ilişkiyi sağlatan büyük olasılıkla İran’dır.

İran’la TC arasında ciddi anlamda ilişkiler bulunduğu tezine yönelik önemli bir veri de TC’nin Süleymaniye dahil, İran’ın hakimiyet alanı sayılabilecek alanlara rahat biçimde hava saldırıları düzenlemesi. TC, 2016-2017 yıllarına kadar İran’dan kaynaklı Kandil’in Kalatuka başta olmak üzere bazı alanlarında casus uçaklarını bile gezdiremiyordu. Ancak son süreçte durumların farklılaştığı görülüyor. PJAK’ın yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla son hava saldırıları esas olarak bu güçlere yönelik yapılıyor. Oysaki İran’ın izni olmadan Türk devleti bu alanları vurmayı bırakalım, yanaşamaz bile. Demek ki, bu konuda da gizli de görünse bir anlaşmaları bulunmaktadır.

Öte yandan İran bir yandan Rusya ile sıkı ilişki içinde olmasına rağmen, diğer yandan İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in askeri danışmanı General Hüseyin Dehgan, Libya'da Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni (UMH) yani Türkiye’nin ayakta tuttuğu Serac’ı desteklediklerini söyledi.

Yemen’de 2015 yılında İran tarafından desteklenen Hussiler’in vurulmasına destek verirken, bugün Hussilerin yanında yer alıyor. Yani orada da İran’la bir yakınlaşma ve ortak hareket etme söz konusudur.

Geriye önemli bir konu olarak İsrail–Filistin durumu kalıyor. TC ve İran’ın bu iki ülke konusunda yaklaşımları ne olacak? Türk devletinin İsrail’le bozulmaz stratejik bir ilişkisi olduğu söylenirdi. Ancak bu kadar kaygan bir zeminde ve ilişki çelişki diyalektiğinin çok hızlı değiştiği bir ortamda stratejik ilişkiler neden değişmesin ki! NATO’nun en temel güçlerinden olan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylemişti. Yani batı güç bloğunun işlevsiz hale geldiğini ortaya koymuştu. Bu güçler için en önemli üst odak bile bu kadar tartışmalı hale gelmişken stratejik ilişkilerin değişmeyeceğini söylemek çok gerçekçi olmaz. Nitekim değişiyor. Bundan birkaç yıl önceye kadar bile İsrail’in BAE ile anlaşacağı, bazı Arap ülkelerinin de anlaşmak istediği söylenseydi, kim buna inanırdı?

Diğer önemli bir konu, Arap toprakları içinde küçük bir adacık gibi olan İsrail Araplarla anlaşıp güvenliğini sağladıktan sonra Türkiye ile eski ilişkilerini sürdürmeye gerçekten ihtiyaç duyar mı?

TC geçmişten beri İsrail’le askeri, siyasi, teknolojik olarak stratejik ilişkiler kurup diğer yandan Filistin savunuculuğu yapıyormuş gözüküyordu. İsrail’in kucağına oturup sakalını çekiyordu. AKP-MHP Türkiye’sinin şu andaki haline bakalım: Katar hariç tüm Arap dünyasıyla gerilimli, hatta kavgalı halde. En son Irak’la da ipler kopma noktasına geldi. Üç Iraklı komutanı bilinçli biçimde vurması, Arap aleminden ve dünyadan buna tepkiler gelişmesi bu işin yeni bir mecraya gideceğini ortaya koyuyor. Kuşkusuz İsrail de geçmiş süreçte güvenliği için Türkiye gibi bir devlete ihtiyaç duyuyordu. Bir nevi soluk borusu durumundaydı. Ancak Arap dünyasıyla en azından kontrollü bir uzlaşı-durum sağlarsa, Akdeniz’de Türkiye ile yaşanan çelişkiler başka alanlara da yansır. Aslında Arap dünyasına karşı kullanılmaktan çıkarılmış bir Türkiye’yi İsrail de istemez. TC’nin İsrail konusunda da İran’la bir yakınlaşması olur mu, olmaz mı bilinmez. Ancak İsrail’le olan stratejik ilişkisinin bozulacağını ve yeni denklemler kurulacağını söylemek gerekir.

Erdoğan Türkiye’si savaş politikalarıyla böyle çok negatif bir mecraya girdi. Ekonomik olarak sıfırı tüketme noktasında. Bu iktidarın kurtuluşu savaşta gören politikaları kendi sonunu da getirecek. İki aydır Başurê Kurdistan’ın cennet coğrafyası Heftanîn’i işgal etmek için saldırıyor. Bu saldırılarını daha da yaygınlaştırıp Rojava’ya da taşırmak isteyeceği öngörülebilir. Savaşla ayakta kalacağını sanrısı bu iktidara bu tür çılgınlıklar yaptırıyor. Ancak bütün bunlar, filmin sonuna doğru giderken sevilmeyen karakterlerin yaptığı son kötülüklerle kaybetmesi ve filmin mutlu sonla bitmesine işaret etmektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.